- 311 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA OCAĞINDA TATİL
Çocuklarım; gürültü ve hava kirliliği sorunu olan büyük bir şehirde doğmuş, doğru dürüst oyunlar oynamadan okula başlamışlardı.
Çevremizde okul bahçesinden başka, çocukların oynayacağı ne bir yeşil bir alan, ne de bir park vardı. Okullar açılınca artan trafik sıkışıklığı çocukları strese sokardı.
Konutların bacalarından çevreye yayılan kömür dumanı, otomobillerin çıkardığı eksoz gazı insanların sağlığını tehdit etmekteydi.
Özellikle kış aylarında sis ve duman şehrin üzerini kara bir bulut gibi kaplardı.
Çocuklarım, bu ortamdan bir an önce kurtulmak isterlerdi. Bu amaçla daha okulun açıldığı ilk günden itibaren tatil planları yapmaya başlarlar, sabırsızlıkla okulun kapanmasını beklerlerdi. Tatile bir hafta kala hazırlıklar başlar, karne alınır alınmaz, ailece, her yıl, vaktiyle benim doğup büyüdüğüm köyüme -baba ocağına- giderdik.
Köyüm; kavak, söğüt ve iğde ağaçları ağırlıklı olmak üzere elma, erik, vişne, kiraz, dut ve ceviz ağaçlarıyla kaplı yemyeşil, şirin bir görünüme sahip, tipik Anadolu köyüydü.
Bundan 40 yıl kadar önce köyümün dağları, tepeleri, papatya, menekşe, gelincik gibi kır çiçekleriyle bezeli, çimenlerle kaplanmış adeta kartpostallardaki manzaraları andırıyordu. Mayıs ve Haziran aylarında yol kenarlarına, bağ ve bahçe sınırlarına diklimiş iğde ağaçlarından çevreye mis gibi iğde kokuları yayılırdı.
Baba ocağının bahçesi baya büyüktü.
Bahçede ikişer, üçer adet ceviz, elma, erik, kayısı, iğde, vişne ve kiraz ağaçları vardı. Çocuklarıma, ağaçları küçücük bir fidan olarak diktidiğimizi, köklerine su götürmek için arklar açtığımızı, ilk çiçek açtıklarında tarifi mümkün olmayan bir sevinç yaşadığımızı, ilk meyvelerini verdiklerinde yemeye kıyamadığımızı anlatırdım abartarak. Bahçeyle ilgili anılarımı anlatırken, mutluğumun gözlerime yansıdığını, o günleri adeta yeniden yaşadığımı söylerlerdi.
Çocuklarım, o köyde yaşayan yeğenlerimle birlikte baba ocağının bahçesinde çeşitli oyunlar oynar, rengarenk çiçekleri toplar, gördükleri kelebeğin peşinden koşuşturarak adeta bir masal hayatı yaşarlar ve köyden ayrılmak istemezlerdi. Babam da onları destekler:
Şehirde ne var, gürültüden, uğultudan, pis havadan başka. Sıkıştırma çocukları, biraz daha kalsınlar, burası oksijen deposu, ciğerleri bayram ediyor’ derdi.
Bahçemiz sanki kuş cenneti gibiydi, çeşitli kuşlar gelir, dallardan dallara konar, bize müzik ziyafeti çekerlerdi. Ben çok zaman sabah erken kalkar, kuş seslerini dinler, fotoğraflarını çekmeye çalışırdım sessizce.
Yine bir sabah ağıt yakıyormuşçasına öten bir kuş sesi duydum. Uzunca bir süre dinledikten sonra kuşun fotoğrafını çekmeye niyetlendim.
Sesin geldiği ağaca doğru bakmaya başladım ama ağaca takılı kaldı duygu yüklü gözlerim...
Zaten çocukluğumdan beri pek ayırt edemem bazı kuşları...
Merakımı her zaman olduğu gibi babama sorarak giderdim mahçup bir ruh halimle.
Babam tebessüm ederek:
’Oğlum o kuş, kanarya. Belki ağaçlardan birinde yuvası vardır, çocuklardan tedirgin olmuş olabilir’ dedi.
O gün, kanaryanın sesi ve babamın söyledikleri beni etkilemiş olmalı ki, o an duygularımı şiirsel bir yazıya dökmeye çalışmış, birşeyler karalamıştım. Aynen aktarıyorum.
GARİP KUŞ
Adını bilemediğim,
Sevimli mi sevimli,
Sarımtırak
Garip bir kuş gelir,
ara sıra bizim arka bahçeye,
yanık yanık öter,
sanki bir şeyler söylemek ister,
sabahtan akşama kadar.
ağlar,
sızlar,
yanar,
için için kanar ya!
sordum bir gün babama,
dediki:
Oğlum o kuş
kanarya
Adını öğrendim ama,
Duygularımı
karma karışık eden
o acıklı sesin etkisiyle,
kimbilir ne derdi var
Diye düşündüm,
Acaba dedim
yumurtasını mı kırdılar
yavrusunu mu aldılar
yoksa yuvasını mı bozdular
bizim yaramaz çocuklar...
...
Bugün;
eskimiş,
solmuş fotoğraf karelerinde
gidermeye çalışıyorum
o günlere özlemimi,
O günlere susamışlığımı...
Bakıyorum özledikçe.
Gözlerimin içine doluyor anılarım,
karma karışık oluyor duygularım.
Zaten yufka yürekliyim.
Yağmur yüklü bulutlar gibi,
Dokunsalar ağlarım...
Ömürlü Aksoy Didim/Aydın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.