2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
784
Okunma
Televizyonlarda zaman zaman “zorunlu yayın” adı altında yayınlar yapılır, bildiğiniz gibi. Bizler bu
yayınları pek dikkate almayız TV seyrederken. Gereken önemi vermeyiz. Ancak hayat için çok
önemlidir bu yayınlar. Kişisel ve/veya toplumsal sıhhatimiz açısından önemlidir. Bu bilgiyi tekrar
dönmek üzere bir kenara koyalım şimdilik.
Kur’an’da anlatılan Adem ile İblis kıssası hepimizin bildiği bir kıssadır. Allah Adem’i yaratır, meleklere
secde etme emri verir, İblis itiraz eder ve “şeytan” sıfatıyla anılmaya başlar. Daha sonra Adem ve eşi
bahçede (cennet) yaşamaya başlar, bir ağaca yaklaşmayın diye tavsiye edilir (yasak). Ancak şeytan
Adem ve eşini ayartarak ağacın meyvesinden yedirir ve hemen akabinde Adem ve eşinin gizli kalması
gereken nitelikleri ortaya çıkar. Ardından cezalandırılarak bahçeden indirilirler. Adem’in aklı başına
gelir, tevbe eder ve tevbesi kabul edilir.
Bu kıssada insanın dünya hayatı serüveni sembolik olarak anlatılmakta ve pek çok öğüt içermekte.
Farklı bakış açıları ile bu kıssaya yaklaşmak mümkün. Biz de insanın kendi “iç mücadelesi” olarak
bakmaya çalışalım. Süregelen bir hayat yaşıyoruz (cennet). Bu hayat içinde yapılmaması gerekenler
var (yasak). Ama içimizde şeytani dürtüler de mevcut ve bu yasaklara karşı bizi ayartmakta. Bizler de
o dürtülere kanıyoruz zaman zaman, tıpkı Adem gibi. Bu ayartlamara kandığımız zamanlarda hatalar
yapıyoruz, günahlar işliyoruz. Adem’in yaptığı gibi biz de “kendi iç dünyamıza” dönüp, hatamızı
anlayıp tevbe edersek doğru tavrı gerçekleştirmiş oluruz. İşte oruç “içe/öze dönüş” için bizlere imkan
olarak verilmiş -TVlerdeki zorunlu yayın misali- “zorunlu fırsat” nimetidir. Kişisel/toplumsal beden ve
ruh sağlığımız için Allah tarafından zorunlu kılınan bir zaman dilimi. Peki bunu Ramazan ayı ile sınırlı
tutmak mı ulaşılması gereken hedef? Askerde bir aylık acemi eğitimi sırasında ocağın kuralları erlere
içselleştirilir. Askerliğinin geri kalan onbir ayında erler tarafından bu kurallar aynen yaşanır. Bir ay
kurallar uygulanıp sonraki aylar yan gelip yatamazlar. İşte müslüman için de Ramazan ayı diğer aylara
da yansıtmak amacıyla, iç dünyamızı sorgulayıp doğru hayat tarzını gerçekleştireceğimiz bir kampa
çekilme, Allah’ın insanlar için hazırlamış olduğu hakikati içselleştirme fırsatıdır. Bunun en güzel
yöntemi de “aç kalmak”. Çünkü aç kalan insan kendisiyle meşgul olur, yüzünü kendisine çevirir. Buna
ciddi ihtiyacımız olduğu da bir gerçek. Neden mi? Günlük yaşantımızda kendimizden, kendi
hatalarımızdan çok çevremizinkilerle ilgilenmiyor muyuz? Hataları hep kendimizde değil de dışarıda
bulmuyor muyuz? Kendimiz hariç herkes hatalı değil mi? İşte oruç ve dolayısıyla açlık ile içimize dönüş
sağlamaktır bu görevin/hediyenin amacı. Ancak gün boyu iftar hayalleri, yemek görüntüleri yerine
içimizdeki Adem’i kandıran dürtülerin farkına varmaya yönelirsek, bunları gerçekleştirme imkanına
kavuşuruz. Aksi taktirde hedefi tutturmak mümkün olmayacaktır.
Ramazan ayında zorunlu kılınan fitre de bu içe dönüşün anlamlı bir sonucudur. Kendisine “içe dönüş”
için “zorunlu fırsat” verilmiş insan bunu yerine getirmiş ve emrine tahsis edilmiş olan eşyanın kölesi
olmadığının, olmaması gerektiğinin bilincine vardığını gösteren “paylaşma” yoluna gitmiştir. Yani
eşyaya bağımlılıktan sıyrılıp özgürlüğüne kavuşmuştur.
Sonuç olarak : Aç kalarak oruç tutan insan kendi iç dünyasına dönmeyi öğrenir/öğrenmelidir, bunu
diğer aylarda da uygulamak amacıyla bir talim olarak Ramazan ayında
gerçekleştirir/gerçekleştirmelidir, çevresinde “hatalı olanı” değil “ihtiyacı olanı” aramaya
başlar/başlamalıdır ve hayata bakışını “Allah’ın bak dediği” yerden bakma cihetine
döndürür/döndürmelidir.