- 389 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BAŞHEKİM
Seksenli yılların başıydı. Traktörün üzerinde oynarken aşağı düştüm ve gözüme kan oturmuştu. Gözümdeki kanlanma geçmeyince annemle babam bir kaç gün sonra beni doktora götürmeye karar verdiler. Bu arada kardeşim de evde oynarken bir naylon parçasını burnunun içine sokmuş, Çok derine gittiğinden dolayı çıkartamamıştık, burnu iltihaplanmış ve şişmişti. Bu vesile ile ikimizi birlikte götürüp tedavi ettirmeye karar verdiler. Benim gözümdeki kanlanmayı ve kardeşimin de burnundaki naylonu çıkarmak için Sivas numune Hastanesi’ne gitmeye karar verdik. Tabii bizim orada köyden şehre gitmek çok zordur; sabah saat altıda kalkacağız köyün tek arabasına binip Şarkışla’ ya gideceğiz, Şarkışla’ dan da Sivas’ a giden arabaya binip Sivas’ ta ineceğiz terminalden koşa koşa Sivas numune Hastanesi’ne varıp sıra alacağız, işimiz yaver giderse de muayene olacağız. O sıralarda Sivas Numune Hastanesi’nde muayene olmak fermana mahsus bir şey. Sabah altıda kalkacaksın hastanenin polikliniğinin kapısında asılı olan listeye ismini yazacaksın saat dokuza kadar bekleyeceksin saat dokuzda doktor gelirse o kâğıttaki yazılan isimleri okuyarak içeri alacak. Bu arada bir de o kâğıdı okuyan odacının tanıdığı, yakını, akrabası, hemşirenin tanıdığı, doktorun tanıdığı derken o kâğıttaki sabah yazılanların dörtte birine bile sıra gelmiyor kalanlar tekrar ertesi gün sabah saat altıda gelip isimlerini yazdırmak zorunda kalıyorlar. Polikliniğin kapısına sabah saat beşte –altıda asılan listeye ismini yazdıranlardan günde 15-20 bilemediniz 30 kişinin muayene olması iyi bir durum olarak görülüyor. Bu şartlar altında bizim Sabah 6’ da köyden çıkıp Şarkışla’ya Şarkışla’dan Sivas’a gelmemiz en az 3 saat sürüyor tabii arabayı kaçırmazsak bu şartlar altında. Sabah kalktık önce Şarkışla’ya sonra Sivas’a geldik. Geldiğimizde saat onu biraz geçiyordu. Önceden kararlaştırdığımız gibi; annem kardeşimin elinden tutarak kulak burun boğaz polikliniğine, babam da benim elimden tutarak göz polikliniğinin önüne gittik. Kapının önü ana baba günü içeriden odacı kapıyı açıyor, bir mübaşir edasıyla listede ismi yazılı olan kişiyi içeri çağırıyor. O kişi kalabalığı yırta yırta polikliniğin kapısından içeri giriyor kapıyı kilitliyorlar. Odacı her dışarı çıktığında babam odacıya yaklaşarak bizim de listeye ismimizi yazar mısın? Diyor fakat odacı geç kaldın hemşehrim Sabah 6’ da geleceksin bu saatten sonra seni listeye yazamam diye babama çıkışıyor. Babam da köyden geldiğimizi Sivas’ta kalacak yerimiz olmadığını başka imkânımız olmadığını söyleyerek ricada bulunuyor, odacı her defasında babamı azarlıyor. Sabah 6’ da gelip listeye ismini yazdırmasını söylüyor. Babam son kez odacıya beni doktor bey ile görüştür, durumu doktora anlatacağım dediyse de odacı babamı eliyle kalabalığa doğru iterek içeri girdi. Bu duruma çok sinirlenen babam odacının bir başka hastayı çağırmak için dışarı çıktığında yakasını toplayıp ben sana beni doktorla görüştür diyorum diyerek odacıyı tartaklamaya başladı. Odacının babamla münakaşasını gören diğer odacılar ve hademeler hep birlikte babamın üstüne yürüdüler ve beş altı kişi babamla kavga etmeye başladı. Babam beni bırakın doktorla görüşeceğim durumu onları anlatacağım diye bağırsa da durum değişmedi. Odacılarla yaka paça dövüşmeye devam ediyorlardı. Bu arada ben koşarak kulak burun boğaz polikliniği önünde bekleyen annemi çağırmaya gittim. Anne yetiş babamı dövüyorlar annem çevredekilere bizim herifi dövüyorlar ne olur yardım edin ayırın şunları diye yardım istedi fakat kimse oralı olmadı. Çaresiz kalan annem ben bunlara yapacağım biliyorum dedi, kardeşimin ve benim elimden tutarak yukarı katta bulunan başhekiminin odasına doğru hızlı adımlarla bizi götürmeye başladı. Annem, küçük kardeşimin tedavisi için bu