- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
S A R I Ç İ Z Ğ İ L İ D E F T E R
S A R I Ç İ Z Ğ İ L İ D E F T E R
İkinci dünya harbinin oluşturduğu kıtlık, yokluk ve yoksulluk günlerinin ürünü disiplinli ve tutumlu yıllar geride kalmış, ülke genelinde her alanda gözle görülen serbestlik başlamıştı. Kişiler daha cesu rane tasarrufta bulunma imkanına kavuşmuştu. Ülke geneli eğitim düzeyinin yükselmesi için tüm köylere ilkokul açılıyordu. Öğretmenin yeterli olmadığı köylere ise, lise mezunu olan gençler Eğit men (Vekil Öğretmen) olarak gönderiliyordu. Ayrıca okur, yazar seviyesini yükseltmek amacıyla öğretmenler yaşlı kişiler için de okuma yazma kursları açıyordu. Bir seferberlik başlamıştı bir kere.
Köyümüz tekerleğin çok geç değdiği Taşeli Toroslarının rakımı yüksek yaylaklarında konuşlu. Hem sosyal hem de, ekonomik açıdan içe kapanık vaziyette. İklimsel olarak kış ayları çok sert ve zor ko şullarda geçiyor, günlerce köyün ulaşım yolları kapanıyor ve evden dışarı çıkmaz bile zorlaşıyordu. Babamız, dedemiz kışın gurbete çalışmaya gittiği için geç güzden nisan ayına kadar görmezdik. Her aile yaz ayından kilerine stokladığı nevalelerden bulduğu nimete şükrederek yağı ile kavrulmaya ça lışıyordu. Yazdan ahırında yeterli samanı olmayan aileler, hayvanları beslerken bile büyük sorun ya şıyordu. Hatta, yazın harman yerinde hayvanlar yemez diye beğenmeyip bıraktığı kesmükleri bile fellik fellik arar oluyordu.
Köy ilkokulumuzun 3. Sınıfında okuyordum. Ayağımızda kara lastik pabuç, sırtımızda yerli malı bez dokuma kareli gömlek ve üstümüzde siyah önlük, boynumuza asılan bez çantayla okula gidiyorduk. Defterimizden beyaz yapraklı olanı, kül rengindeydi. Çoğunlukla kullandığımız defterimiz ise, ucuz olduğu için sapsarı yapraklı olurdu. Kurşun kalemlerimizin ucu ise, “çıt çıt” kırılırdı. Bir silgiyi yıl bo yunca kullanırdık. Her öğrenci, aynı malzemeden kullandığı için, Öğrenci, öğrenciye imrenmezdi. Defter ve kitapların yırtılan sahifelerini erik, kaysı gibi ağaçlardan toplanan zamk ile yapıştırırdık. Okulun her hangi bir sınıfında yeni ve çok değişik bir okul malzemesi görürsek, merakla nasıl ve ne reden temin ettiğini heyecanla öğrenir, bilirdik ki, büyük şehirden gelen bir yakını hediye getirmiş.
Sultan Navruz’un gelişi doğada kendini his ettirmesinin yanı sıra gurbete çalışmaya giden bazı kişi lerde, köye gelmeye başlamıştı. Köy bakkalı da gurbetten erken gelmişti. Öğrencilere satmak için o kul malzemesi getirmiş. Süt beyaz yapraklı kırk ve altmış sahifeli çizgili defter ve mavi tükenmez kalem. Sütbeyaz defter bir yana, mavi tükenmez kalem ve de, yazısının silinmez olması cabası. Bu o kul malzemelerini bakkal, yeterli sayıda olduğu için sadece beşinci sınıf öğrencilerine satacak, şayet artarsa, dördüncü sınıfta okuyanlara da satıyormuş. Ben ise, üçüncü sınıfta okuyordum. Defter ve kalemden almaya okul rütbem yeterli gelmiyordu. Üst sınıfta okuyan ve beyaz yapraklı defterden satın alan ağabeylerin defterine teneffüste imrenerek bakıyordum. İçim eriyor, defterimin sütbe yaz yapraklı olmasın çok istiyordum. Okuldan çıkınca doğru bakkala gidiyor, kapalı olsa bile, saatlerce açılmasın bekliyordum.
Köy Bakkalı amcaya, “Sütbeyaz yapraklı defter alacağımı, parasın babam gurbetten gelince, verir” dedim. Bakkal amca, “-Önce veresiye satmıyorum” diye cevap verdi. Sonra üçüncü sınıf öğrencisi olduğumu öğrenince, “-Senin gibi küçüklere vermiyorum” deyince dünyalar başıma yıkılmıştı. İçim içime sığmıyordu. Gücüm yetse bakkala karşı gelirdim. Çaresizdim. Evimize doğru yol alırken hün gür hüngür ağlıyordum. Aileme beyaz yapraklı defterden satın alamadığımı söyledim ve bakkalı şi kayet ettim. Hemen ertesi gün ailem bakkal ile görüştüğünde, “Beyaz defter ve tükenmez kalemin tükendiği, okullar açılınca yeniden getireceklerin” bildirmiş. Böylece ailem de defter ve kalem ala mamıştı. Parası olan değil, sınıf dereceleri geçerli sayılmıştı.
Beyaz deftere ve tükenmez kaleme sahip olamayınca moralim iyice bozulmuş, keyfim kaçmıştı. Bu halimi gözlemleyen ailem, biraz uzayan saçımı kestirmek için Marangoz Emminin evine götürdü. Gaz yağıyla yağlanan Tıraş Makinesi saçımı çektiği için gözümden boncuk gibi yaş akıyordu. Bu göz yaşlarım, sütbeyaz yapraklı defteri alamadığım için içime döktüğüm göz yaşlarımdan çok farklıydı. Birisi yürekten çağlayıp sel oluyor, diğeri göz pınarlarından damlıyordu. Ailem saç tıraşım bitince Marangoz Emmiye, “-Emmi, bu oğlan için tahtadan bir okul çantası yapar mısın?” dedi. Marango zun cevabıda olumlu olunca, ertesi gün kucağıma aldığım çantamın sapı sehtiyan derisindendi.
İlkokulun dördüncü sınıfına başlarken şehirde sütbeyaz yapraklı defterler sorgusuz, sualsız satılıyor du. Yeter ki, alıcı peşin parayla satın alsın. Okullar açılmadan şehirden gelen babam, Sütbeyaz yap raklı defterin yanı sıra beyaz kareli defter ve iki adet mavi tükenmez kalem almış ve bana verirken” derslerime çok iyi çalışmamı tembihlemişti.
Artık, sapsarı yapraklı defterlerin yerinde yeller esiyor. Düşünceler, teknoloji sayesinde havaya ya zılıp okunuyor.
Süleyman LEMOS Yıldız
(LEMOS 5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.