- 667 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Çapkın
Bir adam vardı. Ne kısa ne uzun bir adamdı. Rakıyı bol buzla, beyaz peynir yanında severdi . Ne çok zeki ne de fazlasından dindardı.Oruç yemişliği, namazda önündekinin kıç çatalına içten içe gülmüşlüğü vardı. Ne çok komik ne çok somurtkan; ortalama yurt insanıydı. Ortalamayı bozan ortalama üstü bir yakışıklılığa sahipti yalnızca. Pantolunu yaz kış beyaz, ütülü,gömleği daima kolalıydı. Gözü yükseklerde değildi. Kâğıt para beyaz pantolonu cebinde bir günden fazla durmazdı,hep misafirdi mangır,geldi mi hep acelesinden gidici. Bonkör, bir o kadar da hovardaydı. Ağzı iyi laf yapar, lagırdısından yalan eksik olmazdı. Kadın ayağını sever, gözü hep asfaltta otuz sekiz numara ojeli kadın patisi arardı. Alıngan bir herifti. Eleştirilmekten öcü gibi korkar, lakin başkasının ayıbından destan yazar, alaycı bebek yüzünden kir akardı. Kirli bir ruhta olmaz ise olmaz insanları alaya alma huyu tiskinçlik mertebesinde bayrak dalgalandırırdı. İkinci sınıf memurdu. Kasabasının kuzine demirbaşı olan kütüphanesine memur tain olmuştu. Eti çok sever, yine kendisi gibi etçil daire arkadaşı Rahmi’nin göveç tariflerini ağzı sulanarak dinlerdi. Elinden bir şey gelmezdi. Tornavida eline yakışmaz, resimlik, duvara çivi bile çakamazdı. Bazen dışarıdan kendisine bakar, aynada hayranlıkla kendisine kur yaptığı zamanların tersine, bir Allah’ın belası herif olduğuna ikna olurdu. Karısı ona Allah’in günü hep öyle bağırır,öyle sakinleşirdi. Allah’ın belası...Saçları sarıydı,altın sarısı,dalgalı,havalıydı. Teni bebek teni kadar parlak,gözleri tarifteki cennet hurilerindekine benzerlikte iri, akı duru beyaz ,yuvarlağı okyanus mavisi kadar uzaktı. Gülüşüne gülüş katan gamzeleri çok fenaydı. Dişisinden yollu allı pullu balık kadınlara bu gamzeleri ile olta atar, boş dönmez,yatağa attığını bir daha görmek istemezdi. Aşk nedir bilmezdi gönlü. Ama gel gör ki yatağa atana kadar deli divane, Mecnun, Kerem idi; puşt oğlu puşttu. Yalnız bir problemi vardı. Ağzı gevşekti. Kırdığı fındıkları kahvede, kütüphanede,çarşıda pazarda ayak üstü anlatmaya bayılırdı. Dinleyenlerin ona hayran olduğunu düşünürdü. "Fena adamsin , helal sana be Cengiz" Küçük kasabasında bir film yıldızı kadar büyüdüğünü düşünürdü böyle zamanlarda. Kasabanın arnavut kaldırımlı caddelerinde,sabahları, elinde sefer taslari ile başı dik,mağrur adımlar ile işine,kütüphaneye giderdi.BÖLÜM SONU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.