- 659 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
ADANA SICAĞI
Geleli henüz üç gün olmasına rağmen sıcaktan bunalmışlardı. Hele Hasan Adana’ya ilk kez geliyordu, dönüş parası olsa hiç düşünmez geri dönerdi. Buralar Sivas’a hiç benzemiyordu. Sıcak ve nem insanı halsiz bırakıyordu. Ne bir rüzgâr ne bir esinti vardı.
Hasan tuğlaları iskeleye taşırken gömleği sırılsıklam olmuştu. Sıcakta kalan kuşlar gibi ağzını açarak rahatlamaya çalışıyordu. Ali ustaya bakarak;
- Usta burası her mevsim böyle sıcak mı oluyor?
- Ne sandın ya! Adana’ya gelmeyi oyun oynamak mı sanıyordun?
- Yok, usta o şekil değil de ben çalışmadan yılmam ama bu sıcak var ya bu sıcak! Sıcak beni bitiriyor. Terleyerek eriyip biteceğim vallahi.
-Biz her sene geliyoruz oğlum buraya, gurbetten para getirmek kolay mı?
-Vallahi usta bundan sonra Adana’dan para getirenlerin kıymetini daha iyi bileceğim, tabii buradan ölmeden köye gidebilirsem.
-Alışırsın, alışırsın haydi tuğlaları bırak ta harç getir harç kalmadı.
Fevzi usta karşı duvarın üzerinden yavaşça iskeleye indi ve başındaki şapka ile alnındaki teri silerek Hasana seslendi. Belli ki oda bunalmıştı sıcaktan. Ne de olsa bir böbreği yoktu. Herkesten daha fazla su içmesi gerekiyordu.
- Hasan! Hadi bir çay koy da içelim.
-Usta benimle dalga mı geçiyorsun, ben sıcaktan bunaldım diyorum sen çay diyorsun.
-Sen bilmezsin oğlum çay harareti alır hadi bir çay demle!
- Olmaz usta beni buradan eve kadar kovalasan da sana bu sıcakta çay demlemem ama dersen ki bir çalkama yap buz gibi, hemen yaparım.
- Oğlum bu sıcakta dağın başında yoğurdu nereden bulacağız. Ali ustam bana müsaade etsin ben şu köyden yoğurt alıp gelirim. Diyerek; elini tükürüğüyle ıslatarak küreğin sapını kavradı. Ali usta malasını duvarın üzerine koyduktan sonra arkasına döndü;
- Fevzi, Hasan doğru söylüyor bu sıcakta çayı ne yapalım gitsin yoğurt bulsun gelsin ayran yapsın, buz gibi ayran içelim.
-İyi diyorsun Ali ustam ama bunun gidip gelmesi bir saati bulur.
Ali usta iskeleden aşağı indi. Eldivenlerini cebine koyduktan sonra yavaş yavaş duvarın gölgesine doğru yürürken,
-Hasan sen bizim harcımızı, tuğlamızı yanımıza koy çabucak git köyden yoğurt bul da gel. Biz de bu arada Fevzi ile birer sigara içelim. Ha birde, ağacın üzerinde asılı pantolonun cebinden para almayı da unutma şimdi sende para yoktur.
-Tamam, usta hemen hallediyorum.
Hasan elini yüzünü yıkadıktan sonra köye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Biraz yürüdükten sonra aşağı doğru koştu. İnşaat köyün biraz dışında olduğu için pek gelen giden olmuyordu. Arada bir alttaki yoldan kasabaya gidenler uzaktan selam verirlerdi. Hasan köye girdi fakat sokaklarda kimsecikler yoktu. Bu mevsimde herkes tarlada çalışıyordu. Caminin yanına kadar yürüdü. Sağa sola bakınmaya başladı sol tarafında küçük bir bakkal gördü.
Hızlı adımlarla içeriye girdi. Sandalyeye ters oturmuş sıcaktan uyuklayan 60-65 yaşlarında bakkalcı, Hasanı görünce başını hafifçe doğrultup;
-Buyur, oğlum.
- Emmi yoğurt alacaktım.
-Oğlum bizim bakkalda yoğurt satılmaz bu köyde herkes kendi yoğurdunu kendisi yapar.
- Peki, emmi yoğurt satan birini bulamaz mıyım?
Bakkal;
- Bulursun. Bulursun, şu aşağıdaki kırmızı kapılı evi görüyor musun? Diye kapıya doğru yaklaşıp parmağı ile gösterdi. O evin sahibi Halime teyze var, onun oğlu şu ilerideki kasabaya götürüp haftada bir bakraç yoğurt satar. İşte orada Halime teyzenin evi, git oraya sor eğer yoğurdu kasabaya götürmediler ise oradan satın alabilirsin.
- Allah razı olsun emmi.
