- 2154 Okunma
- 15 Yorum
- 5 Beğeni
MUKAYESE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öğretmenler ve doktorlar, çocukluğumdan bu yana benim için hep birer masal kahramanı olmuşlardır.
Hemen her çocuğa denildiği gibi bana da büyüdüğünde ne olacaksın diye sorulduğunda, iyi hatırlıyorum hiç istisnasız öğretmen ya da doktor olacağımı söylüyordum. Sanırım bunun temel nedeni her iki mesleğinde doğrudan insana dönük insanla ilgili olmasıydı.
Çocuk psikolojisindeki bu tip eğilimlerin en temel ölçüsü, çocuğun çevresindeki rol modellerden etkilenmesi ve bu etkilenme ölçüsüne göre meslek tercihinin oluşmasıdır. Öğretmen ya da doktor olma isteğime takılmış olan bazı aile dostlarımız çocuk olduğuma bakmazsızın yüzüme karşı ve acımasızca, -ne zaman sorsak öğretmen ya da doktor olacağını söylüyorsun? Halen kararını değiştirmemişsin, diyerek benimle akıllarınca alay ederlerdi. İşte o zaman sinir olur susar ve içimden size göstereceğim derdim. Henüz ilkokula giden bir çocuktan daha nasıl bir cevap vermesini istiyorlardı, onu da anlamış değildim? öğretmen veya doktora alternatif olarak söyleyeceğim en fazla asker ya da polis falan olurdu muhtemelen daha ne olacaktı?!’’ Kalkıp ta Quantum fiziğinin mekanik boyutunu ve onun atom altı parçacıklarının moleküler yapısını inceleyen bir fizikçi olacağım diyecek halim yoktu ya, hayret bir şeydi. Bu gıcık verici sorgulama ve alaycı konuşma sonrasında asıl sinir olduğum şeye sıra gelirdi, göster bakıyım amcalarına durumu!’’
Hanımlarınızla birlikte evimize misafir olarak gelmişsiniz oturun güzel güzel çayınızı kahvenizi içip sohbetinizi yapın, daha neyin peşindesiniz?’’ Bu neyin merakı anlamıyordum. Ama yok, illa görecekler!’’ Birde utanmadan şarlatanlık yapıp hep bir ağızdan göster göster deyip elleriyle de tempo tutuyorlardı! Üstelik aile büyüklerim araya girip, -lütfen biz böyle şeyleri doğru bulmuyoruz çocuğun gelişimi açısından hoş şeyler değil bunlar, deyip müdahale ettiği halde, yine de ahbaplarımız aymaz bir anlayışla ille de görmek istiyorlardı. Doğal olarak geriliyor ve haklı olarak neyle mukayese edilip neyin tatminini yaşayacaklarının kaygısını yaşıyordum. Sanırım hanımlarına hava atmak istiyorlardı. Gerçi benim meslek seçimimle ilgili tercihimi alay konusu yaptıkları için öfkelenmiş ve bir şekilde göstermeyi istiyordum ama böyle ulu orta değil. Nihayetinde benimle eğlenip moral bulmak isteyen ahbaplarımızın, bazen gördükleri karşısında moralleri bozuluyor ve karı koca kendi aralarında küçük tartışmalar yaşıyorlardı.
Daha çocuk olmama rağmen bu iki saygın mesleğe dönük ilgim kuru bir heves den ibaret değildi. Bunun için derslerime çok çalışmam gerektiğini biliyordum. İlkokulu İstanbullun iki ayrı ilçesinde ve semtinde okumak zorunda kalan bir öğrenci için karne not ortalamam oldukça iyiydi. Ahbaplarımızın ısrarla görmek istediği karnemin morallerini bozmasının sebebi sanırım kendi çocuklarının karnesiyle benim kisini mukayese etmelerinin bir sonucuydu.
Evet, iki ayrı ilkokul değiştirmenin yani, yeni bir öğretmen, yeni sınıf arkadaşları ve farklı bir okulda yeni bir eğitim dönemine başlamanın öğrenciyi ne şekilde etkiyeceği ve psikolojik sonuçlarının neler olacağı, konun uzmanlarınca tartışılabilirdi. Ancak bu iki ayrı ortama dönük uygulanan eğitim metotlarının bir uzmana gerek kalmadan çocuğun algı düzeyine inen olaylara dönüşmesi, öğrenciye sosyolojik açıdan gözlem yapabilme fırsatını sağlayacağı tartışmasız bir gerçekti.
