Buyruk Senindir
Bu dünya fazla tarih kokuyor, geçmişten gelen acıların açtığı, kanattığı yaraların haddi hesabı yok. İnsan o kadar zayıf ki, küçüklükten ne gösterilir veya öğüt verilirse onları doğru sanıyor. Biraz aklını kullanıp araştırınca yalan çıkınca bir çok öğreti kendini bilime vermek istiyor. Bilim de paranın emrine girince kısır bir döngü dönüp gidiyor.
Resetleme çağı olacağından bahsediyordum arada. Olmak zorunda, lakin geçmiş çağların hataları tekrarlanarak bu yapılırsa -ki öyle görünüyor- resetlenmenin de insanlara huzur getirmeyeceği açık.
Herkes kendi düşüncesinin, inancının doğru olduğunu kabul ediyor. Diğer türlüsünü düşünmek veya empati yapmak kimsenin kolay kolay özden başaramadığı bir şey.
Dinlerin düzen getirmek için yola çıkanları yeni çağda düzensizliğin ve tarihi hataların yolundan gitmeyi cennet için istiyor. Oysa daha önce de bahsettiğimiz gibi yeniden 10. yy la 15. yy dönmeye gerek yok. Lakin bunu anlamayan bir kitle devamlı bilinçaltı ve çocukluktan dolduruldukları ve hayal ettirildikleri için doğruyu göremiyor.
Hayalin bir diğer adının ne olduğu bilemiyorum. Son yüzyıllarda fikirde ve insanlığın toplam tecrübesi bakımından oluşturulan anayasalar daha ileri bir insan hürriyeti, refahı ve huzuru vaat ederken ve sağlaması gerekirken, geçmişten gelen ve bir türlü kırılamayan güç zincirlerinin oluşturduğu yapılar bir türlü buna izin vermek istemiyor..
Yine de gençler ve yeni nesil mesela, İngiltere kraliyet ailesinden iki genç kraliyet imkanlarını reddebiliyor. Oysa İngiltere gibi bir ülkede bile son yüzyıllarda meydana gelen fikir ve eşitlik hürriyetine rağmen hala kraliçelik makamı sürebiliyor, bu benim için enteresan bir gözlem.Uzak doğu ülkelerinden bir kral, korona virüsünden kaçmak için mahiyetindeki 60-70 kişi ile birlikte Avrupada inzivaya çekiliyor ve o güruh hala bir ülkenin temsilciliğini yapabiliyor, bu da enteresan bir durum.
Biz Türklerde durum ise yine aynı, modern devlet ve anayasal vatandaşlığa rağmen ister bizde olsun, ister Azerbaycanda olsun ve bir çok Türk devletinde demokratik gelişim istenildiği ölçüde gelişmiyor. Biri gidip diğeri gelen hanedanlık sistemleri bir şekilde kendine hala yer bulabiliyor.
Araplarda da durum aynı, kraliyet ailesi kendisine rakip olacağını düşündüğü akrabalarını hapsettirebiliyor, ki kaldı ki arabistan islam’ın zuhur ettiği yer olsa da kur’an tarihini bizden daha iyi biliyorlar ve bir çok ayetini değiştirmeye kalkıyorlar, çünkü biliyorlar ki zaten değiştirilmiştir, ancak Kur’an tarihini bilmeyen ve din ile asırlardır sistemleştirilmiş kalabalık buna sert bir şekilde tepki verince erteliyorlar sadece.
İkinci dünya savaşından sonra kurulan İsrail ise asırlardır sağda solda sürgün vaziyette yaşadıkları için kutsal kabul ettikleri topraklardaki son şeriat devletlerini ayakta tutabilmek için ülkelerine çekebildikleri kadar ilim insanı çekmeye çalışıyorlar, çünkü tecrübeleri ayakta kalabilmek için bilime ne denli ihtiyaçları olduklarını kanıtlıyor. Tevrat alimleri veya yahudi alimleri, söz konusu incil ve Kur’an olunca tebessümle neyin ne olduğunu biliyoruz der gibi sorulan sorulara karşı sadece kahkayla karşılık vermemek için kendilerini tutuyorlar.
Diğer taraftan İran, Avrupadan ithal rejimleri ile bir şekilde yeniden kuruluyor vbsvbs..
Tarihi güç merkezleri değişmiyor... Evvelden süre gelen Anadolu ve Mısır rekabeti günümüzde de Türkiye ve Mısır üzerinden devam ediyor. Hititliler ile Mısırın karşılaşmalarını ve daha sonra süre gelen tarihin izlerini sürenler bunu net görebilir. Bu bağlamda hangisi elinde hangi güç varsa onu kullanmaya kalkıyor, ki bu ekseri din ve milliyetçilik oluyor.
Benim tam emin çıkarım yapamadığım coğrafyalardan biri Hint-Çin ile Güney Amerika ile Meksika bölgeleri.
Güç asırlar geçtikçe el değiştiriyor, çünkü doğanın kanunu bir şekilde işliyor, zirveyi gören yükseliş bir şekilde inişe geçiyor ve parçalanıyor. Bunu en net Roma, Moğal ve Ottoman imparatorluklarında görüyoruz.
Hintlilerin veya Afrika’nın yükselmesi bu çağda bana kaçınılmaz gelse de, elbette görmeye ömrüm yetmeyecektir. Ve yine tespit edilebileceği üzere büyük imparatorlukların yaşam süresi de günümüze doğru geldikçe daha kısa sürede zevale ulaşıyor. Sıra Abd İmparatorluğunda olduğunda düşünen herkes görse de yine normal koşullar altında insan ömrünün kısa olmasından dolayı bu sonu göremeyeceğini biliyor. Belki bizler elden ayaktan düşünce veya iki merdiven çıkamaz duruma düşünce bunun haberlerini duyarız.
Ve hayal kırıklıklarım gittikçe büyüyor insanlık adına. Uçan arabalar, insanın kendi bedeninden tüm elektrik ihtiyacını karşılayabilecek teknolojiler, tek başına uçmasına yarayacak mekanik veya biyolojik değişimlerin görülmemesi vb vb beni hüsrana uğratmaya devam ediyor.
Ve elbetteki Tanrı, ölüm ve yalnızlık düşünceleri tüm bunların yanında veya bunların nasıl yenilebileceği düşünceleri güneş gibi başımın üstünde kafatasımın içini mağmaya dönüştürüyor örneklemesiyle abartı sanatını da abartabilirim..
Sahi sizler de benim gördüğümü görmüyor musunuz, insanlık, insanlar son sürat uçuruma yuvarlanmak üzere...
Tüm bunların yanında insanın, yanında olan en yakınlarının kıymetini bilmemesi, korkması, aşk-sevda durumları soyut hisler .... ... .. .. .. .. .
Demek istiyorum ki, özelde birbirinin kıymetini bilmeli insanlar. Saçma sapan tarihi ve kültürel baskılarla huzurunu kaçırmamalı..
Sahi, şairler, şiir severler aşabildi mi düşüncelerinde, fikirlerinde geçmişten gelen tahakkümleri??
Bana Tanrı’yı bulun arkadaşlar, tüm tarihin acısını çıkartayım o’ndan ve herkes rahat etsin!
Size bir film önerecektim, adı aklıma gelmedi ne yapayım..
Saygı, huzur ve iyi niyetle kalmanız dileğimle,
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.