- 576 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞAH ABBAS *3. BÖLÜM*
ŞAH ABBAS
(3 bölümlü tarihi, biyografik, milli-felsefi, ideolojik hikâye)
- Azerbaycan Türkçesinden çeviri -
*3. BÖLÜM*
"Horasan seferi"
Şah Abbas’ın tahta çıkmasından çok geçmeden Özbek hanı Abdullah Han zaten çoktan abluka altında olan Herat’ı 1588 yılında işgal ederek Horasan’ın en büyük kenti olan Meşhed’e doğru harekete geçti. Abdullah Han’ın Meşhed’e doğru harekete geçtiğini haber alan genç Safevi şahı Abbas ise ona engel olmak için nisan 1588’de Horasan’a doğru harekete geçti...
Horasan’ın batı eyaleti. Şah kuvvetleri geçici yerleşme alanı. Şah çadırı… Ulu Türk kumandanı, Safevi Hanedanının temsilcisi Şah Abbas tahtında rahat oturamıyordu, ayağa kalkıp çadırında düşünceli halde vargel ediyor, çadırda durmadan geziyordu. Yanında birkaç vezir-veklili, kâtipleri ve korçuları vardı. Böyle bir anda aniden ayak tutan Şah ne düşündüyse yerine oturup konuşmaya başladı:
- Ben bu gösterişçi Özbek hanını anlamıyorum. Tahta çıktığında haber gönderdim ki, benden önce işgal ettiği toprakların doğu bölümünü tutabilir, ancak Horasan’ın batı topraklarına girmesin! - Daha da sinirlenerek devam ediyor - Ama kendini bilmez geda doymadı. Horasan’ın Safevi Hanedanına ait topraklarını tek tek işgal etmeye başladı. Ve beni mecbur etti ki yüzyılın başında Hakan Babam Büyük Şah İsmail Hatayinin ettiklerini tekrarlayım. Sakıncası yok! - Ayağa kalkıyor ve öfkeyle - o gösterişçi Özbek hanı bilsin ki, karşısında genç de olsa bir Safevi şahı var! Ve biz canımızdan kanımızdan, dilimizden ayrı olmayan kendi kan kardeşlerimiz de olsa dahi, hiçbir işgalcini, saldırganı cevapsız bırakmayız! - Kılıcını göğe kaldırarak başı üzerinde asılmış Safevi bayrağını işaret ediyor - Bırak başımız üzerinde dalgalanan bu yeşil bayrak bizim için adalet sembolü olsun! Tanrı adaletini, Yüce Yaratanın gerçeğini aynı kökten olduklarımıza da hatırlatacağız. Cihanda o zaman Türk tam hakim olacak ki, hiçbir zaman hakka, adalete arka çevirmeyecektir! Kardeş kardeşin toprağını işgal etmemelidir! Aksi halde göz çıkmalıdır, gövde üzerinde baş kalmamalıdır! - Diye büyük mağrurca konuşmasını bitirdi genç Safevi Şahı Abbas…
Tüm Safeviler genç Şahın kararından daha da etkilenerek Özbeklere karşı büyük mücadeleye başladılar.
Özbek hanı Abdullah Han Meşhet kalesini iki aylık ablukaya alsa da, Moğol hükümdarının saldırısı söylentisinin yayılması, Şahın yeni güçlerle buraya yaklaşması ve yiyeceğin tükenmesi ile ilgili ablukasını durdurarak geri çekildi. Şah Abbas şehre ulaştığında artık Abdullah han geri çekilmişti. Şah Herat’a saldırmak için İsfarayinde altı hafta durdu ve ordunun yığılmasının sona ermesini bekledi. Safevi ordusunun yığılmasından sonra Herat kalesi ablukaya alındı, ancak Safevi ordusu başarı elde edemedi ve geri çekildi.
Şahın Horasanı terk etmesini fırsat bilen Özbekler tekrar Horasan’a doğru harekete başladılar. Özbeklerin niyeti öncelikle Nişapuru ele geçirmek idi. Bu yüzden Özbekler Nişapuru ablukaya aldılar. Fakat, Nişapur hakimi Sofuoğlu Mahmud Han gönderdiği elçi aracılığıyla Özbeklere bildirdi, Nişapur Meşhed’e bağlıdır. Eğer Meşhed’in hakimi kim olacaksa, kalanı da onlara teslim etmeye hazırdır. Bu nedenle Özbekler Nişapurun ablukasından vazgeçerek Meşhed’e doğru yöneldiler.
18 Nisan’da Meşhet kalesi ablukaya alındı. Meşhet hakimi Ümmet Han Ustaclı Özbeklere karşı direnç gösterdi. Ayrıca Özbeklerin saldırısı hakkında Şaha haber verdi. Kazvin`den Meşhed’e doğru hareket eden şah Tahran yakınlarında hastalandı ve uzun süre Reyde kalmalı oldu.
Ümmet han 5 ay Özbeklere direnç gösterdi. Fakat gıda yetersizliği yüzünden ve güçlerin eşit olması nedeniyle kale teslim oldu. Özbekler şehre giren anda birçok insanı katlettiler ve şehri talan ettiler.