İlk öğretmenimle ikincisi yani son öğretmenim arasında eğitmenlik noktasında çok ciddi kalite farkı vardı. Pedagojik eğitim almamış mesleki deformasyon ve tükenmişlik sendromu yaşayan şiddete eğilimli son öğretmenimin bizleri ya da en azından beni olumsuz yönde etkileyen en kötü davranış ve düşünce biçimi biz öğrencilerini birbirimizle mukayese etmesiydi. Örneğin: sınıfta başarılı öğrencilerle başarısız olanları birbiriyle kıyaslayıp başarılı olanlara açıkça övgü dolu sözler söylerken başarısız öğrencileri resmen aşağılayıp hakaret ederdi. Oysa sınıfın başarı ortalaması çok düşüktü ve bu kesinlikle öğretmenin suçuydu. Çünkü sınıfta başarılı öğrenci sayısına göre başarısızların oranı çok daha fazlaydı. Peki, içlerinde benimde olduğum az sayıdaki öğrencilerin başarılı olmasının nedeni neydi?!’’ Asla, öğretmenimizin eğitmenlik kalitesi veya bizlerin diğer arkadaşlarımızdan daha akılı olduğumuz gibi özel bir nedenle ilgili değildi. O başarılı olan öğrencilerin başarısının araksında yatan tek etken anne veya babalarının öğretmen olması ya da evlerinde tahsilli abi veya ablalarının olmasıydı. Nihayetinde, bu durum benim içinde geçerliydi. O dönem bizim evde kalan öğretmen dayım lise ve üniversite okuyan ağabeylerimin sayesinde ödevlerimi zorlanmadan yapıp, derste anlamadığım ya da çözemediğim problemleri onlara danışarak evde kolayca çözebiliyor olmamdı. Kısacası öğretmenimizin okuldaki eğitmenlik açığını evdeki eğitimli büyüklerimiz kapatıyordu.
Aile fertlerinden teorik destek alamayan böyle bir şansa sahip olamayan diğer öğrenciler de doğal olarak geride kalıp derse olan ilgileri giderek azalıyor ve konulara konsantre olamayıp sınıftaki diğer arkadaşlarından kopuyorlardı. Bu durumdan kendisine dönük öz eleştiri yapıp genel durumu rasyonel ölçüde sorgulaması gereken öğretmenimiz o arkadaşlarımızı başarısız olarak görme kolaylığına kaçıyordu. Doğal olarak, kötü karne notlarından dolayı, o arkadaşlarımız da muhtemelen aileleri tarafından aşağılanıp azar işitiyorlardı.
Oysa o arkadaşlarımız da ailelerinden destek alma noktasında bizim kadar şanslı olabilselerdi ya da doğru bir eğitimci tarafında sağlıklı öğrenim süreci yaşaya bilselerdi inanıyorum ki birçoğu tahsil hayatlarını devam ettirerek doktor, mühendis, hukukçu vs gibi ülkenin ihtiyacı olan sosyal statüsü yüksek mesleklerde başarılı olup, bu millete hizmet etmiş olacaklardı.
Gerçi ülkemiz özelinde ve o yıllarda okuyup öğretmen doktor vs olsalardı bile iyi eğitim alamamış, dolayısıyla insan hakları ve demokrasi kültürü gelişmemiş kuş kadar beyni olmayan insanların demokrasiye müdahalesiyle sakıncalı damgası yiyerek fişlenip o görevlerinden uzaklaştırılır ya da o mesleklerin sadece hayaliyle avunabilirlerdi. Ama olsun böyle bir risk olsa bile kaliteli bir eğitim her zaman iyi bir eğitimdir.
