- 784 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ön yargı
ÖNYARGI
Adeta şok yaşıyordu Bekçi Rafet. Sağa sola hiddetleniyor, karısına bağırıyordu. Ona ağır gelen şey, hiç suçu yokken suçlu gibi getirilip demir parmaklıkların ardına kapatılmasıydı. Demir parmaklıkların her bir demiri, yalnız yumruklarına değil, kalbine, zihnine hatta ruhuna atılmış ok gibi acı veriyordu.
Bir taraftan da aklı, geçmişine gidip geliyor, yakalandığı bu hastalığın tek sorumlusu olarak, onu sürekli dövüp aç susuz sokağa atan üvey babasını görüyor ve ona da küfürler yağdırıyordu.
Kendisini nezarette ziyaret etmek için beş dakikalık izni zor koparan karısı ise; “ Sabretmelisin Bey, bu da geçecek elbet “diyerek onu teselli etmeye çalışıyordu.
Rafet, hırsından tuttuğu parmaklıkları adeta sarsarak; “Ben yapmadım hanım! Sen de bana inanmazsan kahrımdan ölürüm! Muhtar neden gelmiyor? O benim işimi iyi yaptığımı bilir. Benzinliği ben soymadım!” diye bağırıyordu
Kadın, çaresiz, cılız bir sesle yanıtladı kocasını;
“Bu saatten sonra kimi inandırabiliriz ki Bey. Tüm köylü seni tanıyor, adın çıkmış seksene.”
“ Beni incitiyorsun! Öyle deme! Benimki çocukluğum beri var olan kleptomani hastalığı. Bunu da herkes biliyor. Hem hangi çaldığımı satıp yedim ki? Sen de biliyorsun, hastalığım yüzünden ufak tefek şeyleri alır eve getirirdim, köyde benim hasta olduğumu bilmeyen mi var, kimin nesi kayıpsa önce bana sorar bende varsa verirdim. Benzinlik soymak kim ben kimim alla sen.”
“Bunu senle ben biliyoruz. Kanun karşısında asıl ispatlayacağız?”
"Bu aynı şey değil hanım? Planlı programlı soygundan bahsediyoruz. Bunu hasta olan biri yapar mı hiç? Bekçi olduktan sonra ne çaldım ki? Bu sorumluluk bana bir iğne dahi olsa almamayı öğretip hastalığımdan kurtardığı için şükürdeydim de üstelik.”
"Bu konuda haklısın elbette. İşe başladığından beri kimse kapımıza bir şeylerimiz kayıp diye gelmiyordu artık, ama bir de silemediğimiz geçmişin var ya, onu ne yapacağız.”
“Muhtar gelseydi bana yardımcı olabilirdi. Onun çevresi geniş, kanun adamlarından çok tanıdıkları var.”
“Bu olaydan beri Muhtarın nerede olduğunu bilen yok Bey. Eşine de azaya da gidip sordum ama onların da haberleri yok nerede olduğundan”
Rafet, daha önce şahit olduğu olayları bu olayla birleştirince sesli düşünüp ‘yoksa’ dedi.
Karısı, “Yoksa ne Rafet? Yoksa ne, bildiğin bir şeyler mi var?”
Rafet, düşündükleri hakkında net bir bilgiye ulaşmadan kimseyi de suçlamak istemediğinden lafı değiştirdi.
"Muhtar bulunamıyorsa, Benzinci Dursun’u çağır bana, onu mutlaka görmeliyim." Dedi.
Rafet, bir an önce Dursun’la konuşup suçsuz olduğunu anlatmak bir şekilde buradan çıkmak istiyordu. Bu demir parmaklıklar arasında daha fazla kalamazdı. Panikatak olduğu için duvarlar üzerine yürüyor, boğulacakmış gibi oluyordu. Gece olunca parmaklıklar yerinden birer birer çıkıyor, onu yemek için üzerine gelen canavarlara dönüşüyordu. Hırsından sağa sola yumruk atıp, kaderine isyan ediyordu. Benzinci Dursun’u çağırmaktaki amacı, benzinliğinde çalıştığı günlerdeki, dürüst kişiliği ve iyi hali hakkında, mahkemede şahitlik yapmasını talep etmekti.
