GİTAR ÇALAN ADAM
GİTAR ÇALAN ADAM
Sırada bekleyenlerin çoğunun yüzünde yorgunlukla örülü bir bıkkınlık perdesi vardı. İstekleri bir an önce bileti almak, vapura atlayıp karşı kıyıya varmak, üç beş adımın neticesinde eve girmekti. Hayatlarının da hayallerinin de ötesi yoktu. Monoton bir güzergâhta ilerleyen hiç dönemeci, kasisi olmayan bir hayat… Uyan, işe git, eve gel, uyu… Bu standardın dışında kalan üç beş kişi de nefes alıyordu kuyrukta. Uzayan bu kuyrukta onlarca farklı hikâyenin başkahramanları bekliyordu. Hikâyelerin bazısı mutsuz, bazısı acılı, bazısı umutluydu ama hiçbirinde sevince dair en ufak bir emare yoktu. Belli ki mutluluğun, sevincin gemisi onların kıyısından çoktan uzaklaşmıştı. Gözle görülen, rüzgârın şiddetine dayanamayıp oradan oraya savrulan, kurumuş hayatlar…
Uzun bir kuyruğun ikinci sırasında çökük omuzlu bir adam vardı. Çöküntünün sebebi her bir dalgası acıtan ve devamlılığı olan hayat mıydı? Çöküntünün sebebini bu adam yıllarca çocuk gibi büyütmüş, beslemiş ama kimselere de belli etmemişti. Bunu etrafındaki kimse kestiremezdi. Hayat ne yazık ki herkese nazik veya eşit mesafede değildi. Bazılarına peri kızlarından güzel, bazılarına da zebanilerden kötü görünüyordu. Onu hayata bağlayan tek şey muhakkak ki sırtındaki çantaydı.
Sıranın ilerlemesiyle adam birden gözden kayboldu. Kimse onun kayboluşunu umursamadı. Varlığı bile hissedilmeyen adamın anlık yok oluşu, ılık bir rüzgârın terli bir yüze vurması gibi etkisizdi.
Vapurun içindeki deforme, kahverengi koltukların solgun süngerleri daha kaç yolcuyu ağırlar, bilinmez ama vapurun bu katına misafir olanlar koltukların yüzüne yüzüne aynı şikâyeti dile getiriyorlardı. Orta sıraya oturan teyze hepsinin sözcüsü olup yüksek sesle “O kadar para veriyoruz, en azından şu koltukları bir elden geçirin. İnsan bu kadar da aşağılanmaz. Ayıptır, ayıp!” cümlelerini vurgulaya vurgulaya söyledi. Yaşlı teyzenin oturduğu yerin önüne sevgili ve üniversite öğrencisi oldukları belli olan bir çift yerleşti. Çiftin diğer tarafında memur eskisi amca gazetesini okuyordu, onun karşısına da serseri bakışlı bir genç oturdu. Çok zaman geçmeden vapurun bu katındaki tüm koltuklar doldu. İçeride amaçsız bir uğultu kol gezmeye başladı. Bir diğeriyle ilgilenip sohbet eden insanlar, ya geçim sıkıntısından ya çocuklarının dersle ilgilenmemesinden ya eşlerinin ne kadar hayırsız olmasından şikâyet ediyorlardı.
Vapurun sağa sola sallanmasıyla anlık bir sessizlik oldu ve çoğu “Şükür.” dedi. Tekrar aynı amaçsız uğultu…
Vapurun hareket etmesi ile herkes bir müziği işitmeye başladı. Sesin geldiği yöne bakanlar, az önce sırada bekleyen çökük omuzlu adamın kucağında bir gitar gördüler. Adam, sesin daha kuvvetli çıkması için gitarı hoparlöre bağlamış; gitarın tellerine akort veriyordu.
Adam, gitarı klasik bir tutuş ile kucağına oturtmuştu. Tüm dikkatleri kendi üstünde toplamak için orta sert bir şekilde tüm tellere vurdu ve çalmaya başladı.
Gitar çalan adamın karşısına az önce yaşlı teyzenin karşısına oturan gençler oturdu ve bu resitali dinlemeye başladılar. Kız, başını yakışıklı gencin omuzlarına yasladı ve “Romans de Amour” dedi. Yakışıklı genç, kızın cümlesini başıyla onayladı.
Adam gitarın perdelerine bir çocuğa duyulan şefkat ile dokunuyor, her bir notanın sesini pürsüz çıkarmaya çalışıyordu ki bunda da son derece maharetliydi. Kız ile sevgilisi, gitaristin sol elinin sürekli iniş çıkışlarını, belli yerlerde titreyişlerini büyülenmiş gibi takip ediyordu. Sağ elinin uzun tırnakları telleri gıdıklıyormuşçasına tellere dokunuyordu. Notaların bu güzel uyumu bu iki genci hayaller dünyasına sokmaya yetmişti. Geleceğe dair tüm niyetlerini bu notaların arasına saklayan gençler, gözlerinin önündeki hayal perdesinden bu hayalleri izlemeye koyuldu.