Aynı ilkokulun, aynı sınıfında, aynı öğretmen tarafında eğitim alan sınıf arkadaşlarımın birçoğuyla öğrenim hayatımın diğer evrelerinde bir daha hiç karşılaşmadım. Bu da arkadaşlarımın önemli bir bölümünün tahsil hayatlarını devam ettirmediğini ve bu tercihlerinde öğretmenin ne kadar belirleyici bir rolü olduğu görülebiliyordu.
Elbette ki insanın hayattaki başarısı, diplomayla sınırlı değildir. Ancak doktor, mühendis, hukukçu vs gibi sosyal statüsü yüksek meslekleri seçmiş insanların mesleklerini sürdürebilmelerinin veya mesleki başarılarının arkasında onlara iyi bir eğitim veren donanımlı öğretmenlerin olmasının önemli bir önceliği ve ayrıcalığı vardır.
Serhat BİNGÖL 02.05.2020
YORUMLAR
Serhat bey, güne gelmiş yazınızı geç de olsa tebrik ederim. Fazla vakit bulamadığımdan yazı ve şiirlerden uzak kalmaya başladım maalesef.
Yazı içinde öğretmenin pedagoji eğitimi almadığından( Pedagojik eğitim almamış mesleki deformasyon ve tükenmişlik sendromu yaşayan şiddete...) bahsetmişsiniz. Ama pedagojik formasyon almadan öğretmen olunamaz diye biliyorum ben. Bu eğitim kişiye fayda sağlamamış olabilir.
Bunun dışında ülkemiz şartlarında bölmenin ve bölünmenin yıllardır farklı şekillerde sancısını çekiyoruz ve sizin de yazınızda değindiğiniz gibi bu durum eğitimden, ruhsal çöküşe kadar her alanda olumsuz etkilenmiş bu toplum yarattı ve yaratıyor.
Güzel yazınızı yeniden tebrik ederim.
Sevgilerimle...
Serhat BİNGÖL
Öncelikle bir hususun altını çizmek isterim. Bu yazının asıl amacı öğretmenliğin, öğrencileri açısından öncelikli ve dolayasıyla insanın kaderini belirlemekte ne kadar önemli bir iş olduğunu vurgulamaktır. Yoksa öğretmenlerimizin iyisini kötüsünü belirlemek haşa benim haddim değil.
Öğretmenimiz emekli adayıydı ve yanlış hatırlamıyorsam bizler meslek yaşamının son öğrencileriydik. Dolayısıyla yirmi beş yıllık meslek yaşamının yorgunluğunu ve yılgınlığını yaşaması normal olarak görülebilir.
Öğretmenimizin mesleğinin ilk yıllarına dönecek olursak ortalama bir tahminle, bin dokuz yüz kırklı yılların sonu ellili yılların başı gibi bir zamana denk geliyor olması lazım. Yani büyüklerimizden duyduğumuza göre! o yıllarda ilk okul veya ortaokul mezunlarının devlet memuru olduğu dönemden bahsediyorum. Doğrusu o dönemlerde öğretmen okullarında pedagojik formasyon yani çocuk psikolojisine dönük eğitim veriliyor muydu bilmiyorum. Ancak veriliyorsa da sanırım yazıda bahsi geçen öğretmenimiz o eğitimi olması gerektiği gibi doğru şekilde alamamış çünkü çocukların bir birleriyle mukayese edilmesi her şart ve koşulda yanlıştır.
Öğretmenimin eğitmenlik performansını acizane kendimce yeterli bulmasam da bir konuda hakkını teslim etmek isterim ki, dürüstlük ve yalan söylememe konusun da öğrencilerine sürekli telkinde bulunurdu. Bu da ona sevgili öğretmenime içten bir saygı ve minnet duymam için yeterlidir.
Yorumuna ve ilgine çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli Serhat Bey...
İyi ki bu güzel yazıyı yazıp paylaştınız bizlerle.
Teşekkür ve tebrik ediyorum.
Edebiyat Defteri benim için vazgeçilmez.
Ki ben bile beni yorarken artık alıştı hani herkes benim alıngan mizacıma.
İyi ki buradayım.
Daimi saygılarımla değerli şahsınıza.