Öte yandan kendisiyle ısrarla görüşmek isteyen Rafet’e, için için darılan Dursun, daha fazla direnmeden Rafet’i görmeye gitti. Bu işin bir an önce çözüme ulaştırılıp kaybettiği varlığına tekrar kavuşmak istiyordu.
"Geçmiş olsun Rafet"
"Sağ ol Dursun Abi, gelmeniz iyi oldu, seninle konuşacaklarım vardı benim de. Buraya düşeli uyku tutmuyor, kim yapar bunu bana, yani bize. Benzinliğinizde az çalışmadım, beni tanır bilirsin, kursağımda ekmeğiniz var, inan ben yapmadım."
Bütün birikimini kaybeden Dursun, sitem ve öfkeyle karışık yanıtladı Rafet’i.
"Peki, ben kime ne kötülük yaptım, kimin canını yaktım Rafet, intikam alır gibi kazmayla kırıp yıkmışlar her yeri"
"Çok kötü evet, inan senden daha çok üzüldüm ve çok mahcubum abi. Bilseydim o yarım günlük izni alır mıydım hiç. Benim yokluğumu fırsat bilip soymuşlar benzinliği, üstelik suçu da üstüme atarak"
"Hâlâ aklım almıyor, onca birikimlerim… Nasıl yapılır, nasıl!"
" Ne diyeceğimi bilemiyorum, çocukluğumdan kalma, yakama yapışan bu illetin, gün gelip başıma bela olacağını hiç tahmin edemezdim"
Benzinci, babasının işi dolayısıyla kasabada büyümüş olsa da, benzinliğini kasabaya değil, anayoldan köye sapan yol kavşağına uzun yıllar önce inşa etmişti. Böylece kendi köyü ve anayoldan geçen bütün araçlara hizmet veriyordu. Haliyle kazancı kasabadaki benzinliklerden daha fazla oluyordu. Üstelik açıkgöz bir işadamı olduğu için insan sarrafı olmuştu. Rafet’e karşı celallenmek yerine temkinli olmaya çalışarak;
" Sonuçta zarara uğrayan benim Rafet, mahkeme günü gelsin bakalım" dedi.
"Yapmadığım bir suça zorla ikna edilmek insana çok acı veriyor abi!" diye üzüntüsünü belirten bekçinin zihni iyice karışmıştı. Soygun olayının hemen sonrasında Muhtar’ın ortadan kaybolması bazı şüphelerini doğrular gibiydi. Bu şüphelerin başında, ormanda yapılan gelişigüzel ağaç kesimi, önceden kesilmiş tomruk denklerinin göze batacak şekilde birden bire azalmaları, orman denetiminden gelirken gördüğü, tomruk yüklü kamyonun her zamanki yolu kullanmadan kaçar gibi dağ yoluna sapması, üstelik kaçak geçen bu kamyonda muhtarın da olması, bu işte muhtarın parmağı olduğunu kanıtlar gibiydi.
Bu arada jandarma, bütün köylüyü olay gecesi nerede olduklarına dair sorguya almış, son bir haftada kuyumcularda altın bozduranların işgali ve parmak izleri alınmış olay yerindeki delillerle karşılaştırılmıştı. Kuyumcularda altınları bozduran iki kişinin parmak izleri soygun yerinden alınan parmak izleriyle birbirini tuttuğu için tutuklanmıştı. Jandarma, tutuklanan kişileri biraz sıkıştırınca, onlar da olayı muhtarın tezgâhladığını, kendilerinin bu olayda maşa olarak kullanıldıklarını söylemişlerdi. Tutuklu kişilerin verdiği bilgiye dayanarak jandarma muhtarı saklandığı yerde bulup tutuklamıştı.