hastanede altı ay refakatçi olarak kaldığından hastaneyi çok iyi biliyordu. Sağ tarafında ben, solunda kardeşim kapıyı çalmadan hızlıca başhekimin odasına daldık. Başhekim odasında oturmuş evraklarla uğraşıyordu başını kaldırarak hanım! hanım! ne oluyor, burası resmi daire diye oturduğu yerden hafifçe ayağa kalktı ve biraz da ürktü. Annem yüksek sesle” daha ne olacak çocuğun birinin gözü kör oldu öbürünü de burnuna naylon gitti, ta Şarkışla’dan geldik buraya. Sabahtan beri muayene olmayı bekliyoruz. Aşağıda doktorlar yüzümüze bakmıyor odacılar herifimi dövdüler ne yapalım. Bize sabah 6’ da gelin diyorlar bizim altı da gelme şansımız yok burada kalacak yerimizde yok ne yapalım doktor bey”, deyince başhekim iyice doğruldu, kafasını kaldırdı anneme yumuşak bir ses tonuyla “Siz Şarkışla’dan mı geliyorum dediniz? ”” He ya Şarkışla’dan geliyoruz” Şarkışla’ nın neresindensiniz? ” diye sordu. Annem de “Aşağıdaki köyünden, Tonus tarafından” dedi. Başhekim “Âşık Veysel’i bilir misiniz” . Annem “Nasıl bilmeyiz bizim herif her gün onun kasetlerini dinliyor” deyince başhekim sandalyesini ani bir hamle ile masanın altına iterek önümüze düştü “Düşün peşime “dedi. Önden kanatlarını açmış bir kartal edasıyla beyaz önlüğünü sallaya sallaya hızlı adımlarla merdivenden iniyor biz de peşinden koşarak takip ediyorduk. Başhekimi gören kalabalık ortadan yarılarak başhekime yol veriyor biz de arkasından başhekimin açtığı yolu takip ediyorduk. Başhekim bir ara arkasına döndü ve anneme bakarak herifin nerede göster dedi. “Göz doktorunun orada” dedi. Göz polikliniğine doğru gittik kalabalık dağılmış babam üstünü başını düzeltiyordu. Annem” doktor bey aha herifim burada bak ne hale getirmişler” deyince: Doktor, “Beni takip edin” dedi ve birden göz polikliniğinden içeri girdi. Başhekimi gören doktor ayağa kalktı” buyurun efendim” dedi doktor bey bu vatandaşlar Şarkışla’dan geliyorlarmış burada kalacak yerleri yok bunları niçin muayene etmiyorsunuz da bir de odacılara adamı dövdürüyorsunuz. Bizim amacımız vatandaşa hizmet etmektir, Sivas’ta oturan vatandaşın yarın gelme şansı var ama bunların gelme şansları yok derhal bunları muayene edin. Tamam, efendim kusura bakmayın benim tam haberim olmadı. Odacı bana bu şekilde anlatmadı dedi. Başhekim köşede bekleyen odacıya yan dönerek odacıya öyle bir bakış attı ki odacı yerin dibine geçecekti. “Derhal kulak burun boğaz doktorunu da buraya çağırın o da şu yavrucağın burnuna baksın” dedi. Biraz önce sıra bile alamazken şimdi doktor ayağımıza geliyordu. Göz doktoru önce benim gözümü muayene etti bir kremle damla yazdıktan sonra kulak burun boğaz doktoru geldi. İçeride başhekimi görünce saygıyla eğildikten sonra başhekim, kardeşimin şişmiş olan burnuna bir bakmasını söyledi. Kardeşimi doktor, hemşire, odacı seferber olup sedyeye yatırınca kalabalıktan ve fazla ilgiden korkan kardeşim ağlayarak çırpınmaya başladı. Kardeşimin ayağında arkaları kesik yırtılmış lastik ayakkabı vardı. Bu çırpınma esnasında ayakkabılar tavana kadar sıçrıyor doktorların kafasına düşüyordu. Her defasında kardeşim kalabalıktan kurtulmak için “doktor abi ne olur ayakkabılarımı giyeyim” diyor daha sonra tekrar yatırıyorlar tekrar ayakkabıları tavana fırlatıyor. Kurtulmaya çalışıyordu. Bu olay birkaç kez devam etti. En sonunda kardeşimi sıkıca tutarak yatırdılar ve cımbızla burnundaki naylonu çıkardılar. Başhekim babama dönerek” bey amca bundan sonra hastanede işiniz olursa direk benim yanıma gelin odacılar ile kavga etmeyin onlar sizin özel durumunuzu bilmiyorlar sizin buraya altı da gelme imkânınız yok siz benim yanıma gelin ben size yardımcı olurum ”dedi. Köyden gelip de iki poliklinikte muayene olmayı başaran ilk aile olmuştuk. Bize yardım eden başhekime o günkü yaptıklarından dolayı teşekkür ediyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.