Serhat BİNGÖL
Sizin varlığınız defter için çok önemli sayfamızı ziyaretiniz ve övgü dolu güzel sözleriniz ise bizler için büyük onur.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Abim öncelikle, yazılarında can sıkıcı bir sıkıcılık var, çıtanı aşağıya doğru kaydırıyorsun..Nasıl güne düştü bilmiyorum? Senin kaleminin bu olmadığını biliyorum az çok, o yüzden yazının yüzde 70 ini okuyabildim.Yüzde otuzunda birdirbir oynayarak atlamalar yaptım...
ve pilot olacaktım :) köyde bakardık gözyüzüne yükseklerde uçak seslerini duyar, arkasında bıraktığı o beyaz dumanın yavaş yavaş kaybolmasını izlerdim.. pilot oldum amma biraz gönlümüz pilot biraz da aklımız uçuyor sadece.
ilkokulu senin gibi iki ayrı okulda okudum, ilkokul 3 ün sonuna kadar köyde ve o öğretmenimizden iki defa okkalı tokat-dayak yediğimizi hatırlarım, hatta birinde bir iki arkadaşımız altına etmiş bile olabilirdi, üç kişiydik işte.. belki de bendim altına edenlerden biri tam hatırlayamıyorum.. zaten topu topu 12 kişi ya vardı öğrenci ya yoktu... sonradan kapandı ilçeye gittik işte..
1- üç kişi okulun duvarlarına kömür ve çimenle cin ali çizmişiz..dayağın kaynağı buydu.
2- hafta sonu sanırım sapanla kuş avlamaya çalışırken cam mı kırdık nedir, tam hatırlamıyorum..
4-5.sınıflar harikaydı, okul müdür büyük amcamın çocukluk arkadaşıydı.. bizde kuraldır, önce kendininkini döversin, el'in çocuğunu değil.. o yüzden eti senin kemiği benim usulünce ondan da dayak -tokat yediğimi hatırlıyor gibiyim..
en son dayağımı üni de çakallar saldırdı 1'e 8-9 :)) tanrıdan 8-9 un içinde benden olanlar da varmış da hele o urfalının yaptığı civanmertliği hala unutamam, o olmasa ne olurdu bilmem.... ucuz atlattık sadece kulaktan kan geldi...ben de o nerden geldiği belli olmayana tokatın avred modülüne girişmiştim.. kıvrım kıvrım kıvrandı da herkes ucuz atlattı yine de..
okul deyince bunlar geldi aklıma.. diğer boyutuyla teşekkür ve taktir belgelerinin sıralaması.. sevdalar çocukluk aşkları.. onlar da bir başka hikaye..
doktorlar garip insanlardır hastanelere kimse düşmesin isterim. sağlıkta şiddeti zaten hafta ayda bir basına çıkarak yaşıyorlar görüyoruz.. yeni kanun çıktı umarım artık yaşanmaz veya daha az yaşanır..
geçenlerde ben yaşlarda biri tvitere ı teşekkür takdir belgeleri ve aldığı karneleri sıralamış , gençlere öğüt veriyordu, mühendislik mezunuyum gördüğünüz üzere şoförlük yapıyorum diyordu araba koltuğundan...
bu ülkeye en büyük zararı imam hatip temelli öğretmenler ve diğer meslek gruplarının vermiş olduğu hissi bende her gün büyüyor..
bu güzel veya hem hüzünle hem de özlemle yaşattığın karışık anıları bana yaşattığın için teşekkür ederim..
hepimizin hikayesi biraz ortaktır ülkemizde..
saygı ve huzurla...
Serhat BİNGÖL
Şimdi nasıldır bilmiyorum ama bizim ilk ve orta öğrenimimiz döneminde dayak çok sıradan bir eylemdi. Ama emin ol o yaşlarda ve öğretmen tarafından aşağılanmak çok başka bir şeydi. Dayaktan daha beter olduğunu sanıyorum. Bildiğim kadarıyla başta Avrupa olmak üzere birçok gelişmiş ülkede hukuki anlamda çok ciddi insan hakları ihlali olarak görülüyor.
İmam hatiplerle ilgili bir bilgim yok. İmam hatip mezunu tek öğretmenimiz din dersi hocasıydı. Doğrusu onu öğretmenliğini tartışmaya bile değer bulmam.