Hasan Halime Teyze’ nin kapısına yaklaşınca 17-18 yaşlarında bir delikanlıyı eşeğin heybesine küçük bakır bir bakraç ile yoğurt yerleştirirken gördü;
-Selamünaleyküm delikanlı, biz şu karşı tepedeki okul inşaatında çalışıyoruz, yoğurt almaya geldim siz de yoğurt satıyormuşsunuz? Eğer yoğurt varsa bize satın.
-Anama sormadan bir şey diyemem… Ana ana ana!...
Halime teyze elinde bir kova ile dışarı çıktı;
- Ne istiyorsun Yılmaz?
- Ana birisi yoğurt almaya geldi. Okul inşaatında çalışıyormuş.
- Halime Teyze yoğurt alacaktık, sizden başka da satan yokmuş.
-Biz yoğurdu kasabaya götürüp satıyoruz
-Bu seferde bize satın Halime Teyze.
İyi tamam hem de Yılmaz o kadar yolu yorulmaz. Yoğurt 10 lira.
-Tamam, ana buyur parayı.
Hasan yoğurdu alıp hızlı adımlarla giderken Halime Teyze arkasından bağırdı;
-Akşama bakracımı getir!
-Tamam, Halime Teyze tamam.
Hasan koşarak inşaata gitti, uzaktan bakracı havaya kaldırarak yoğurdu buldum! Yoğurdu buldum! Diye sevinçle inşaatın gölgesine geldi. Ali usta oradan bağırdı;
- Hasan hortumdan iyice su akıt. Su buz gibi olduktan sonra güzel bir ayran yap da içelim.
Hasan ayranı yapınca Fevzi usta da iskeleden aşağı atladı, Ali usta ile beraber ağacın gölgesine gelip ceketlerini omuzlarına atıp ağacın gövdesine yaslanarak, arka arkaya ikişer üçer bardak ayran içtiler. Ali usta;
- Çok güzel oluyormuş. Hasan yoğurdu nereden aldın?
- Yoğurdu Halime Teyze diye bir kadın varmış köyde, ondan aldım.
Fevzi usta;
-Oh be içim soğudu. Aferin lan Hasan! gözüme girdin bak. Hasan başını şişinerek biraz kaldırdı.
-Usta benim adım Hasan...
Ali usta;
-Hasan kalan yoğurdu torbaya koy kuyunun içine sarkıt bozulmasın, bakracı akşam götür ver her gün bir bakraç yoğurt alacağımızı söyle. Fevzi usta cebinden çakmağını çıkartırken;
- Bizi ancak burada ayran keser yoksa sıcakta eriyeceğiz. Her gün bir bakraç yoğurdu rahat bitiririz.
- Tamam, Ali usta ben akşam onu götürür ve söylerim.
Hasan bakracı teslim etti, geldi.
-Usta kadının bir oğlu var. Adı Yılmaz o her gün yoğurdumuzu buraya kadar getirecek.
-Bak bu iyi oldu hem sende avare olmazsın.
Her gün Yılmaz bir küçük bakraç yoğurt getiriyordu. Kâh cacık yapıyorlar, ayran yapıyorlar kâh yoğurdu kaşıkla yiyorlardı bu yoğurt onlara çok iyi geliyordu. Bu sıcak günlerde Adana’da çalışmak kolay mıydı? Her geçen gün havalar daha da ısınıyordu. Ağustos sıcağı iyice çökmüştü. Üstelik iki gündür yoğurtta gelmiyordu. Sıcaktan bunalan Ali usta Hasan’a bağırarak;
- Oğlum Hasan, iki gündür yoğurduğumuz gelmiyor bir problem var herhalde yoğurdu git de bugün sen al.
-Hemen mi usta?
-Hemen hemen hiç durma!
-Tamam, usta hemen giderim demeye kalmadı ki uzaktan Halime Teyze’nin oğlu Yılmaz göründü. Eşekle kasabaya gidiyordu. Fevzi usta elindeki çekici havaya kaldırarak duvarın üstünden;
-Yılmaz Yılmaz! Oğlum bizim yoğurdu niye getirmiyorsun? Bak burada güneşin alnında çalışıyoruz, parasını da peşin veriyoruz deyince;
Yılmaz, eşeğin yönünü inşaata doğru çevirerek;
-Vallahi usta bizim eşeğin sıpası öldü. Eşek süt sağdırmıyor, onun için yoğurt yapamıyoruz. Şaşkına dönen Fevzi usta;
- Ne diyorsun oğlum sen, ne eşeği ne sıpası?
- Usta bizim eşeğin sıpası öldü eşek sağdırmıyor. O yüzden annem de süt alamadığı için yoğurt yapamıyor.
Konuşmaları dikkatle dinleyen Ali usta devreye girdi, biraz da kızarak;
-Yani sen bize kaç gündür eşek yoğurdu mu getiriyordun?
-Ne sandın ya amca bizim eşekten başka hayvanımız yok ki.
YORUMLAR
Yoğurt satmadan önce bu durumu bildirmeleri gerekirdi.Hiç etik bir davranış değil.
yazı çok güzel olmuş.