- 430 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İyi Ol, En İyisi Ol...
İnsan hayatında belli dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktaları insan hayatının seyrini değiştirir. Deyim yerindeyse renk katar hayatına. Bu dönüm noktalarını değerlendirmek oldukça önemlidir.Hemen hemen herkesin hayatında böyle dönüm noktaları vardır. Ama pek çoğumuz bunun farkında değildir. Hayatınızdaki dönüm noktalarınızı fırsata dönüştürmeniz temennisiyle.
Bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum.Her insan gibi hayatımda dönüm noktaları oldu. Birçoğunu fırsata çevirdiğimi pekala söyleyebilirim. Bu dönüm noktalarını illa size sunulmuş bir fırsat, maddi bir şey olarak düşünmeyin. Bu bazen bir düşünce olur, sizin içinizde fırtınalar koparır; bazen de bir davranış olur. Hayatınız boyunca unutamaz hayat felsefeniz haline getirirsiniz. Birkaç gün önce böyle bir çağrışım uyandıran bir
yazı okudum sosyal medyada. Okuduğum yazı ’’Ne yaparsan hep en iyisini yap.’’ mantığı üzerine kuruluydu. Ne yaptığından ziyade, nasıl yaptığın önemli demek istiyordu. Kısa ama etkileyici bir yazıydı. Pek çokları gibi ben de etkilendim yazıdan. Öyle ki bu yazı beni çocukluğuma götürdü. Beni etkileyen bir anıyı anımsamama neden oldu. Nedendir bilmem ama bu anımı paylaşmak istedim.
’’Kaç yaşındayım, yıl kaç tam olarak bilmiyorum.Muhtemelen ilkokulun sonlarında ya da ortaokulun başındayım. O gün rahmetli babamla ilçe pazarına gitmiştik. Herhalde tatil günüydü. Çünkü okul zamanı kolay kolay derslerimden geri kalmayayım diye götürmezdi. Fırsattan istifade bir güzel gezdik pazarda. Hızımı alamayıp birkaç tut attığımı, babamın da bana eşlik ettiğini hatırlıyorum. Pazar sonrası birkaç yere daha uğradık. Sonra her zamanki gibi pazara geldiğimizde mutlaka uğradığımız yere, amcamın muayenehanesine, uğradık.İlçe hastanesinde doktor olarak görev
yapan amcam hastaneye fazla uzak olmayan muayenehanesine gelir, hastalarına buradan bakmaya devam ederdi.
O gün öğlene doğru muayenehaneye gittiğimizde gelmemişti daha. Sekreteri bizi içeri buyur ettikten sonra oturup beklemeye koyulduk. Aşağı yukarı yarım saati buldu bekleyişimiz. Sonra kapıda göründü uzunca boyuyla ve sert mizacıyla amcam. Yüzünden yorgunluk akıyordu. Bizi görünce yorgun yüzünde bir tebessüm belirdi, hafifçe hoş geldiniz deyip hemen odasına geçti. Her zamanki gibi yoğun olduğu her halinden belli oluyordu. Onu böyle görmeye alışık olduğum içim pek yadırgamadım bu durumu.
Malum onun gelmesini dört gözle bekleyen hastaları vardı. Kimseyi bekletmenin manası yoktu. En azından ben öyle düşünüyordum. Zaten o da bu arada hastalarına bakmaya başlamıştı. Biz de bu bekleyiş esnasında sekreterinin getirdiği acımsı çayımızı içmeye koyulduk.Çaylar içildi, boşlar alındı. Birkaç kişi daha geldi muayeneye. Giren çıkan, giren çıkan derken birden amcamın işini bitirip yanımıza geldiğini fark ettim.