Yorumuna ve ilgine çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Eleştirilmek, her insanda farklı etki bırakıyor diye düşünüyorum. Kiminin azmini kamçılarken, kimini içine kapanık, daha da başarısız bir birey haline getiriyor.
Israrla üniversite tercihlerimi görmek isteyen bir aile dostumuz, parmağını bir okulun üzerine koyup “boşuna tercih harcamışsın, burayı kazanamazsın sen” demişti. O parmağı oraya koyduğuna pişman ettim. Kazandığımda teşekkür etmiş ve bu başarıyı kendisine borçlu olduğumu söylemiştim. Ben unutmadım, ama eminim o da unutmadı bunu. Kimi insanlar, hudut tanımıyor maalesef!
Yazdıklarınızı okudukça, inanın geçmişte yaşadığım birçok şey canlandı zihnimde. Bazı meslekler, o ruhu taşımayan insanlar tarafından yapılmamalı diye düşünüyorum. Öğretmenlik, bunların başında geliyor.
Yazdıklarınız yine, öyle çok yönlü, anlamlı ve düşündürücü idi ki; sayfalar dolusu yazılabilir üzerine.
Paylaşıma teşekkür ve gün başarınıza tebrikle Serhat Bey...
Serhat BİNGÖL
Bir şeyi itiraf edeyim bu yazıyı yayımladığımda çok sert eleştiriler bekliyordum öğretmenlerimiz hoştur güzeldir onlar kanatsız melektir bu nasıl bir yazı vs gibi tepkiler bekliyordum. Ama görüyorum ki bir iki yorum hariç tam anlamıyla itiraf edemeseler de herkesin yazıda geçen türden öğretmenlerin varlığına tanıklıkları olmuş zaten olmaması da imkansız. ülke insanının ruh sağlığı ortada.
Geçenlerde para ödüllü bir bilgi yarışmasına katılan yarışmacı öz geçmişine dönük kendisini tanıtırken öğretmenlikten ayrıldığını söyledi. Yarışmanın sunucusunun neden öğretmenlikten ayrıldınız diye sorduğunda bana göre bir meslek olmadığını gördüm sorumluluğu çok ağırmış türünden bir cümle kurmuştu. Evet, öğretmenlik çok ciddi ve sorumluluğu çok ağır bir meslektir ve bence de müfredatta ne varsa onu anlatırım mantığıyla memur anlayışıyla yapılacak bir iş değildir.
Kısacası yazıda elimden geldiğince ona dikkat çekmeye ve onu anlatmaya çalıştım
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL
İlginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Çocukken en sevmediğim sorulardı.Anne baba mukayesesi,meslek mukayesesi...ve inan hiç bir çocuğa sormadım sormam da...yazı su gibi aktı gitti.Tebrikler usta
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza, ilginize ve beğeninize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Mükemmel bir yazı ! Peşinen kutluyorum.
İnan bana duygulandım. Çünkü kendimden çok fazla şey buldum.
Aynen dediğin gibi öğrenci psikolojisini bilmeyen ve aslında her şeye rağmen çok sevdiğim ve saydığım, elim bir kaza sonucu kaybettiğimiz ilkokul öğretmenimizin yıllarca mağduru oldum.
İlkokul 4. sınıfta, bütün öğrencileri tek tek kaldırıp, sen okumaya devam et, sende gelecek var, sen okulu bırak, nasıl olsa senden bir şey olmaz gibi yorumlarından ben de, sen ortaokula gitme ayakkabı boya şeklinde bir yorumundan nasiplendim. Haylazdım, tembeldim ama hiç bir çocuk bu kadar aşağılanacak, küçük düşürülecek ve kendine olan güveni baltalanacak kadar değersiz hissettirilmeyi hak etmez.
