- 611 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yüzleşme
YÜZLEŞME
Bir yanıp bir sönen sokak lambasının ışığı uykusunu alt üst ettiğinde, yatakta dönmekten çarşaf ayaklarına, kollarına dolanmış, bir müddet sonra bundan kurtulmak için çabalaması gerektiğini düşünse de - parmağını kıpırdatamayacak kadar tembel biri olduğundan- bu gücü kendinde bulamamıştı.
Nemli sıcak bir ağustos gecesiydi. Havanın tutuşup tutuşmaması arasındaki küçük bir nüans vaktiydi. Uzun kıvırcık saçları önce diplerinden terliyor, yastık yükünü tutana kadar terini emiyor, sonrasında ise o da işe yaramayacak kadar sıvıya doyunca, kafası saçlarından tek teli kuru kalmayıncaya kadar ıslanıyordu. Bu tıpkı suyla dolu derince bir küvete batırılıp çıkarılan işkencedeki bir başı andırıyordu. Yüzü tavana dönüktü. Göz çukuruna dolan terin gözlerini yakıp kavurmasına önlem olarak kirpiklilerini gözlerine siper ediyor, kısık, tuzlu bakışlarını karanlık odada miskince gezdiriyordu. Gardırobunda takılıp kalmıştı bakışları. Ütüsüz, çoğu kirliye atılması gereken giysileri, temiz ve ütülülerle birlikte tıka basa bir karış açık elbise dolabının sürgüsünden gölgeler halinde dışarıya taşmaktaydı. Karanlık odaya dışarıdaki bozuk sokak lambasının taşıdığı düzensiz aydınlık bir dolup bir boşanmaktaydı. Elbise dolabının aynasında ona bakan bir yüz gördüğüne emindi. Korkmuyordu, kaç zamandır ölümden de korktuğu yoktu, bu cesurca duygusundan içten içe gurur duyuyor, kimselerin bilmediği cesur bir kahraman olduğuna inanıyordu; ölümden korkmayan azınlıktan nadide biriydi o besbelli. Bir tek kendisinin bildiği korkusuz bir kahraman... Kirpikleriyle hesap edip ortalayıp çerçeveye aldığı aynadaki gizemli yüze kısık bakışları ile dikkatini arttırdı. Diğer düşüncelerine şimdi ara vermişti. "Birazdan sizlere dönerim" diye içsel bir mesajı tüm konu başlıklarına hızlıca postaladı. Dudaklarını nişan alıp zihninin bir yerlerinden icat ettiği tuhaflıkla, birdenbire hayalete öpücük gönderdi. Gölge yüz ilk aydınlık saniyesinde aynı biçimde ona karşılık verdi. Bunu bir an evvelinden biliyordu sanki. Şaşkınlığı gölgenin verdiği karşılığa değil, bulunmuş olduğu kehanetin doğru çıkmasınaydı. İnsanın iyi tanıdığını zannettiği bir dostunun verebileceği bir geri dönüşü tahmin etmesi gibi sayılmazdı bu kehanet. Hakkında bir şey bilmediği bir hayaletin davranışını öngörmek kendine olan güvenini arttırmıştı. Korku bilinmeze; tehlikenin nereden geldiğini kestirememek ile ilgiliydi. Bir başka cihetten ise geleceği evvelinden görmek, yaşam heveslerinin kansere yakalanmış organlarda görülebilecek tahribatlarla sonuçlanmasına, bu ahvalde de mutsuzluk tohumlarının kararmış bir ruha dönüştürdüğü yaşayan bir nevi kadavraya dönüşmesine neden oluyordu. Bunalmış çehresini bir ürperti tuttu. Korkunun başka bir hali gibiydi bu hal. Daha evvel hiç hissetmediği tepkiydi, etinin kemiğinin bu ürpertideki titreyişi.
