- 1127 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ANILARDAN DAMITTIĞIMIZ DOSTLUKLAR
Yüreğimizdir kime ne rütbe vereceğini belirleyen. Kimine ‘can’, kimine ‘yâr’ kimine, ‘arkadaş’ kimine de ‘dost’ payesi verir.
Bu hayatta geçip giden her ‘an’ bir ‘anı’ ve mutlu anılar biriktirerek yaşamaktan daha önemli bir şey yoktur. Her şeyi, herkesi yitirdikten sonra o anlardır elde avuçta kalan. Akıp giden koca bir hayatın tek tesellisi güzel anılar ve o anılardan damıttığımız dostluklardır hepsi o kadar. Güzel anılarımız yoksa dünyanın tapusu üzerimize olsa ne fayda…
Madem dünyanın tapusu üzerimize olsa da güzel anılarımız yok ise hepsi boşsa ben de güzel bir anımla gönül hanemde ‘DOST’ diye payelendirdiğim Ayşeciğimin doğum gününü kutlayayım.
1990’ın Ocak ayıydı. Görev yaptığımız Sakarya’dan tilkinin kürkçü dükkanına dönüşü misali bizde 16 yıl sonra tekrardan memleketimiz Diyarbakır’a dönmüştük. Tayinimiz Mardin Kapı semtindeki Alpaslan İlkokuluna çıkmıştı. Karlı bir kış gününün sabahında heyecanla hazırlandık, göreve başlamak üzere okula gidecektik. Gidecektik de benim manto, kaban o tür giyecek bir şeyim yoktu. Çünkü Sakarya ılıman bir iklime sahipti. Orada kışlık dış giyime pek de ihtiyaç olmuyordu. Ben de gelirken yük olmasın diye manto, kaban türü giysilerimi getirmemiştim. Halihazırda ada tavşanından gerçek bir kürk mantom vardı. Onu giymek zorunda kaldım. Yoksa okula kürk mantoyla gitme gibi bir huyum yoktu. Neyse giyindik, çıktık. Henüz kendi evimize geçmemiştik, kayınvalidemlerde kalıyorduk. Evleri Dağ Kapısındaydı. Gazi Caddesini boydan boya yürüdük, cadde boyunca bir tane kürklü kadınla rastlaşmadık. Bu durum daha çok canımı sıktı ama yapacak bir şey yoktu çünkü hava soğuktu ve karda hafiften yağıyordu. Kervansaray’ın köşesinden döndük, sağda Mardin Kapı Karakolu, solda Mardin Kapı Sağlık Ocağı ve tam karşımızda asırlara inat dimdik ayakta duran kara taşlı surlar (beden) tüm heybetiyle bizi karşıladı. Sola dönünce öğretmenlik yaşamının 5 yılını geçireceğim dış cephesi sarı boyalı, iki katlı, etrafı taş duvarlarla çevrili yüzü surlara dönük Alpaslan İlkokulunu gördük. Demir kapı açılınca kendimizi coşkuyla ordan oraya koşuşan Umut Çiçeklerinin arasında bulduk. Meraklı gözler arasında okulun kapısından içeri girdik. Alt kat salonunda sağa sola bakınarak yol gösterecek birini ararken üst kat merdiveninden gencecik bir kadın öğretmenin kollarını sevgiyle açıp, “Buyurun, hoş geldiniz, gözlerimiz yollarda kaldı, sizi bekliyorduk.” deyip kucaklamasıyla karşılandık. Nasıl güzel ve sevgi dolu bir karşılanmaydı anlatamam. Yıllar geçti ben o ‘an’ı hala unutamadım.
Bizi karşılayan genç öğretmen Suakar Çıkmaz Sokağın güzel Ayşe Öğretmeniydi. Ben o sokağa gelin geldiğimde Ayşe henüz ilkokula giden bir kız çocuğuydu. Okuyup öğretmen olmuştu, yıllar sonra sokaklarının geliniyle aynı okulda çalışacaktı. Atandığımız duymuş, o sabah ta göreve başlayacağımızı bekliyormuş. Sınıfının camından bizi gören, Melek Öğretmenin öğretmenler odasına girip, “Arkadaşlar okula bir hatun geldi ki kürkü yerlerde gidiyor.”demesiyle, Ayşe Öğretmen bizim geldiğimiz anlamış ve ev sahipliği görevini yerine getirmek üzere bizi okulun merdivenlerinde işte böyle sevgi ve saygı ile karşılamıştı. Melek Öğretmen de nerden bilsin ki, o hatunun bir vesileyle edindiği o kürk mantodan başka giyeceği bir şeyinin olmadığını…
Yürekten sevgiler yürek hanemde ‘DOST’ diye payelendirdiklerim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.