Uzun yıllar sonra dersaneye bile gidemeden, ilk girişimde kazandığım üniversite sonucunu öğrendiğimde saniyesinde o hocam geldi aklıma. Sen oku sende gelecek var dediği pek çok öğrenci ise üniversiyeti kazanamadı. Ve sanırım üniversite 3. sınıftayken çarşıda karşılaşıp bir çay içmiştik. Ve ben bu sözünü hatırlattım ona. Bir an durdu, böyle mi dedim dedi, evet dediğimde, hata etmişim, özür dilerim dedi. Bu özür üzerine içimden keşke hatırlatmasaydım dedim. Ve bu sözün beni kamçıladığını, üniversiteyi kazanmamda rolü olduğunu söyleyerek onun üzüntüsünü hafifletmeye çalışmıştım. Ama yalandı. Hep içimde yara olarak kalmıştı.
Belki beni anlayan, motive etmeyi bilen bir öğretmenle çok daha başka bir yerde olabilirdim.
Bence öğretmenlerin de çok çok iyi bir eğitime ihtiyacı var.
Yazının güzelliği ve yeri taktire şayan...
Tebrikler Serhat...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL
Saygı ve sevgilerimle
İnsan o kadar karmaşık bir canlı ki aynı anne babanın çocuklarının bile ( hatta ikizlerin ) birbirlerine kutup kadar zıt olabildiği düşünüldüğünde çocuk gelişimini klişeleşmiş birkaç maddeye sığdırmak ne kadar uygun olur, tartışılır.
Her canlının biricik olduğundan yola çıkarak onların melekelerinin ve yeteneklerinin
( kurallara heba edilecek kadar ) sınırlanmadan yaratıcılıklarını arttırmak ama en önemlsi de onlara gelecek kalıpları biçmemek gerekir.
Bunca yıllık gözlemimde 'geleceği sipariş edilmiş' çocukların neredeyse tümünün kariyerli anne - babaların çocukları olduğunu gördüm. Bunun ardında da çocuklarının yapabilirlikleri ya da idealleri değil ebeveynlerin kendi egoları yatar. Öğrencinin 'olmak istediği mesleği' kendine yediremedikleri için önlerine set koyup 'balığı kavağa çıkmaya zorlayan ve buna göre de onun başarısını belirleyen' bir sistemin içinde ömürleri boyunca onları arkadaşları, varsa yeğenleri - kuzenleriyle kıyaslarlar.
'Özgür birey' nutuklarının NLP uzmanlarınca atıldığı, bu konuda yazılanları okuyarak çocuk yetiştirmeye çalışan, onun her kararını sıkı sıkı denetleyen hatta mümkünse onun adına karar veren 'eğitimli' birçok anne -baba, geleneksel kültür içinde çocuğunu büyüten, 'benim aklım ermez çocuğum, sen en iyisini bilirsin' diyerek çocuğuna sorumluluk yükleyen kadim anne - babanın yanında çok eksik kalır.
Bugün kendini mesleğinde ispat etmiş birçok 'büyüğün' ya dediğim gibi ikinci aile tipinin ya da egolarını kontrol altına alabilmiş 'gerçekten eğitimli' anne babaların çocukları olduğu görülür.
Bu süreçte öğretmenin yerine gelince... 'doğru zaman - doğru insan - doğru yer' üçlemesinin yaşandığı öğretmendir insanın hayatına dokunan. Bu, her eğitim sınıfında olabilir.
Paylaşımlarınızda çok güzel konular yazıyorsunuz, öncelikle bu seçki başarınızı içtenlikle kutlarım.
Konuya gelince... üzerinde yazılacak o kadar çok şey var ki... başlı başına kitap yazılır.
"Elbette ki insanın hayattaki başarısı, diplomayla sınırlı değildir." Hem de öyle!...
Bu cümle yazının odak cümlesiydi bana göre...
Kaleminize sağlık Serhat Bey.
Saygılarımla.
mirim
Eminim çok çocuğun rol modelisiniz. Keşke sizin gibi bir öğretmenin elinde yetişme şansımız olsaydı...
Serap IRKÖRÜCÜ
Öğrencilerimle aramızdaki yaş farkı her yıl biraz daha açıldığı halde, özellikle kişisel va ailevi sorunlarını benimle paylaşırlar. Onların tarafından bakacağıma inandıkları için belki de...
Burada hepimiz, birbirimizin öğrencisiyiz, öğretmeniyiz. Ben de sizlerden çok şey öğreniyorum, emin olun...
