- 475 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Adab-ı Muaşeret
Değerli Dostlar, sizlerle "adab-ı muaşeret" konusunu paylaşalım istedim.
Edep:Toplum töresine uygun davranma veya İyi ahlak, incelik, terbiye olarak tanımlanır. İslam’da, hayatın her yönünü kapsayan görgü ve ahlak kurallarıdır.
İyi tutum ve davranışlarla bunları kazandıran bilgi için kullanılan edebin çoğulu âdâb ile “barış içinde yaşama, birbiriyle uzlaşma” anlamındaki muâşereden (muâşeret) gelen âdâb-ı muâşeret (âdâbü’l-muâşere) genellikle bireylerin ve toplum kesimlerinin birbirine karşı olan sevgi ve dostluk duygularını güçlendirici medenî ve ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade eder.
1960’lı Yıllarda İlkokullarda Okutulan Âdâb-ı Muaşeret Dersinden 21 Kural:
1) Ayakta bir şeyler yiyip içilmez.
2) Eller pantolon cebine sokulmaz.
3) Başkalarının kusuru ile dalga geçilmez.
4) Emanet eşyalar fazla geciktirilmez.
5) Pazarlık yapılırken mal kötülenmez. ( Çok abartılı övülmez.)
6) Telefon eden kişi önce kendisini tanıtır.
7) Kalabalık yerlerde sakız çiğnenmez.
8) Sigara ile bir yere girilmez.
9) Kusurlar yüze karşı açık açık söylenmez.
10) Sokak ortasında durarak konuşulmaz.
11) Alay ve kötüleme imâ ile bile yapılmaz.
12) Yerlere tükürülmez ve çevre kirletilmez.
13) Bencillik ancak çocuklarda ayıplanmaz.
14) Aksırırken, öksürürken el veya mendille ağız kapatılır.
15) Toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz.
16) Uzun zaman kalan misafire oda ayrılır.
17) Yemek davetinde yemekler geciktirilmez.
18) Sıra olan yerlerde sıraya geçilir.
19) Başkasının yanında ayakları uzatarak oturulmaz.
20) Bir konuyu reddederken terbiyeli ve ciddi olunur.
21) Başkasının lafı kesilmez, devamlı da konuşulmaz.
Bu durumu bir hocamız benzer olarak günümüze uyarlamış ve görgüsüzlük olarak aşağıdaki gibi açıklamıştır.
GÖRGÜSÜZLÜK*
1) Hasta ziyaretinde aynı hastalıktan vefat etmiş başkasından bahsetmek.
2) Misafirin yanında bir şeyin kaybolduğunu söylemek ve hele de şurayı burayı karıştırıp aramak.
3) Öğrencinin “-Hocam..” diye hitap ederken “-Ömer Hocaaam!” diyerek hocanın ismini de anması.
4) Akademisyenin kapıya, masaya, arkadaki tabloya, süs halısına ve neredeyse kendi alnına unvanını yazması.
5) Telefona arama müziği olarak kıvrak göbek havaları yüklemek ve camide, cenazede, derste, taziyede… sessize almamak.
6) Şiir okunurken araya girmek.
7) Hesap ödemede: “Yok! Valla olmaz! Ben ödeyecem! Garsooon, sakın alma!” diye kendini paralamak.
8) Yüzde yüz doğru da olsa evlada babayı kötülemek.
9) Yaşlı büyüğün yanında, aynı yaşlarda rahmetli olmuş birinden bahsederken: “-Zaten yaşlıydı… Allâh, gençleri korusun…” gibi densizce laflar etmek.
10) Bir açıklamada bulunurken, “Ya…” ünlemiyle söze başlamak.
11) Teşekkür edilince “-Önemli değil…” demek.
(Hele “Sorun değil… ” zaten facia!)
12) Kendi paylaşımını herkesten önce kendisi “beğen”mek.
13) Taziyelerde başsağlığı, rahmet, fatiha dışında yarenlikler etmek, rahmetlinin nasıl öldüğünü sormak.
14) Çok gerekmedikçe sabah 09.00’dan önce ve akşam 22.00’den sonra telefonla aramak.
15) Yemek yiyeni, uyuyanı, okuyanı… bön bakışlarla izlemek.
16) Veli toplantılarında: “-Binim çucuoom… Binim çucuoom…” diye çığlıklar atarak ne kadar bilinçli olduğunu; temizliğe, hijyene ne denli önem verdiğini tekrar tekrar anlatmaya bayılmak.
17) Kendinden büyük birine: “Aferin… Bırroo… Helal olsun…” gibi yılışmalarla takdirlerini sunmak.
18) Evde kalmışa yaşını, dar gelirliye maaşını sormak.
*Ömer DEMİRBAĞ (Y.Y.Ü.)
YORUMLAR
tebrikler güzel bir yazı hazırlamışsınız
en çok bunları sevdim
(:
4
15
16
18
gülümseten rakamlar
saygılar diyerek ayrılıyorum.