Şubat 1598 yılında Özbek hanı Abdullah Han’ın Semerkant’ta hastalanarak ölmesi ve Özbekler arasında ara savaşlarından faydalanarak kaybettiği toprakları geri almak isteyen Şah Abbas 9 nisan 1598 yılında başkent İsfahan`dan Özbeklerle savaşmak için yola çıktı. Nişapuru ele geçiren Şah Meşhed’e doğru ilerleyerek, Haziran 1598’de kente girdi.
10 Ağustos 1598 yılında Herat yakınlarında Özbekleri ağır yenilgiye uğratan Şah şehri ele geçirdi ve Hüseyin Han Şamlı`yı buraya hakim tayin etti.
1598 yıl. İsfahan. Şah Sarayı… Şah Abbas Safevi ayaklarının altına serilmiş harita-halıya bakarak birkaç adamıyla askeri-stratejik konuda müzakere ediyordu. Bu sırada bir haberci çabuk halde içeri girdi. Yüzündeki telaş ve endişe ilk önce Şah’ın dikkatini çekti. Hemen ne olduğunu sorduktan sonra haberci:
- Şahım, Horasan’da yeni haydut çeteleri peyda olmuştur. Özbekler tarafından desteklendiğini belirledik. Geceleri halkın evlerine girip talanla, bin türlü iğrenç işlerle ilgileniyorlar. Çok sistemli aynı anda perakende tavırları var. Henüz onları buyamıyoruz. Bilgiye göre, özellikle Horasan Sufileri o gruptan dolayı çok acı çekiyorlar.
Habercini dinledikten sonra harp müzakeresini hemen durduran Şah tahtına oturup bir süre düşündü, sonra:
- Sufiler değerli insanlardır. Hakan Dedem Büyük Şah İsmail vasiyetinde onlara özen göstermemizi ve hep onları korumamızı emretmiştir. Bugün Ulu Türk Hanedanı Safevilerin var olmasında Sufilerin çok emeği vardır. Düşünüyorum ki, Horasan Sufileri`ni korumak için bir süre onları batı eyaletlere göçürmeliyiz! -Öfkeyle ve kararlılıkla devam ediyor - haydutlara karşı ise kesin önlemlerin alınsın! Özbeklere de yeni mektup yazılsın! Aynı zamanda Moğol hükümdarına da bir talepname göndermek gerekir! Aranı katan, ihtilaf kuranlar herkesin düşmanıdır! Bugün benim ülkemde at oynatan haydutlar yarın baskıdan korkup Moğol topraklarında gizlene bilirler. Gerek ki Şah bu işte bize yardım etsin! Yoksa aramızda olan toprak savaşının buna aidiyeti yoktur! Özbeklere de bir daha ders vermesi olacağız! Ama ben Türkistan topraklarına girmek istemiyorum! Çünkü Hakan Dedem, Ulu Türk Emir Timur’u çok seviyordu. Ancak böyle görüyorum ki, bu "kervan basar" haydutlara destek verdikleri sürece Özbeklerle düşmanlarımız bitmeyecek!
Şah kısa zamanda korçulardan oluşan yeni istihbarat ekipleri oluşturdu. Geceleri pusular kuruldu ve haydutlar yavaş yavaş ele geçirilerek infaz edildi. Bir süre sonra Sufiler kendi ata topraklarına döndüler. Günün birinde Şah onlarla bir köye ateş başında buluştu. Kendisi de tedbiri-libas olmuş Derviş kıyafeti giymişti. Görüşmede hayli sohbet edildi. En çok da memleketin gelecekteki kaderi hakkında Şah onların görüşlerini dinlemekten zevk alıyordu. Sonunda edebiyat ve Büyük Şah İsmail Hatayinin yaratıcılığı konuşuldu. Şah Abbas Hakan Babasının bir şiirini Sufilerle birlikte okudu:
Gönül, ne gezirsen seyran yerinde,
Alemde her şeyin var olmayınca?!
Olura-olmaza dost deyip gezme,
Bir ahtına bütün yar olmayınca.
Yürü, Sufi, yürü, yolundan azma,
Elin gıybetine kuyular kazma,
Yorulma beyhude, boşuna gezme,
Yanında Mürşidin var olmayınca.
Kalktı, havalandı gönlün kuşu,
Kavga, gıybet etmek kötünün işi,
Üstadın tanımaz bunda her kişi,
Onun kim Mürşidi er olmayınca.
Varıp bir kötüye sen olma nöker,
Çarhına değer de, dolunu döğer,
Ne Allahtan korkar, ne hicap çeker,
Bir kötüde namus, ar olmayınca.
Şah Hatayım edim bu sırrı beyan,
Kâmil midir cahil sözüne uyan?
Bir baştan ağlamak ömredir ziyan,
İki baştan muhibbe, yar olmayınca.
*S O N*
Şanlı tarihimizden esinlenerek yazdı: ELŞEN İSMAİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.