Güzel değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Hocam belki yazıda ilkokul öğretmenlerimin özelinden eğitimin önemini ve öğrenci öğretmen ilişkisini kendimce anlatmaya çalıştım ama aslında bu kıyaslama tüm öğrenim hayatımdaki diğer öğretmenler içinde geçerlidir. Örneğin: Bir sosyalcimiz vardı İhsan Ö. bütün okul kendisinden nefret ederdi. Elinde bir metreden daha uzun bir kalınca sopayla gezen çok ciddi tedavi görmesi gereken şiddet bağımlısı bir adamdı. Eminim dünyanın bir başka ülkesinde o insan asla öğretmenlik yaptırmazlardı o derece yani. Birde edebiyat hocamız vardı. (başka sınıflarda tarih dersine de girerdi) Tunca K. Ve ya Ertuğrul K. resmen hocalarımıza bir aktöre nasıl hayranlık duyulursa öyle ilgi hayranlık duyar kendimize rol model alırdık. Keza müzik hocamız Nalan Ç. Gibi, hem çok iyi bir öğretmen hem de bizim için çok iyi bir arkadaştı. Yakın zamana kadar İstanbul’la gittiğimde her zaman uğradığı parkta oturur kitap okurken denk gelirdim kendisine şaşılacak bir şey yanına gidip elini öptüğümde beni ismimle ve okul numaramla tanır ve o şekilde hitap eder. Yani öğrencileriyle o denli ilgiliydi.
Özetle yazıda anlatmak istediği şey öğretmenlerin insanın yaşamında çok ama çok önemli bir yeri olduğu ve insanın geleceğini şekillendirmesinde çok belirleyici olduğudur.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Değerli kardeşim, insanın en büyük şansının 'iyi bir öğretmen' olup olmadığından emin değilim, ama ruh sağlığı yerinde, çocuğunun kıymetini bilen ve yeteri kadar kültürlü ana-baba olduğundan eminim...
Çünkü insanın temellerinin atıldığı çocukluğunda karşılıklı olarak birbirini koşullayan zihin ve psikoloji hemen hemen başka bir şeye göre biçimlenmez, nitelik kazanmaz...
Elbette hem ana-babayı hem de çocuğu kuşatan ekonomik, teknolojik ve kültürel koşulların belirleyiciliği de aynı anda göz önünde bulundurulmalı; mesela 50 yıl öncesinin Türkiye'si ile bugünkü Türkiye'nin şekillendirdiği ve zeka seviyeleri aynı olan çocukların genelde hedeflerine ulaşabilme şansları aynı olamaz...
Yani bugünkü doktor, mühendis ve hukukçu adaylarının gelişen Türkiye'nin imkanları ve bu imkanların bilincinde olan, dolayısıyla psikolojisi ve kültürü buna göre koşullanan ana-babalar en belirleyici şanslarıdır...
Öğretmen olsa olsa bunu bilincinde biri olarak söz konusu dengeyi gözeten, koruyan ve el verdiğince ana-babaya rehberlik de yapan kişidir...
Değerli kardeşim, bir çok yönden düşünülecek ve uzun münazaralara müsait bu konu hakkında şimdilik bu kadar...
Sevgi ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
İkinci öğretmenimse tahtaya dersi yazan öğrencinin yazılanı defterine geçirip geçirmediğine anlayıp anlamadığını bakmaksızın tahtaya yazdıklarını silip sonraki yazacaklarını yazmaya devam eden doğru düzgün öğrenciye dönmeden teneffüs ya da paydos zili çaldığında öğrenciden önce sınıfı terk eden bir öğretmen figürü den bahsediyordum. Yani tabiri caizse tam bir memur anlayışıyla paramı alırım işimi yaparım mantığı.
Sonuçta şunu anlatmak istiyorum. Evet ,öğretmen bir süpermen değildir ancak sıradan bir devlet memuru da değildir. Uğraştığı yapı bir canlı adına öğrenci denilen eğitilmeye müsait ve eğitmekle sorumlu olduğu bir canlı.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
"Öğretmen, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur. "
tüm ögretmenlere selamlar ve sevgiler
mesleğini layıkıyla icra edenlere...
