- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suç ve ceza üzerine
Şubat başları - henüz virüs saldırısı olmayan-
Emekli Eğitimci kardeşim İsmail Hocanın Natoyolu Cad.
girişinde Sağlık Ocağı karşısında küçük marketindeyiz.
Komşu köyden dayı zadelerden hoş sohbet - o da
bizim gibi emekli - Mehmet olmak üzere sohbetteyiz.
Soba yanıyor çay demleniyor Keyfimize diyecek yok.
Tahmin edileceği üzere çoğunlukla anılardan dem vurulur
bu gibi ortamlarda. -emekliyiz ya- Bugün dayı oğlunun
günüymüş gibi daha çok o anlatıyor çocukluğundan
çobanlık işçilik anılarından anlattı da anlattı. O anlattıkça
biz gülüyoruz, biz güldükçe ilgi duydukça o iştahlanır ki
sormayın. Dedik ya hoş sohbettir dayı oğlu Mehmet.
Anlattıklarından en çok güldüğümüz bir köy anısıydı.
Toplumumuzda hep nüktedan, her hal ve hareketine
konuşmalarına gülünen birileri bulunur bilindiği gibi,
- Eee ne de olsa Nasrettin hocanın kültürel torunlarıyız-
Hele anlattıklarından bire hem çok gülmüş hem anlamlı ve
manidar bulmuş olduğum biri için
_ Dayı oğlu hele şunu bir daha anlat demekten kendimi
alamıyorum Çaylar yenilendi, keyfimiz katmerlendi.
-Vallahi diye başlıyor, bizim köyde bildiiniz felan var ya..
-Aşağıda değirmenin orada tarlasında çalışıyor,
Karısı da öğlen vakti azığını götürüyor. Adam karısına
’etraf yabancıyla dolu üstelik ana yoldur yalnız başına
buralara... Kadıncağız;
-Ee ne olur benimi yerler
Kocası kızarak
-Ya kendini bilmezin biri başına çökerse ne olacak, deyince kadın
- Ne olacak ya oğlan olur ya kız olur demesiyle
adam ayağa kalkar kadın kaçar...
Şimdi, sabah sabah bu da nereden geldi aklıma derseniz.
Tv.lerde günlerdir anlatılan covener - 19 saldırısı ve
çıkarılan infaz tahliye kararından geldi aklıma.
Öğle ya ’ ya oğlan olur ya kız’ dediği gibi kadının.
Virüs saldırısı kapıya dayanmış, ateş bacayı sarmışken
kimilerine açıp kimilerine kapıyı açmamak onları açıktan
ölüme terk etmekten yani , cinayetten bir farkı var mıdır.
Dedik ya, olacaklar olanlardan bellidir.
Perşembenin gelişi çarşambadan bilindiği gibi.
Bu hatayı sade bu iktidar değil geçmiş tüm iktidarlar bu yanlışı
yapmışlardı.
En adi iğrenç suçları işlemiş olanları bırakıp sade bir düşünce
yazısından sözünden dolayı içeride tutmak, sosyal ve siyasal
yanlışlıktan öte suçtur, suçluluktur hep olmuş olanlar.
Sosyal ve siyasal tarihimizde yaşanmış olan tüm af denen
düzenlemerde bu tutarsızlık yaşanmıştır.
" Devlet kendisine karşı olan suçları af eder ama şahıslara karşı
işlenmiş olanları bağışlamaya hakkı yoktur" (mealinde)
demelerine ya da bu görüşü doğru ve haklı bulmalarına rağmen...
Aslında, olan, bu suretle tutulan kişi ise de
mahkum edilen düşüncedir, düşünce. olduğunu da bilmelerine karşın.
Kimseler ne hasmım ne hısımımdır.Bir insan olarak
Düşünmekten kendimi alamıyorum. hepsi bu.
Yarım yamalak bir hukukçu olarak bir ömür merkep değil
hukuk üzerine yazılmış mürekkep yalamış biri olarak
biliyor ve diyorum ki:
Suçun ana unsuru kasıttır
Düşünce insana verilmiş bir nimet bir ayrıcalık bir üstünlüktür
Hep gelişmeye çapını genişletme yeteneği ile donatılmış
sanrısal değil Tanrısal bir güçtür.
Düşünce ne zaman suç olur topla tüfekle saldırıya geçildiği zaman
- hep olduğu gibi- olur. O da zaten düşünce değil hırstır,kindir
akıldan düşünceden başka her şeydir.
