- 502 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARASAKIZ
Henüz beş- altı yaşlarında küçük bir çocuktum. Ramazan Bayramı’nda halamgil traktörle bize bayramlaşma ziyaretine gelmişlerdi. O zamanlar bizim köyde fazla traktör yoktu. Köyde sadece dört traktör vardı. Harman zamanı çevre köylerden gelen traktörler köydeki harman işlerini yapar ve daha sonra tekrar köylerine giderdi. Köyün içinden bir traktör geçti mi bütün çocuklar koşarak traktörün peşine takılırdık. Bizim için traktörün peşinden koşmak hele hele arkasından asılmak çok haz aldığımız bir durumdu. Hal böyleyken halamgilin bize traktörle gelmesi köydeki bütün çocukların dikkatini celp etti. Evimizin önü gerçekten de bir bayram yerine dönmüştü. Arkadaşlarımızın kimisi traktörün römorkuna kimisi de traktörün üstüne çıkıyor. Üstünde zıplayıp aşağı atlıyor. İnanılmaz bir curcuna sürüp gidiyordu. Tabii traktörün bizim eve gelmesinden dolayı bizim bir ayrıcalığımız vardı. Traktörün kafa kısmına biz çıkıyoruz ve sadece izin verdiklerimiz buraya gelebiliyordu. Diğerleri de aşağıdan “ne olur birazda biz binelim” diye yalvarıyorlardı. Traktörün şoför mahalline abim oturuyor ben de büyük tekerin üzerindeki çamurluğun üzerinde oturuyorum. Çocuklar traktörün büyük tekerlerinden yukarı doğru tırmanıyorlar bizse müsaade etmiyorduk. Sanki bir kaleyi savunurmuş gibi yakın arkadaşlarımızla; dokunmayın, inin aşağı bu traktör halamgilin diyerek traktörü savunuyorduk. Hal böyle olunca itişmeler kalkışmalar traktörden atlayanlar binenler tam bir curcuna, o curcuna esnasında traktörün büyük tekerinin üzerinde otururken bir tane arkadaşım beni arkamdan çekerek sırtüstü yere düşürdü, yere düşerken bir takla atıp tam yüz üstü büyük bir taşın üzerine kapaklandım o arada sol kaşım taşa denk geldi. Hafifçe şişti. Biraz sonra gözüm kızardı. O sevinç ve heyecanla o kalabalıkta tekrar koşarak traktöre çıktım. Oyuna kaldığım yerden devam ettim. Akşam olunca halamgil traktörlerini çalıştırdılar. Traktörle beraber çocuklar da peşinden koşarak uzaklaştılar. Ertesi gün benim gözümdeki kanlanma geçmedi hatta daha da artıyordu annem babam gözüme baktılar bir kaç güne geçer temennisiyle fazla önemsemediler. Fakat gözümdeki kanlanma her geçen gün artıyordu. Nihayet görme duyumu kaybettim. Sol gözüm kıpkırmızı ve artık görmüyordu. Babam beni Şarkışla devlet hastanesine götürerek doktora gösterdi. Doktor, gözüne kan oturmuş dedi. Bir Damla ile bir krem vererek bunları kullanmamızı istedi. Gözümü bandaja aldılar. Aradan 15 gün geçti fakat gözümdeki kızarıklık hala geçmiyordu. Babamla birlikte Sivas Devlet Hastanesi’ne arkasından Kayseri Devlet Hastanesi’ne gittik. Buralardan da sonuç alınamayınca annem babama” herif bu çocuğun gözü kör olacak sen bunu bir Ankara’ya götür de büyük bir doktora göster” dedi. Gözüm bandajlı bir şekilde babamla birlikte otobüse bindik ve Ankara terminalinde indik. Babam da Ankara’yı bilmiyor olacak ki oradan bir taksi çevirip bizi Numune Hastanesi’ne götür dedi. Babamın üzerinde devetüyü renginde bir takım elbise benim üzerimde de gri kazak ve mavi pantolon vardı. Gözüm bandajlı bir şekilde taksiye bindik. Babam şoförün tam arkasındaki koltukta oturuyor ben de onun tam yanında oturuyordum. Bir müddet gittikten sonra Şoför, geldik amcacığım hastane burası dedi ve binayı gösterdi. Babam arka koltuktan inerek şoför camına doğru yaklaştı ve şoföre ücretin kaç lira olduğunu soruyordu. O arada ben de diğer kapıdan inerek hastaneye doğru döndüm birden ne göreyim