Ansızın gelmesiyle biraz şaşkınlık yaşadım. Aramızdaki samimiyetin etkisiyle bu uzun sürmedi. Hal hatır sorulduktan sonra babamla laflamaya başladılar. İş güç, köy,tanıdık falan derken epey sürdü muhabbet. Ben de olan biteni can kulağıyla dinliyor, arada kafa sallıyordum. Bir süre sonra muhabbet tamamen benim üzerimden dönmeye başladı. Dersler, okul başarısı ve olmak istediğim meslek vs...Eğitime ilgili olduğundan bu konularda benimle yakından alakadar olurdu amcam her zaman. Doğrusu bu benim hoşuma giderdi. Üstelik onunla konuşurken beni sonuna kadar dinler, kendimi pek bir değerli hissederdim.
Bu konuşmalarımız zaman zaman öğüt niteliğinde dersler şeklinde olurdu. Galiba o gün yine o derslerden birine denk gelmiştim. Kendi çocukluğundan, zor şartlarda okuduğundan, özellikle hayattan uzun uzun bahsetti. Çocuk aklımla kimisini anladım, kimisine aklım ermedi. Kimisini de unuttum. Ama bir şeyi unutmadım, unutamadım. Bana dediği şu cümleler hala kulaklarımda çınlar:
-Bak oğlum: ’’ Çalışıp başarılı olursan yarın güzel bir meslek sahibi olabilirsin. Belki bir doktor, belki bir öğretmen; kim bilir belki avukat, mühendis olabilirsin. Ya da başka başka meslekleri de yapabilirsin. Bunun içinde gidip köyde çiftçilik yapmak da var. Bir yerden sonra bunların hiçbirinin önemi yok. Önemli olan senin hangi mesleği yaptığın değil, bu mesleği nasıl yaptığındır. Mesela bir doktor mu oldun; alanında en iyisi sen olmalısın. Öğretmen mi oldun; işini herkesten iyi yapmalısın. İşte o zaman gerçek manada başarılı olursun. Aranılan, önerilen, beğenilen olmak ve her ne yaparsan en iyisi olmak. Hayatta bunu kendine ilke edinmelisin.’’ dedi.
Amcamın yanından ayrılıp evin yolunu tuttuğumuzda kafam biraz karışık ama dopdolu gittiğimi hatırlıyorum. Kıvrım kıvrım akıp giden dağ yollarında hep bunu düşündüm durdum. Dediklerini özümseyip oturtmak kolay olmadı elbet. Yıllarımı aldı bunu hayatımın merkezine yerleştirmek. Çalışma hayatına başlayıp insanlarla içli dışlı olunca ne demek istediğini daha iyi anladım. Bu yüzden, özellikle bu konuda ona hep minnet duymuşumdur. Allah ondan razı olsun, demekten alamam kendimi.’’
Anılardan sıyrılıp hayata dönecek olursak dediklerimizin hayatla ne kadar içli dışlı olduğunu görmemiz zor olmayacaktır. Özellikle bugün işini iyi yapan, aranılan, beğenilen insanlara ne kadar çok ihtiyacımız var öyle değil mi?Tıpkı, abanın kadri yağmurda bilinir misali.Mesela hasta olduğumuz zaman, hemen iyi bir doktor aramamız,evimizin bozulan musluğunu tamir ettirmek için işinin ehli bir tesisatçı aramamız veyahut okula başlayacak çocuğumuz için başarılı okul, öğretmen arayışına girmemiz hep bu yüzdendir. Bunların her biri yerinde ve doğru davranışlardır.Hepsi ziyadesiyle gereklidir hayatta. Yalnız eksiktir kanımca. Neden mi? Şöyle ki, saydıklarımızın her birinden değerli bir şey vardır: o da iyi olmak, iyi insan olmak.Ve bu iyiliği etrafımıza yaymak. İyi olmayı, iyi insan olmayı başarırsak eminim
başarılı doktor, öğretmen, avukat, mühendis; iyi anne baba, akraba, kardeş, komşu olabiliriz. Biz yeter ki, ’’iyi’’ olalım. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir zaten.
NECATİ DİLEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.