Kastın düşünülen düşmanlığın icraatı için gerekli suç alet ve edavatini
temin etmektir bu da yetmez mala can iktidara kurulu düzene yönelik saldırıdır
Fiili saldırı olmalı, ya da bu hususta yeterli neden ve materyalin bulunması
gerekir.
Yani sadece eleştiriden, görülen yanlışı yazmak söylemek, beğenmemekten
ibaret olan düşünceler asla suçun unsuru olarak kabul edilemez, hatta
düşünülmemesi gerekir. Aslında suç olan onu suç olarak görmektir.
Sırf düşünmek düşünceyi söylemek yazmak suç olmayıp bunun da yasal haklardan
olduğu, yasal güvence ve teminat altına alındığıdır Tüm dünya temel yasalarında artık
bu ilke, yaşam hakkı gibi yer almaktadır , artık günümüzde,değilse bile olması
gerekir diyorum.
Ve diyorum ki konumuz olan düşünceyi söylemek yazmak hakkına gelince
Bu hak yasal temel hak kim içindir. Söyleyenin, yazanın şahsı için mi. Başka anlatımla
kim için söylemiş, kim için yazmış , neden buna gereksinme duymuş acaba, diye
kendi kendimize hiç mi düşünmedik. Düşünmedik olur mu. .Ama nefsimiz,
hırsımız kinimiz, saltanatımız ne diyor, ne demiş insanlık tarihi boyunca kitleleri peşine t
akıp kurbanlık kuzular , koçlar gibi götürmediler mi. götürülmedik mi
İşte ne yazık ki bu ikinciler hep öne çıkmış, ’ Demoklesin kılıcı gibi’ diğerlerinin başında,
ensesinde sallanıp durmuştur siyasal tarihleri boyunca toplumların.
Tekrar konumuza dönecek olursak: Düşüncenin yaşam hakkı gibi temel haklardan
sayılıp yasal teminat altına alınması öyle kolay kolay elde edilmiş bir hak olmadığı gibi
halen de tam anlamıyla varılmış bir sonuç olduğu da söylenemez.
Kimi yasalarda var olduğu kadarıyla
Kim için şahsın kendisine tanınmış bir ayrıcalık olması için midir?
Yoksa toplumun duyma bilme öğrenme, bu suretle bilgisini sosyal siyasal
kültürünü geliştirmekle bilgiden bilinç aşamasına gelmek düşüncesiyle mi?
Gerektiğinde hakkını araması bilgisine gücünesahip olduğunubilmesi için mi!
Hayvanda da akıl var alışkanlıklar var ama mantık idrak yani bilinç bulunmaz.
İşte insanı hayvandan farklı kılan budur. Bilgi birikimiyle düşüncenin bir üst basamağı
olan bilince erişmek. Yeni yeni buluş ve icatlarla geliştirilen teknolojiyle yaşam seviyesini
daha yükseltmektir. Mağara devrinden uzay çağına yaradılışın sırlarından olan gen
genetik daha nice ince bilim çağına gelinmesini yine sosyal siyasal bilgi birikimiyle
varılan aşamalardır.
Başa dönecek olursak
Düşünce düşünce
illaki özgür düşünce
İlla ki düşüncenin yazılması konuşulması
Eleştirilere geniş ve kulak verici olunmasıyla olur. an
Bunun yani düşüncenin nimetlerinden yararlanmak düşüncesidir.
İnsanın durmadan düşünce yeni yeni düşüncelerinin dinamizmi yine
insanın kendisi içindir.
Yasal teminat altına alınan işte budur . Nedir bilgi birimiyle bilinç oluşumudur.
Bilinç birikimleriyle toplumların yani toplum içinde yaşayan üretici beyinin
üretiminden nimetinden yararlanacak olan toplumun yanı sıra toplumun bir ferdi olan
şahsın ( mucidin) kendisidir.
Mahkum edilen budanan kısırlaştırılan düşüncedir. Toplumun nimetlerinden
yoksun bırakılan düşüncedir, üretici güçtür, orada saklı olan gizemli
YARATICI gücün kendisidir.
Tekrar başa dönecek olursak:
Toplumların sosyal ekonomik siyasal teknolojik aşamalar anca böyle oluşur.
Yani düşünceyle, üretici düşünceyle.
