- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜÇ MAVİ BİSİKLET
ÜÇ MAVİ BİSİKLET
Bir pazar akşamı arkadaşlarla eve doğru yürüyorduk, akşam ezanı okunmak üzereydi.
-Hafız Ağa: Arkadaşlar namazı camide kılıp geçsek nasıl olur?
-Murat: Gayet de iyi olur.
-Fatih: Haydin o zaman ne duruyoruz doğru camiye.
Camiye doğru demesiyle ezan okunmaya başladı. Adımlarımızı hızlandırıp yarı yürür yarı koşar vaziyette ezan bitimiyle camiye girdik. Akşam namazını kıldıktan sonra camiden ilk ben çıktım. Arkadaşları beklerken caminin bahçesinde duran ilginç bir şeyler olduğunu fark ettim. Yavaş adımlarla yanına yaklaştım. Mavi borulardan yapılmış tekerlekli sandalyeye benzer bir şey. Dikkatli bir şekilde incelerken diğer arkadaşlar yanıma yaklaştılar.
-Hayırdır dayıoğlu?
-Vallahi ne olduğunu anlayamadım.
-Bence bir makineye benziyor.
-Yok yok bu bir engelli arabası Kayseri’de görmüştüm. Açılıp kapanıyor.
-Allah Allah çok ilginç. Bunların burada ne işi var?
Diye kendi aramızda konuşurken. Kimimiz bunun bir bisiklet olduğunu kimimiz ise tekerlekli sandalye olduğunu düşünüyordu. Boyaları eskimiş ama gövdesi sağlam çok ağır oldukları her halinden belli olan bu garip aletleri incelerken arkamızdan, anlamadığımız bir dil ile bize seslenenler oldu. Arkamızı döndüğümüzde üç kişi bize bakıyorlardı. Birisi 60-65 yaşlarında beyaz sakallı orta boylu ve geniş omuzlu, diğeri biraz daha uzun esmer 50-55 yaşlarında kısa sakallı, üçüncüsü ise 40-45 yaşlarında kısa boylu ve zayıf birisiydi. Üçüncünün de kafasında siyah köşeli üzeri altın yaldız ve gümüş sırma işlemeleri olan Orta Asya takkesi vardı.
Orta boylu olanı:Selamünaleyküm diyerek aramızdan sıyrılarak bu garip aletlerin yanına geldiler. El işareti ile bu aletlerin kendilerinin olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. Diğerleri de kendi makinelerinin başına geçti. Aletleri kurmaya başladılar biz de merakla seyrediyorduk. Çok ilgimizi çekmişti. Bir iki dakika sonra ortaya üç tane bisiklet çıktı. Bizim hayretle incelediğimiz şeyler aslında Rus yapımı katlanır bisikletmiş.
Konuştukları dili anlamıyorduk fakat çok ta yabancı gelmiyordu. İşaret dili ile çat pat konuşmaya başladık. Özbekistan’dan bisikletle hacca gitmek için yola çıkmışlar. Özbekistan’dan İran sınırına kadar gelmişler fakat İran’dan izin alamadıkları için Türkiye sınırına yönelip Van ilinden Türkiye’ye girip Ankara’ya kadar bisikletle geldiklerini, parklarda ve cami bahçelerinde yatarak konakladıkları ne bulursa onu yediklerini öğrendik. Ayaküstü yarım saat sohbet ettikten sonra bunları cami bahçesinde bırakıp eve geldik. Evdeki diğer arkadaşlarımızla sohbet edip durumu anlatınca arkadaşlarla beraber bu üç Özbek vatandaşı evimizde misafir etmeye karar verdik. İnşallah ayrılmamışlardır diyerek tekrar hızlı bir şekilde caminin bahçesine gittik caminin bahçesindeki bankların üzerine üçü de ayrı ayrı uzanmış sırtüstü gökyüzüne bakıyorlardı. Selam verip evimize davet ettik. Önce teşekkür ettiler fakat daha sonra biz ısrar edince eve geldiler. Evde yemek yiyip çay içtikten sonra sohbetimiz koyulaşmaya başladı. Ertesi gün boş olan iki arkadaşımız bunları konsolosluğa götürdü vize talebinde bulundular. ABD’nin Irak’ ta devam eden savaşı nedeniyle kara yolu güvenliği için izin veremeyeceklerini söylemişler. Üzgün bir şekilde akşam eve tekrar geldiler. Biz de bizim mahallenin fikir önderi gençlerin Hasan abisi, ihtiyarların sakallı oğlu Hasan’ ı, Hasan abiyi eve çağırdık. Hasan abi bizim mahallenin ve sanayinin tüp ihtiyacını karşılayan bir esnaf ama hepsi bu kadar değil tabi mahallemizdeki vakfın kurucusu ve sorumlu başkanı siyasette de aktif çalışan bir dava adamıydı.
Hasan abi eve gelince karşılaştığı manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Tabi bu arada biz konuşmayı ilerlettik. Hasan abi sorunca arada tercümanlık görevini yapacak kadar olmuştuk. Hasan abi kültür bakanlığında çalışan İsmail hoca ile irtibata geçerek girişimlerde bulundu ama pek sonuç çıkmadı. Son çare o zamanlar yayın hayatına Ahmet Hakanla sıkı bir giriş yapan kanal 7 televizyonunu çağırarak haber yaptırdık. Bu arada Özbek hacılar bizim evde kalmaya devam ediyorlardı. Bir akşam eve geldiğimizde en genç olanları bize yemek hazırlamıştı. Patatesleri ince doğrayıp kızartmış ve üzerine de yumurta kırmıştı. Arkadaşlarla afiyete yedik. Daha sonra tekrar tekrar bu yemeği yaptık ve aramızda bu yemeğe Özbek Kebabı adını koymuştuk. Bu arada televizyon haberinde iletişim numarası olarak bizim evin telefon numarası verilmişti. Yardım etmek isteyen birçok hayırsever aradı. Bir avukat tüm uçak masraflarını karşılayarak uçakla hacca göndermek istedi fakat hacılar bu teklifi kabul etmediler. Çünkü kendi emekleriyle gitmeye niyet ettiklerini söylediler. Bu arada konsolosluktan Suriye üzerinden geçmek kaydıyla izin çıktığı haberi geldi. Hasan abi Ankara’da geçen günlerini telafi etmek maktasıydıysa en azından Türkiye sınırına kadar otobüsle göndermeyi teklif etti. Bu teklifi de önce kabul etmediler fakat daha sonra hacca yetişememe durumunu göz önüne alınca, katlanabilir o üç mavi antika bisikletle dönemin yeni ve çok popüler terminallerinden biri olan Aşti’ den akşam saatlerinde televizyon kanalları ve duyarlı vatandaşların katımıyla bu üç Özbek vatandaşı hacca uğurladık. Birçok gazete ve televizyona haber olmuştuk. Allah haclarını kabul ve makbul eylesin. Halen bisiklet süren bir sakallı ihtiyar gördüğümde o üç Özbek hacı gözlerimin önüne geliyor, onlara gıpta edip yardımsever arkadaşlarımı hayırla yâd ediyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.