- 362 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ULULAR MECLİSİ
Her beldede, şehirde, köyde o bölgenin derdini dert edinen, kendilerince sorunlara çözüm arayan yeri geldiğinde çalışan, yorulan insanlar vardır. Bazen bir çay bahçesinde çay içerken, bazen bir misafirlikte otururken, bazen yol boyu yürürken kısaca hayatın her anında bu kişiler yan yan geldiklerinde o bölgenin sorunlarını tartışır dururlar, fikir üretirler, geleceğe yön vermeye çalışırlar. Konuşmalar öyle ileri gider ki bu kişilere bir hak verilse bunlar memleketi bile iki ayda düze çıkarırlar. Konuşmalar ateşlenir hararetli tartışmalar olur. Genellikle isimler üzerinden konuşulur. Üstat söyle demişti gibi. Kazara bu sohbetlere halktan insanlar veya akrabadan kişiler, misafirler de katılırlar. Bir süre bu konuşmaları uzaktan izleyen yabancılar ya hiç karışmazlar ya da karışsalar bile söyledikleri dikkate alınmaz. Bir süre tartışırlar hafif bir boşluk olunca hiç konuşmayan misafire ya abi bu konuda sen ne diyorsun diye sorarlar. Adam ya diye ağzını açmadan tekrar sözü alır devam ederler. Bazen de onlar konuşurken misafir bence de bu mesele o kadar kolay değil diye söze girer. Bir anlık sessizlikten sonra sözün devamını dinlemeden veya yarım yamalak dinleyip cevap bile vermeden kaldıkları yerden devam eder giderler. Bu kişilerin arasına girebilmek için en az üç beş ay beraber onlarla gezmek, yemek- içmek gereklidir. Bir de orijinal fikirlerin olacak. Yeri gelir o da yetmez. Güçlü bir hitabetin olacak. Kısaca arkadaş, ulular meclisine girmek kolay değildir. Zamanın birinde bir beldede ileri gelenler akşamları bir odada toplanıp akşam namazından yatsıya kadar sohbet eder dağılırlarmış. O bölgede yaşayan bir genç bu ulular meclisine katılıp onlarla sohbet etmek istiyormuş. O gruba dâhil bir yakınının peşinden ayrılmıyormuş. Amca ne olur beni de ulular meclisine götür ben de çok bilgiliyim. Ben de o toplantılara katılmak istiyorum demiş. Amcası sürekli bunun o kadar kolay olmadığını söylüyormuş. Fakat bu genç çok ısrarlı imiş bir gün yine amcasının önünü çevirmiş. Amcası tamam ben bir arkadaşlara danışayım uygun olursa yarın seni de götürürüm demiş. Bu arada amcası ulular meclisine durumu anlatmış. Onlarda getir bir bakalım sınayalım eğer gerçekten kendini yetiştirmiş kemale ermiş biriyse katılmasında bir sakınca yoktur demişler. Amcası gencin yanına giderek talebinin olumlu karşılandığını fakat orada kendisini sınayacaklarını söylemiş. Genç kendinden emin bir şekilde tamam her türlü varım demiş. Amcası ona gitmeden bak evlat odaya girmeden sana bir tavsiyem olacak buna uyarsan kesin kabul edilirsin demiş ve devam etmiş. 1- Sorulmadan söyleme, 2- İstenmeden verme, 3-Çağrılmayan yere gitme. Sakın ola bu üç uyarımı göz ardı etme der. Daha sonra içeri girerler içeride ulular meclisi toplanmış başköşede oturan en ulu kişi içeriye giren öğrenciyi görünce hemen anlar. Bu bizim meclisimize katılmayı talep eden yeni genç olsa gerek diye. Yer gösterir otururlar. En ulu kişi hoş geldiniz der. Amcasına Hüseyin hele söyle bu gencin adı nedir diye? Sorar. Genç hemen ileri atılır ve “efendim benim adım Ali” der. Amcası eliyle çekiştirse bile Ali konuşmaya devam eder. Ulu adam bu tavır karşında sessiz kalır ve başka soru sormaz. Genç, amcasının birinci öğüdü olan sorulmadan söyleme, öğüdünü tutmayarak bir sıfır geriye düşer. Müsaade alıp gösterilen yere oturduktan sonra köşede oturan ululardan bir tanesi cebinden bir elma çıkarır ve eliyle ceplerini yoklayarak yahu benim küçük bir çakım vardı nereye koydum acaba? Diyerek hafif orta bir sesle konuşur. Bizim delikanlı hemen ortaya atılarak efendim bende bıçak var, buyurun diye bıçağını uzatır. Orada oturanlar şaşkın şaşkın delikanlıya bakarlar. Aslında bu olay genci sınamak için tezgâhlanmış bir olaydır. Genç, amcasının ikinci öğüdü olan ‘’istenmeden verme’’ öğüdünü yapmayarak iki sıfır geriye düşmüştür. Orada oturan ulular bu gencin daha çok pişmesi gerektiğine karar vermişlerdir ama son bir şans olarak bir deneme daha yapmak isterler. Aralarından birisi ayağa kalkarak dışarıda ağır bir yüküm var onu içeri alamıyorum ne yapsak acaba diye ortaya bir laf atar. Bir ara kısa bir sessizlik olur. Belli ki herkes gencin tavrını bekliyordur. Genç fazla dayanamayarak ayağa kalkar ve ben yardım ederim size, yük nerede diye sorar. Bu kelimeler gencin ulular meclisinden ayrılmasının fermanı olur aslında. Genç amcasının üçüncü öğüdü olan çağrılmayan yere gitme öğüdünü de dinlemeyerek zor bela girdiği ulular meclisine girdiği gün veda eder. Bu kısa hikâyeden de anlaşılacağı üzere yersiz yapılan işin zamansız söylenen sözün hiçbir kıymeti yoktur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.