Gitar çalan adam son notayı basar basmaz genç kız ile sevgilisi yavaş ama samimi bir alkışla gitar çalan adamı onurlandırdı. Sevgilisinin saçlarından yayılan lavanta kokusunu derin derin içine çeken delikanlı, gizli bakışlarla etrafını seyretti. Vapurdaki insan kalabalığın sayısını şöyle bir içinden topladı. Bu muhteşem yeteneği süsleyen alkış sayısı ile oranladı ve çıkan sonuca çok üzüldü. Bir toplumun sanattan bu kadar uzaklaşmasını ve bu yeteneğe kayıtsız kalmalarını zihninde bir yere oturtamadı. Aklından duyarsız insanlar sürüsü sadece bu vapurda mı yoksa bütün cadde ve sokaklara yayıldı mı bu zihniyetler, diye geçti. Yakışıklı genç buna bir cevap veremedi.
Gencin aklından bu düşünceler silsilesinin her halkası birbirine bağlanırken gitar çalan adam yeni bir şarkıya geçmişti. Dikkatini gitardan sese verdiğinde gitar çalan adamın çoktan “Asturias”a geçtiğini anladı.
Bu sefer genç adam duyulur duyulmaz bir şekilde yanındaki sevgilisine “Asturias.” dedi. Omzuna yaslanan güzel kızın koluna nasıl da sımsıkı sarıldığını fark etti. Bu sarılış genç adamı daha bir mutlu etti. Bu iki gencin samimiyetinden doğan sıcaklık tüm vapuru sarmaya yeterdi. Hayatları boyunca attıkları her adımda önünde rengârenk çiçekler açılacak olan gençler geleceklerine dair her tabloyu gitar çalan adamın süslü melodisi sayesinde akıllarında çiziyordu.
Güzel kızın gözleri gitar çalan adamın parmaklarını, ellerini, gitarını, adamın gitarını koyduğu çantayı, adamın üstündeki simsiyah kabanı tek tek süzdü. O an güzel kızın gözlerine gitar çalan adamın ayakları dibine konmuş, ters çevrilmiş bir şapka ilişti. Bu şapkanın öyle gelişigüzel bir şekilde düşmüş veya konmuş olmayacağını hemen anladı. Elini pantolonunun cebine soktu ve ne kadar para varsa cebinden çıkardı. Üzüntüyle elindeki parayı iyice sıktı çünkü cebindeki paraya ancak dört veya beş simit ederdi. Genç kız bu parayı yerdeki şapkanın içine koyup koymamak arasında çok gidip geldi. Dışarıdaki dalgaları bir an içinde hissetti. İçinde birden başlayan bu dalgalanma midesini bulandırdı. Kavurucu alev topları defalarca yüzüne vurdu. Utandı, çok utandı. Utandı çünkü daha fazla para vermek istedi, utandı çünkü kendinden başka kimse gitar alan adama para vermemişti.
Genç kız yavaş hareketle eğildi ve elinde sıkıca tuttuğu parayı gitar çalan adamın ayaklarının dibindeki şapkaya bıraktı.
Gitar çalan adamın parmakları gitarın perdelerinde bu defa da “Rodrigo”yu nakşediyordu. Bestenin sonuna geldiğinde vapur karşı kıyıya yanaşmıştı. Gitar çalan adam sessizce gitarını çantasına koydu ve çantanın fermuarını çekti. Yerdeki şapkayı aldı. İçindeki parayı cebine koydu. Vapurdakiler, aynı kayıtsız tavırla yerlerinden kalktılar ve çıkış kapılarına yöneldiler. İki sevgili de bu kalabalığa karıştı. Kalabalık yavaş yavaş vapuru terk etti.
Gitar çalan adam dışarı çıktığında ellerini eskimiş kabanının içine soktu. Cebi delik kabanında bir şeyler arar gibi yaptı. Hava soğuktu ve yağmur hafiften atıyordu. Kabanının yakasını kaldıran gitar çalan adam kaldırımda bir müddet bekledi. Gitar çalan adamı içten titreten, havanın soğuğundan ziyade evde bekleyen ve zatürreeye yakalanan oğlu oldu. Oğlunun hali gözünde canlanınca gözünden sadece iki damla yaş süzüldü. Gitar çalan adam karşı yola geçti ve kalabalık bir sokağa gidip orada sanatını icra edip üç beş kuruş daha kazanabilmek için karanlık sokağın siyahlığına karıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.