- 691 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ALTIN BURADA
Zamanın yükünü taşıyamayan ağıl artık yoldan geçenler için tehlike oluşturuyordu. Hızla şehirleşen kasabanın tam ortasında kalmıştı. Ağılın sahibi Mustafa Ağa bu ağılda yoz beslemiş, kendine Mustafa Ağa dedirtmişti. Hey gidi günler hey… Torunları hayvancılığı bırakıp ticarete atılınca bir zamanlar koyun kuzu seslerinin birbirine kırıştığı bu koca ağıla şimdi sokak köpeklerden başka kimse uğramıyor. Günden güne çökmeye başladı. Duvarların sıvası dökülmüş, toprak tavanı yer yer delinmiş içeriye su alıyordu. Haydar, dükkânı kapatırken küçük kardeşi Osman’a;
- Osman artık bizim hayvancılık yapmamız imkânsız , hırdavat üzerine parmakla gösterilen iki ticaret haneden biriyiz. Ağılı yıkıp yerine bir depo yapalım. Hem yoldan geçenler için tehlike olmaya da başladı, hem de depo için başka yerlere kira vermekten de kurtulmuş oluruz.
-İyi diyorsun abi de işlerin yoğun olduğu bu dönemde orayla ilgilenmeye hiç vaktimiz yok. Siparişleri zor teslim ediyoruz.
-Bir hafta sonu üç beş işçi halleder, sen bana bırak;
Yavaş adımlarla eve doğru yürürken Osman sanki bir şeyler söyleyecek oluyor ama bir türlü nereden başlayacağına, söze nereden gireceğine karar veremiyordu. Birden yutkundu olduğu yede durdu.
Haydar hafifçe başını geriye çevirerek;
-Ne oldu Osman?
-Altınları ne yapacağız?
-Ne altını?
-Hani dedemin seferberliğe giderken gömdüğü altınlar.
-Oğlum hala inanıyor musun bu safsataya? Altın olsa babam onu çoktan bulmuş olurdu.
-Abi sen inanmıyorsun ama ben altın olduğuna inanıyorum.
-iyi işte hafta sonu yıkacağız, o zaman varsa ortaya çıkar.
-Orasını yıkarken tüm kasaba başımıza toplanır, kalabalıkta altınlar ortaya çıkarsa o zaman çok kötü olaylar olabilir. Başkasının eline de geçebilir.
-E…
-Bir yolunu bulup yıkmadan önce o altınları bulmalıyız.
-Bırak oğlum hayal pilavı yemeyi.
-Sen hayal de... Halam bile ölürken orada altın olduğunu söylemiş. Ağılı başkasına satarsanız hakkımı helal etmem demiş.
-Tamam o zaman bir çözüm söyle…
-Bak abi, bir hoca getirelim, okusun üflesin bulsun, sonra hocayı da görürüz.
-Kim var öyle derin hoca, oğlum?
- Dursun emmi ne güne duruyor.
-Hacı Dursun mu?
-He ya Hacı Dursun… Kalp gözünün açık olduğu söyleniyor. Hani Kâbe’ye giderken turnaları türkü söyleyerek geri gönderen Hacı Dursun. Bence o bulur bulur, amma.
-Aması ne?
-Onu nasıl razı edeceğiz?
-Orasını da bana bırak. Dedikten sonra eve girmeden arabaya yöneldiler. Adımlarını hızlandırıp çevik birer hamleyle arabaya bindiler.
-Haydi, gidip Hocayı getirelim. Fakat sen bir kelime bile etme hatta arabadan bile inme.
-Tamam, abi sen bilirsin.
Hocanın evinin önüne geldikten sonra Haydar arabadan inerek eve doğru yaklaştı. Kapının zilini çaldı. Kapıyı karısı açtı.
-Teyze Hacı emmi içeride mi?
-İçeride oğlum demeye kalmadı. Her zamanki gibi elinde büyük üç el tespihi ve şalvarıyla Hacı Dursun, buyur evladım diye arkadan göründü.
-Hacı emmi ebem çok hasta belki de son saatleri, başında bir Yasin okuyabilir misin?
-Doktora götürseydiniz evladım.
-Görürdük lakin yapacak bir şey yok, eve götürün dediler.
-Vay be koca Safiye kadın… diye iç çektikten sonra.
-İyi tamam, ceketimi alayım da gidelim.
Haydar kapının önünde bekledi, Hacı Dursun bir elinde tespih diğer elinde baston niyetine kullandığı büyük bir değnek ile dışarı çıktı.
Haydar, hürmetle selamlayıp hafiften kenara çekilerek önden yol gösterdi. Koşarak merdivenlerden indi, arabanın kapısını açıp;
-Hacı emmi buyur şuradan.
Deyip arabaya bindirdi. Hızla ağılın önüne geldiler. Osman çevik bir şekilde inip kapısını açtı.
-Oğlum sizin eve niye gitmedik, hasta nerede?
-Hacı emmi hele bir içeri gerelim anlatacağım.
Kanatlı kapıyı büyük bir gıcırtıyla açıp içeri girdiler. Tavandaki deliklerden süzülen güneş ışıkları içeriyi yeteri kadar aydınlatıyordu. Ağılın ortalarına doğru yavaş adımlarla ilerlerken Osman birden söze girdi.
- Şey… Dursun emmi aslında hasta yok, seni başka bir şey için çağırdık.
-Ne için çağırdınız o zaman?
-Sana bir işimiz düştü; bu ağıl babamızdan kaldı, ona da babasından kalmış. Biliyorsun babam burada hayvancılık yapıyordu. Eskiden bizim yozumuz varmış. Dedem de o zaman çok zenginmiş seferberliğe giderken bir küp altın gömmüş. Seferberlikte de şehit olunca altınları kimse bulamamış. Şimdi burayı yıkacağız, sen bize bir şeyler yapsan, okusan üflesen bu altının yerini göstersen.
Hacı Dursun yavaş adımlarla yürürken birden durdu. Uzun bir süre Haydar ile Osman’ın gözlerinin içine sinirli bir şekilde baktıktan sonra;
- Kardeşim ben altının nerede olduğunu nereden bileyim ben sıradan bir insanım.
-Hacı emmi Allah rızası için bir yardım et sonra seni de görürüz.
Laftan anlamayan gençlere iyice sinirlenen Hacı Dursun, Elindeki değneği hafifçe havaya kaldırıp arka arkaya;
- Ben size altın buradadır diyemem ki… Diyerek yere vurur. Osman ısrar etmeye, üstelemeye devam ediyordu ki Haydar, Osman’a bir göz işareti yaptıktan sonra;
-Tamam, Hacı emmi, kusura bakma biz seni eve bırakalım.
-Bence de iyi olur.Allah Allah...
Hacı Dursun’u evine bırakırken Haydar;
-Allah razı olsun Hacı emmi derken çaktırmadan ceketinin cebine 100 lirayı soktu. Sırtını sıvazyalarak büyük bir saygıyla Dursun emmiyi merdivenlere kadar götürüp döndü.
-Niye ısrar etmedin abi? Biraz daha ısrar etsek belki de altınların yerini gösterecekti.
- oğlum bu tip adamlar, direk buradadır diyemez, zaten işaret etti ya.
-Ne işareti?
- Adam değneği havaya kaldırıp ben size altınlar buradadır diyemem ki diye, yere vurmadım mı? İşte bize orayı işaret etti.
-Vay abi sen ne imişsin be… Hemen gidip orayı kazalım.
-Ne sandın
Hemen dükkâna gidip kazmayı küreği getirdiler. Kapıları kapatıp işaret ettiği yeri kazmaya başladılar bir metre iki metre kazdılar ama hiçbir şey bulamadılar. Yorgunluktan bitap düşmüşlerdi. İşi bıraktılar, kimse içeriye girmesin diye ağılın kapısını tel ile sıkıca bağladılar. Sabah tekrar Hacı Dursun’un yanına gittiler. Dursun emmiyi evin önünde bir kenara çektikten sonra;
-Hacı emmi senin işaret ettiğini kazdık ama altın yok.
- Ne altını, ne işareti?
-Değnekle yere vurdun ya Hacı emmi orayı diyorum.
-Ben işaret falan vermedim. Size sinirlendiğim için değneği yere vurdum.
YORUMLAR
Devamını bekliyoruz.
Çok güzel bir hikaye