Gece ağır da olsa ilerliyor, yeryüzü kavrulma derecelerinden geri adım atıp soğumaya çalışıyor gibi kendi içinde bir savaş veriyordu. Tıpkı kendisi gibiydi gece. Şimdi tüm gücünü ayaklarında toplayıp kalkmalı, aynadaki bilinmeze daha da yaklaşıp onunla derin bir sohbete başlamalıydı. Tek kaygısı buna razı olacağından şüpheli olduğu karanlıktaki yüzün geri dönüşü olmaksızın kaçıp gitmesiydi. Korkarak giderse bir daha gelmez, gelse de aynı cesur benden eser kalmayabilir, vakit bu vakittir başkaca değil diye düşündü. Ensesinden ayak parmaklarına kadar inen ürpertinin açıklaması bu olmalıydı. Ya da huzur bulan bir vücudun takındığı hal de olabilirdi bu serinlik. Ama mütemadiyen o vakti bir daha yakalamayacağı, son sınavında muvaffak olmak zorunda olan tembel bir öğrencinin asabi bir baba korkusunu iliklerine kadar hisseden bir çocuğun son şansı gibiydi hisleri. Bir başka ihtimal zihninde değer kazanamıyordu bir türlü. Neyse ki anlık kapıldığı bu korku yersiz görünüyordu. Gölge yüz onu sabahın ilk saatlerine kadar bekleyeceğini taahhüt ediyor gibi sakin görünüyordu.
Birden hiç lüzumu yokken iki gün evveline geri döndü. Elleri cebinde, güneş tam da tepedeyken gölgesinin ayaklarına basma oyununda çöpün gölgesine sığınmış sokak köpeğiyle olan karşılaşması zihninde itibar belirdi. Bu arada gölge hayalet aynadaki yansımasından arada usulca arkasına -aynanın meçhul derinliğine- dönüyor, akabinde tekrar aynı pozisyona geçip gözlerini ondan ayırmaksızın sessizce onu bekliyordu. İki gün evvel öğlen vakti gölgesini takip ederken küçük bir çocukken kolunu parçalayan bir köpek yüzünden hastalık deresindeki köpek korkusuyla yüzleşmişti. Miskin şey derin derin soluk alıyordu. Tehlikeli görünmüyordu. Güneşin tüm eşyaların dokusuna sızdığı vakitte çöpten iğrenç kokular yayılıyordu. Bu kokuya uzaklardan bir leş kokusu karışıyordu. Bir kuş, bir kedi ya da artık nefes almayan eski bir can kokusu... Ağustos böceklerinin mitolojik devirleri anımsatan, öylesine, barışçıl, ömürden sadece laf olsun diye bir gün eksilten sıradanlığına benzeyen cehennem kadar sıcak bir gündü. "Elinin tersini usulca uzatmalısın hayvana, seni koklamasına izin vermelisin onunla dost olmak için "sözü hafızasının bir yerinden fırlayıp açığa çıka gelmişti. Bel fıtığı vardı ve son günlerde onu rahatsız eden tek şey bu değildi. Temkinli eğilerek titrek elini ona uzatmıştı. Birden yıllar evvel kolunu parçalayan köpeğin ağzı salyalı hayali bu miskin sokak köpeğinin gözlerinde belirmişti. Ne ilgisi vardı şimdi bir kaç gün öncesi anısıyla dolaptaki kendini izleyen gizemli yüzün? Yastığında başını bir karış kaldırdığında önce yanağına sonra da göğsüne dökülen sıvı, yağ gibi akıp sonra da buharlaştı.
Ritimsiz bozuk sokak lambası anbean, kare kare gerçeği aydınlatmaya devam etti. Gizemli yüz aynadan kendine sanki bir ekrandan bakıyordu. Hayalet gülümsedi, arkasına döndü. Karanlık çerçevesinin perspektifine boynunu uzatarak bakındı. Uzun saçlı bir kadın gölgesi yanında belirdi. Sonra da bir çocuk. Çocuk, gizemli yüzün omzuna kolunu attı. Çocuk hayaletin yara izi tıpkı kendisinin köpek ısırığı izine benziyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.