- 400 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
K I R K A D E M M İ S A F İ R
M İ S A F İ R K I R K A D E M
KıkAdem misafir ağırlamayı çok severdi. Misafiri, Allah’ın bir hediyesi kabul edip sofranın bere ketini arttırdığına inanarak, insan kılığına bürünmüş “Hızır Aleyhisselam”ın olabileceği zannıyla hep saygı gösterirdi. Misafirsiz sofranın öksüz kaldığını düşünür, sofraya gönülsüz oturur, fakat iç burukluğunu kimseye belli etmezdi. Yediği yemekten tat almaz, sofradan kalkınca yine aç kal dığın sanırdı. Sofrada misafir olunca iştahı açılır, “Aç kurt” gibi saldırır, gönlü şenlenirdi. Atala rından beri sürdürülen “Misafir Odası” geleneğin eksiksiz yerine getirmeye çalışır, misafiri memnun etmek için tüm eksikleri giderirdi.
Evvelinden beri himayelerinde bulunan Misafir Odasına ikindiye doğru gelen, yerleşen yabancı olmazsa, Akşam Namazı vaktinden önce caminin önüne ulaşır, cemaat içinde yabancı (misafir) o lup olmadığın gözlemler varsa, sayısına bakmaksızın odaya davet ederdi. Özünde misafir ağırla mayı bir nimet olarak düşünüyordu. KırkAdem bu odada gerçekleşen hoş sohbetlerde sarsılmaz kadim dostluklar kurardı. Geçen sürede tekrar buraya yolu düşen misafir gönül huzuru içinde o daya çekinmeden gelirdi. Misafirler, aç ve açıkta bırakılmadığı için memnuniyetin arkadaşlarına aktarır, böylece misafirin selamı ile çat kapı gelenler de oluyordu.
Aylardan bir gün KırkAdem,in yolu şehir merkezine düşüyor. Gün boyu işini bitiremeyince gece yi şehirde geçirmek zorunda kalır. Evvelinden köyünde misafir olarak ağırladığı satıcı Kasım A ğayı çarşı içindeki dükkanında öğleyin ziyaret etmiş ve, “Şayet işin bitmezse, akşam misafirim ol ,eve gidelim,” daveti yaptığı için erkenden Kasım Ağayı bulup beraber evine giderler. Kasım A ğanın hanımı akşama yatılı misafir olduğunu öğrenince şaşırmakla birlikte telaşlanır. Zira dün ak şamdan kalan biraz yaprak sarması ile bir tas bulgur çorbası yemeği olduğu için üç kişiye yet meyeceğin tahmin etse de, Vakit, çok geç olduğundan mevcutla idare etmeleri için ilave yemek hazırlamaz. Bu düşüncesin beyi Kasım Ağaya; “- Ağa, yemeğimiz az, anca misafire yeter, sen idare et, gayri” der.
Oturma odasının orta yerine serilen yer sofrası sumatı üzerine bakır sini yerleştirilir ve bir tabak yaprak sarma, bir kase çorba ve bir ekmek akşam yemeğin oluşturur. Sabahtan beri yemek yeme
yen Kırkadem, eliyle böldüğü somunun bir parçasın tek lokmada yutup mideye indirir. Kepçe gi bi kaşığı çorba kasesine iki sefer daldırınca kasenin dibi gözükecek gibi oluyor. Hele bu güne ka dar yemekte pek çatal kullanmadığından yaba gibi çatalı yaprak sarma tabağına batırınca müba rek iki veya üç sarma birden takılır. O’da çatalı dosdoğru ağzına götürüp sarmaları çiğnemeden yutar.
Kasım ağa, yemeğin az olduğunu bildiği için güya yiyormuş numarası yaparak boş kaşık ve ça talı bakır siniye değdirerek ses çıkartır. Bu durum, odanın aydınlatması biraz loş olduğu için fark edilmiyor, sansa da, Adem her şeyin farkındadır. Fakat sofrada sunulan yemek, misafire bile yete cek düzeyde değil. Hele böyle açlıktan çıkmış görüntüsü veren KırkAdeme heç yetecek gibi de ğil. Kasım Ağa duruma tez müdahale ediyor, ve;
“KırkAdem yeğenim, Sizin köyde cenazeyi mezara ikili, üçlü mü koyarlar, Saman benimse, sa manlık senin. Biraz yavaş ye. Peşin sıra düşman atlısı gelmiyor, ya. ”
Bu sorunun altında kalmak istemeyen ve ahvalı durumu ve kinayeli soruyu biraz sezinleyen Kırk Adem; “Ağam, sizin yaprak sarma gibi incecik olursa mezara iki de koyarlar, üç de. Misafir bere ketiyle gelir. Kefenin cebi yok, bu yemek yeni yetme çocuğa bile yetmez. Bize mi yetecek. Ne verirsen elinle, o’da gider seninle” diye cevap verir ve
“Elhamdülüllah” diyerek sofradan çekilir.
NİSAN- 2020
Süleyman Lemos YILDIZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.