çocukların başını sevgiyle okşamayı ihmal etmeyen tüm öğretmenlere...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Serhat BİNGÖL
(-Dünyanın en şanslı çocukları bence ilkokul öğretmenlerinin, meslek aşkı ve bilgisi sevgiyle beslenmiş öğretmenlere düşen çocuklar-) Size gönülden katılıyorum o çocukların hayatta başarısız olmaları neredeyse imkansız gibi bir şey, o çocuklar hem başarılı olurlar hem de tarihi ile barışık kültürel değerleriyle mutlu geleceğine öz güven duygusuyla bakarlar.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Öğretmenler!
Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.
HERKES BU SÖZÜ BUARAYA KADAR EZBERLEMİŞ HALBUKİ DEVAMI BU ŞEKİLDE ;
Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve özveriniz derecesiyle uygun olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu kalite ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizlerin, seçkin görevinizin yerine getirilmesine büyük özveriyle varlığınızı vereceğinize hiç şüphe etmem.
KÖY ENSTİTÜLERİ ADNAN MENDERES TARAFINDAN KALDIRILDI EĞER O OKULLAR DEVAM ETSEYDİ ŞİMDİ TÜRKİYE DÜNYANIN EN GELİŞMİŞ ÜLKELERİ ARASINDA YER ALIRDI
BUNUN SİYASİ BOYUTUNA GİRMEK İSTEMİYORUM AMA ŞUNU BELİRTMEK İSTİYORUM DÜN DÜNDE KALDI BUGÜN NEDEN BU CÜMLENİN DEVAMI YOK ''Öğretmenler!
Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. ''
HEP EZBERLENMİŞ BİR TABİR TABİR EFENDİM EĞİTİM SİSTEMİ YANLIŞ PEKİ DOĞRUSU NEDİR ?
KALİTELİ BİR EĞİTİM NASIL OLUŞTURULUR
BUNU ANCAK BU CÜMLENİN DEVAMINI İYİ KAVRAMAKLA MÜMKÜNDÜR
HÜRMETLE
Serhat BİNGÖL
Çünkü gerçekten de o süreç çocuğun ilmi ve tarihi değerlerini kavrayacağı ve milli kişiliğinin gelişeceği çok hassas bir dönem.
Köy enstitüleri konusun sizinle aynı görüşteyim fakat gerçekçi olmak gerekirse buna daha fazla müsaade etmezlerdi nihayetinde etmediler de zaten. Çünkü o zihniyet için köy enstitüleri komünist yuvasıydı(!) daha doğrusu öyle bir iftiranın arkasına saklandılar. Neyse buradan sonrasını devam etmeyelim konu giderek siyasete girmesin:)
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
İlkokul eğitimi ve öğretimi çok önemli gerçekten. Ben de bu dertten çok çekmiş bir insanım. Altı tane öğretmen değiştirmiş bir öğrenci olarak düşüncelerine hak veriyorum. Hele de ilkokul öğretmeninden zaman zaman şiddet görmüş birisi olarak sana katılmamak elde değil. İlkokul öğretmeninde benim aradığım en temel özellik sevecen olması ki ben bulamamıştım bunu kendi öğretmenim de, daha sonrasında bütün ortaokul lise ve üniversite hayatımda bunun sıkıntısını çektim diyebilirim... Bazı çocuklar hakikaten çok zeki hemen algılıyorlar anlatılanları, ancak burada öğretmen anlattığı konu veya dersi sınıftaki en tembel veya aptal çocuğa ne kadar anlatıp özümsetebiliyor ona bakmak lazım. Öğretmenin başarısı burada gizlidir işte sanırım... Güzel bir yazı olmuş. Kutlarım içtenlikle...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Elbette öğretmenin eğitim hayatını belirlediği yadsınamaz gerçektir. Onun için öğretmenlik mesleğini yapanlar öncelikle mesleğini sevmeli sonrasında olmazsa olmazı idealist olmalı.
Çocuklara yapılan kıyas çocukların psikoloji nasıl bozulduğu büyükleri tarafından bilinse belki bu mukayeseden vaz geçerler.
Değerli bir paylaşımdı. Kutluyorum Serhat Bey.
Saygılarımla....
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle