- 4160 Okunma
- 11 Yorum
- 4 Beğeni
Konya Karaman İllerine has Ramazan ayına özel Tahınlı Pide (yaşanmış bir öykü) Hayat ders verir,yokluk terbiye eder insanı.
Sanırım 1970 li yılların başı yada ortasıydı
Henüz daha ilkokula dahi gitmiyordum.
Yedi çocuklu bir ailenin tam orta direğiydim.
Üç büyüğüm üçte küçüğüm vardı
Bu ailenin tam ortasında direk vazifesi gördüğümü
o günlerde de düşünmüştüm şimdide düşünüyorum.
Her ne ise konumuza gelelim.
Nadirde olsa böylesi anılarımı kaleme alıyorum
amma hiç bir yere doğru dürüst not düşmüyorum.
Bu sefer bu güzide sitemizde dostlarımızla paylaşalım dedim.
Malumunuz Ramazan-ı Şerif ayındayız konumuzda
Ramazan ayında yaşanmış bir anım aslında anı da değil
yaşam biçimimiz gündelik yaşam süzgecinden geçen bir gündü.
Henüz 5 yada 6 yaşları içerisindeydim.
Aylardan Temmuz ayı ve Ramazan ayı idi.
Babam çok fakir bir insandı geçimini çiftçilik yaparak sağlıyordu
Günde dört paket bafra sigarası içer onuda köy bakkalına
veresiye yazdırır harmandan harmana öderdi makarnayı bile
bakkaldan veresiye alırdık.
Köy kahvesinde içtiği çaylarıda veresiye yazdırırdı.
İşte bu yokluk içerisinde onca tarım işleriyle köy yerinde
temmuz sıcağında oruç tutmak ne kadar zordur bunu kestirmek
aslında hiçte zor değildır lakin yaşamayanlarda bilemez elbette.
Köyümüzdeki havlumuz biraz küçük olsada kuytuluğu kimsenin havlumuzu görmemesi güzeldi.
Yokluğumuzu da hiç bulamadığımız varlığımızı da havlumuz gizliyordu.
Ramazan ayının sanırım ilk on günüydü tamda şu günler tarihler olduğu gibi.
Köyümüzden şehre hergün sabah 06 da otobüs kalkar
öğleden sonra saat 14:00 gibi köye gelirdi.
Babam Konya Ereğliye giden köy otobüsünde ilçeye giden birisine
bir emanet tembih etmiş "o zamanlar bizim Ayrancı ilçesi
nahiye ve Ereğliye bağlı Karaman ilimizde Konya nın bir ilçesi"
neyise Babam emanetini elinde bir poşetle almış havlumuza
girmişti beni hiç havluda farketmemişti bile elindeki poşeti görmüştüm ama daha poşetin içinde ne olduğunu kavrayamadan
Anama babam dediki; A-gız şu poşeti saklada çocuklarlar görmesin
sahurda yiyelim deyip tekrar köy kahvesinin yolununu tutmuştu babam.
Anamda beni fark edememişti ama poşeti aldığı gibi babamdan eve girmesi bir olmuştu.
Merakla bende koşarak eve girsemde anamın elindeki poşeti nereye sakladığını görememiştim.
Çaresiz sahura kadar uyumayacak o poşette ne olduğunu anlayacaktım.
Derken akşam olmuş iftarlar açılmış çaylar içilmiş teraviler kılınmış yatma vakti gelmişti.
Tek göz bir arapı lı (hol) kerpiç evimizde döşekler (yataklar) yere serilmiş
Ana baba ve yedi kardeş ip gibi sıralanmıştık herkes uyumuştu
bir tek ben uyumamış baykuş gibi yorgan altında sahurun olmasını bekliyordum.
Derken köy sokaklarında elinde boş teneke ile ramazan davulcusu görevini üstlenen
köy bekçimiz teneke çalıyordu
Sahur vakti olmuştu.Köy köpeklerinin havlaması ramazan tenekesine eşlik ederken.
Anamın Sahur telaşı başlamıştı.
Çayı demlemiş kahvaltılıkları çökeleği çemeni yufkayı çıkarmış suyu getirmiş yer sofrası düzülmüştü.
Herşeyi yorgan altından aralık bırakarak izliyordum.
Ama hala o poşet ortalıkta yoktu.
Derken babamın gür sesi,
hani gız poşeti nittig getir şu tahınlıyı çayınan yiyelim dediğini duyunca
benim yorgan altındaki gıpırtım birden bire artmıştı.
Babam fark etmiş olacak ki ne o oğlum uyandınmı? sorusuyla
Gel oğlum sende otur sofraya sahur yap sen oruç tutmasanda olur der demez
Anamın gür sesi müdahale etmişti babama;
Yat gavur gıranı yat günün aşamına gadar çektirdiğiniz eziyet yetmiyor gecedemi çektireceksiniz desede
Babamın merhametli davetine sığınarak hemen dizinin dibine sofra kenarına oturmuştum.
Ve tahınlı pideden tatmıştım.
Ne zaman Ramazan ayına girsek hiç unutamam hiç.
Aslında Anamda çok merhametlidir benim.
Amma velakin yokluk onca çocuk köy işleri tarla tapan işleri
Ahırda iki inek 60,70 e yakın koyun ve kuzuları.
Hepsi anacığımın eline bakıyordu yemi suyu aşı vesaire.
Her ne ise küçük Resul ikindi vakti şehirden o poşetle gelen
gizemli yiyeceği sahurda görmüştü nihayetinde.
Adı;Konya Karaman Ereğli Karapınar Ayrancı Emirgazi bölgemizse has TAHINLI PİDE idi.
Poşette iki tane vardı birisi o gece sahurda yenmişti.
diğeri yarınki sahura saklanmıştı.
Tahınlı pidenin özelliği temmuz ayının uzun günlerinde
oruçluyu gün boyu tok tutmasıydı.
Babamın cebinde üçüncüyü yada başka bir tahınlı pideyi
alacak parası yoktu zaten herşeyimizi veresiye köy bakkalından alıyorduk.
Yokluk vardı yokluk.
Ama o yokluğun içerisinde öylesine bir manevi zenginlik vardı ki.
Bugün tamamen tersine döndü herşey.
Varlık içinde yokluk çekiyoruz hemide çok büyük bir manevi yokluk.
Hayat ders verir insana,yokluk terbiye eder insanı.
Efendim Ramazanı Şerifimiz Mübarek ola
Hayırlara vesile ola inşallah.
Okuyan gözleriniz hisseden yüreğiniz var olsun inşalllah.
Başka bir Hayat öyküsünde buluşmak umuduyla
Allah’a emanet olunuz.Saygılarımla.
03/05/2020 ..
Saat;01:40
Kültür Bakanlığı Onaylı Karaman İli Ayrancı İlçesi Halk Şairi;Resul Civcik
YORUMLAR
Konya karaman olurda ben gelmez miyim derken anlatılan hikaye bana oldukça tanıdık geldi :) Babam nerdeyse her Ramazanda buna benzer bir hikaye anlatır ve bizi gülümsetirdi..Dediginiz gibi o zamanlar yokluk vardı..Ama eminim ki o zamanin insanları şu zamana göre daha toktu..Gönülleri toktu hocam..Babaannem cevizi güzelce ezer içine biraz un ekleyip ekmek yaparmış.Babam gil dokuz kardeş olduğu için geçim sıkıntısı daha da artarmis.Sofraya bir dizilince dokuz kardeş birden..Bir zeytini dokuz kişi yerdik der babam :) Sırasıyla hepsi kenarindan küçük küçük ısırıp bir zeytinin o anlik tadina bakmanin mutlulugunu yasarlarmis.Hele babamin sahurda benden gizli bisey yerler diye geceye kadar uyumazdim lafı beni hâlâ gülümsetir..Tahinli pide ceviz ekmeği yanina birde ayran..Karamana özgü güzellikler güzel yürekli insanlarda hayat bulmuş..Rabbim o zamanlarin masumiyetini gönüllerimizden hiç silmesin...Yüreginize saglik :)
Geleneksel Türk Mutfağının lezzetlerinden zaman zaman biz de bulunduğumuz şehirde Tahinli Pide yiyoruz, bilemiyorum aynısı mı değişik mi? Çok da fark yoktur ama yapan firmanın adı da Konyalı Pide Fırını diye geçer büyük benzerlik vardır belki de birebir aynısıdır ... Bu lezzetleri unutmamak yaşatmak lazım ki Türk Mutfağı dünyada benim gözümde bir numaradır... Kutlarım...
Ne kadar birbirine benziyor hayatlarımız aynı hayatı Erzurum'da da ben yaşıyordum. Yurdun her yerinde yaşayan bir ortaklık vardı adına hayat denen ve O yıllarda hayat vardı
Şimdi sadece yaşamak var birde yaşayamamak. insanların arasındaki manevi bağı kuran adalet de yok. Bu kadarda değil Anneler yok babalar yok Bu yokluklar içinde çocuk yok. Çocuğun olmadığı yerde bir şey beklemek ahmaklık Ki Dünya çocukları öldürmeyi ve Ölü çocukları sessiz sessiz izlemeyi seviyor. Evet Ağlıyorlar dram filmlerine ağladıkları gibi.
Hulasa o ağır hayatın zerresi uğrasa keşke şimdilere.Yeniden insan olsak hepimiz. Edirneli Karslıyı anlaya bilse yeniden:
Ve yeniden düşenin Düşmanı olunmasa. Üç günden fazla sürmese küslükler. İnsanların evleri değil Mahalleleri olsa. Ne çok şey uyandırdı içimde yazdıklarınız kardeş. Ellerinize sağlık
Malesef bu ülke küllerinden doğdu. Fakirlik diz boyu idi. 1945 İkinci Dünya şavaşı yıllarında annem anlatıyor, şehirlerde ekmeğin karne ile verildiği fakir yıllar da köyler hepten fakir. Sokağa çıkarken giyecek ayakkabılarının olmadığını, kapı önünde tek ayakkabı kim dışarı çıkarsa o ayakkabının onun ayağında olduğunu söylüyordu. Hani Afrika belgesellerinde fakir insanları izliyor da anlamlandıramıyoruz. Çorapları kadınlar onca işinin arasında elde örüyorlar, ekmeğine varıncaya dek her şey insan el gücü ile üretiliyor, makineleşme yok. Evet yoktu ama biz çocuklar yine de keyifli bir tarafını bulup çıkartıyorduk.
Güzel ve akıcı bir dille yazılmış.
Saygılarımla.
Selamlar; o günlerde henüz doğmamış olsamda türkiyenin genelinde fakirlik varmış ablalarımın anlattığına göre, okurken çok duygulandım çok güzel akıcı bir dille anlatılmış hiç sıkılmadan okudum. Kaleminize yüreğinize sağlık. Hayırlı bereketli sahurlar diliyorum...
Bu arada bende çok severim:)