babam önümden hızlı adımlarla hastaneye doğru ilerliyor. Ben de koşarak babam peşine takıldım. Fakat babamın durup duracağı yok arkaya bakacağı yok hızlı adımlarla hastaneye girdi. Ben de peşinden koşarak gidiyorum baba baba diye bağırasım geliyor ama utandığımdan dolayı bağıramıyordum. Babam hızlı adımlarla yürüdü yürüdü ikinci kata çıktı. ben de çıktım babam bir odaya girdi kapıyı kapattı. Birazdan babam çıkacak ve beni içeri alacak diye kapının önünde bekliyordum. Bu arada hastaneden anons sesleri yükseliyor hiç oralı olmuyorum.” gözü bandajlı bacağında mavi pantolon üzerinde gri kazağı bulunan bir çocuk kaybolmuştur”. Çünkü ben kayıp olmadım babam içeride ben de kapının önünde onu bekliyordum. O arada önümden kucağında dosyalarla ilerleyen bir hemşire beni gördü ve anonsu duyunca tekrar geriye döndü. Elimden tutup aşağı doğru götürmek istedi. Ben de “Bırak beni abla babam içeride.” diye hemşireye mukavemet etmeye başladım. Avazım çıktığınca baba baba diye bağırıyorum. Fakat nafile hemşire beni kucağına aldı ve sıkıca tutarak aşağıya doğru götürdü. Bir de ne göreyim babam aşağıda beni bekliyor. Daha sonra öğrendim ki içeri giren babamla aynı takım elbiseyi giyen başka birisiymiş. Benim sol gözüm bandajlı olduğu için bu arada taksinin arkasından geçen aynı takım elbise giyen kişiyi babam zannedip onun peşine takılmışım. Tabii Ankara’daki tedaviden de bir sonuç alamadık. Mevsim yaza dönmüş gözüm kıpkırmızı kan çanağı olarak kalmıştı. Artık bandaj da yapmıyoruz ilaç da kullanmıyorduk. Sağ gözümle idare etmeye çalışıyordum. O arada babamın halası Almanya’dan gelmişti. Bizim oralarda adettir Almanya’dan gelenlere hoşgeldine gidilir, annem ile babam bir erzak çantası hazırlayarak halama götürecekler, götürecekleri hediyeleri tereyağı, bal, süt, yoğurt bir de ayağını bağlayarak torbaya koyduğumuz kaz var tabi. Halamgilin köye gittik. Halam ile biraz sohbet ettikten sonra halam benim gözümdeki kızarıklığı fark etti. Anneme sordu “Bunun gözüne ne oldu Saadet.” Annem de traktörden düştüğümü ve gözümün kan çanağına döndüğünü bir türlü tedavi edilemediğini söyledi. Halam “bunda ne var bunun tedavisi çok kolay hemen gözüne bir karasakız vuralım Allah’ın izniyle ayna gibi olur” dedi. Fakat annem kararsız kaldı. “Babası izin vermeden olmaz hala karasakız tamamen kör eder diyorlar, gözü söndürüyormuş” dedi. Halam anneme dönerek şimdi çok mu iyi? Zaten çocuğun bir gözü kör olmuş. En azından karasakızın yüzde elli iyileştirme şansı var. Sen merak etme Allah’ın izni ile kanı söker alır diyerek babamdan gizli karasakızı kaynatıp beyaz bir çuhanın arasına tahta bir kaşıkla yaydı sıcak sıcak tam sol kaşımın üzerinden alnıma doğru gelecek şekilde yapıştırdı. Alnımda sanki kazan kaynıyordu. Feryadı figan ağlıyorum. Ağlaya ağlaya uyumuşum. Uyandığımda gözümde hafif bir sızı vardı. Koşarak dışarı çıktım. Kardeşimle beraber halamgilin Ayçiçek tarlalarında oynamaya devam ettim. Aradan iki gün geçti. Gözümdeki kan yukarı doğru çekilmeye başladı. Bir hafta sonra da gözümdeki kanlanma tamamen gitti. Gözüm ayna gibi oldu. Karasakız gözümdeki kanı çekmişti. Aynaya baktıkça gözlerime inanamıyordum. O günden bugüne çok şükür gözlerimde başka bir sıkıntı olmadı. Halama ve ona bu tecrübeyi öğreten atalarımıza sonsuz teşekkür ediyorum. Bana bu günleri gösteren rabbime hamdolsun. O günlerde imkânsızlıklar vardı. Artık günümüzde tıp ilerlemiş durumda. Böyle tehlikeli işlere gerek kalmıyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.