İşte toplumun gelişimi yanı daha üst seviyelerde yaşam koşulları ve geleceği için
düşüncelerini mahkum etmek yerine tersine desteklemek gerekir,
Destek olamıyorsak hiç olmazsa köstek olmamalı,dünyamız genelinde bu böyle olsa gerek.
Bunun günümüzdeki en güzel en canlı örneğini Orta Doğu halkının yerinden yurdundan bıkıp
yani çekilmez olan yaşam koşullarından kurtulmak için ölümü evet ölümü göze alıp
çoluk çocuk yollara revan olup batıya kendi toplumundan daha ileri yaşam seviyesinde olan
batıya hen de gavur kafir küffar dediği daha doğrusu öyle şartlandığı batıya sığınmaya can
atmalarının nedeni yine bu değil mi Yani düşünceye tahammülsüzlük değil mi!
Yoksa yine mi yanılıyorum!
Peki hem gavur deyip dışladığımız hor gördüğümüz ama sosyal siyasal kültürel hatta inanç
bizden çor daha ilerimizde oldukları gerçeğine (seviyesine) batı nasıl geldi. Nasıl gelebildi.
El cevap Düşünce düşünce özgür düşünce
Düşüncenin özgürce konuşulması, yazılıp çizilmesinden başka nedir,ne olabilir ki.
EN canlı tutarlı inandırıcı kanıtı da;
Rönesans denen bir nevi yeniden doğuş denen kabuğunu yırtan kültürün yani özgür
düşüncenin ışığını nan-ı nimetleri değil midir
Yanılıyor muyum!
İşte toplumlar arasındaki farkın nedeni budur bunda aranmalı.
Doğudan batıya ölüm pahasına göç akımlarının nedenleri yani temelinde
yatanın yıllar ve asırlar boyu insana insanın yaşam hakkına insanın emek alın teri ve
göz nuruna olan bakış ve yaklaşım ve anlayış ve saygı ve hukuki teminatlar kurallarına
olan farklılık değil midir.
Başa dönelim Batı dediğimiz hem ötelediğimiz hem külüne-nimetine ışığına gücüne muhtaç
olduğumuz için oraya koştuğumuz İsavi tebaanın ( aleminin) sözünü ettiğimiz gibi rönesans
denen kültürel devrimden önce bin yıl (evet en az ) yaşamış olduğu kanlı dönemden sonra
özgür düşüncenin özgürce konuşulması yazılıp çizilmesiyle varılan kültürel aşamada batının
insanlık olarak bir kaybı oldu mu/ asla’ olduysa neden peşinde koşuyor koşturuyoruz ki.
Sözlüklerinde yalan çalma gibi kelimeler dahi bulunmayan toplum.
Orada olan din aynı ama mezhepler denen nüans farklarıyla asırlar süren kan dökmeler
sona erip varsa farklar düşünceler seviyesinde olup onu da herkes bir diğerine ve görüşüne
düşüncesine saygıyla hoş görüyle yaklaşımla sağlanmıştır ve o hoş görü sürmekte göründüğü
kadarıyla
Ya biz de durum nedir İran Şiasıyla Arap Emeviyesi ve Anadolu’nun ağzı var dili yok Aleviyle sun’i si
arasındaki çekişmelere ne demeli
El cevap Persler’le Araplar arasındaki üstünlük sağlama tarihi kökenli çekişme den başka bir
şey değildir.Yani asıl olan ırkçılık şovenistlik kavgasıdır, temelinde yatan.
Ve keza:
Anadolu kültürü ile Arap kültürü ve uzun yıllar eğemenlik kini olup inançlar arasındaki farklar
buz dağının görünen kısmıdır.
Bu düşünce farklılığından başka ne ola bilir ki Eşit imkanlar sağlandığında hiç bir farklarının
olmadığı olamayacağı hem doğanın hem yaradılışın gereğidir Akıl bilgi bilinç bilim sanat
kültür ekonomi vs her türlü insani ekinlik ve gelişmişlik itibarıyla
diye düşünüyorum.
Yoksa yine mi yanılıyorum!Yoksa böyle değil midir.
Bu gerçekleri göremeyenlere yani olacakların olanlardan ya da olanların olmuşların sonucu
olduğunu düşünemeyen düşünüp şu bu neden ve art niyet kısa günün karı ayakta kalmanın
bastonu gibi düşünenlerin düşüncelerine acırım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.