Öte yandan suçsuz yere hapse düşüp zor günler yaşayan Rafet, muhtardan bunun hesabını sormak için yüzleşmek istiyordu ama ziyaretçi olarak kabul edilmemişti. Dursun’un avukatı aracılığı ile muhtarla yüzleşmeye gitti.
"Bu bana yapılır mı Muhtarım? Kaç gündür ölüp ölüp dirildim burada. “diye sitem etti.
Muhtar pişmandı ama dönüşü olmayan bir yola girmişti artık.
"Hakkın var, ne desen yeridir Rafet, gel gelelim ben de isteyerek yapmadım bu adi işi".
"İnan çok şey söylerdim ama geçmiş günlerimizin hatırı var. Seni tutukladıklarını duyduğumdan beri kendime kızmadığımı mı sanıyorsun. Öyle bir belaya maruz kaldım ki, hiç sorma! Tüm servetimi, ailemi, hısım, akrabalarımı da kaybettim."
"Nasıl bu kadar borçlandın? Aklım almıyor doğrusu Muhtarım".
"Son bir yıldır kumar bataklığı yüzünden tefecilerden para almıştım, ödemekte zorlandıkça faizi katlandı, parayı gününde ödeyemezsem beni öldürmekle tehdit ettiler, çok bunaldım ve mecbur kaldım."
Yüzünden pişmanlığı apaçık okunuyordu. Mahkeme günü duruşmada, haklı olarak en başından sürekli ikaz eden eşinin yüzüne nasıl bakacaktı.
Ya o kocaman yaşlı başlı emmi dedikleri, babasının arkadaşlarına ne diyecekti.
Çünkü "Bak Muhtar oğlum, senin baban çok iyi bir adamdı, köyüne ilk elektriği, suyu, yolu o getirdi, bizi aydınlığa kavuşturdu. Çok yetime, garibana, yardım etti. Kasabadaki, vilayetteki hükumet adamları tarafından çok sevilen biriydi. Babanın hatırına, gel vazgeç bu gidişattan, bataklığa sürükleniyorsun. Baba mirasını neredeyse bitirdin, yazıktır, günahtır" diye çok uyarmışlardı Muhtarı.
Gel gelelim muhtarın kumar alışkanlığı gözlerini kör, kulağını sağır etmişti.
" Of! Bu İnsanlar sırf babamın hatırına bana oy verip, üst üste muhtar seçtiler beni, nasıl unuturum. Nasıl bakarım şimdi o insanların yüzüne. Of! Of! Nefes almaktan bile utanıyorum.
Bekçinin gözlerinin içine bakarak sözlerini sürdürdü;
"Senden ricam, sen de affet beni. Of! Ya karım, en büyük kötülüğü ona ve beni yıllar önce uyaran çocuklarıma yaptım, Üstelik onları dinlemek şöyle dursun bir de evlatlıktan reddettim. Artık benim tek çarem, suçumun cezasını çekmek, eğer ömrüm yeterse, çıktığımda Dursun Bey’in zararını ödeyip itibarımı geri kazanmak istiyorum. Üzgünüm." Dedi.
Cezasını çekmek için yattığı cezaevinde, ilk günler alışmakta çok zorlanan muhtara günler geçmek bilmiyordu. Her gece kâbuslar görüyor, batan bir gemiden kurtulmak istercesine nefes nefese uyanıyordu soğuk ranzanın üzerinde zorla daldığı uykusundan. Her nefesi boğazına yumruk gibi oturuyor, acıyla kalbini tutuyordu. Uykuya dalamadığı anlarda ise kendi içine dönüp iç sesiyle baş başa kalıyor, bakışları kirli duvarlarda gezinirken, kulakları vicdanının sesinden uğulduyordu.
ALİYE UYANIK/BOZOK KIZI
2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.