15
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1611
Okunma

Şu defolası belanın yüzünden internet, mutfak, televizyon üçgeninde dolaşıp duruyoruz.
İnternet de bir yazı çarptı gözüme. Zamanın kıymetinden bahsediyordu.
Hepimizin olduğu gibi benim de hayatımda kıymetli zamanlarım vardı.
Düşündüm. Neydi o zamanlar?
BİR YIL:
Askeri okulda son senem. Babam:
“ Oğlum. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Şurada kaldı bir senemiz. Allahın izniyle o bir yılda geçer. Bu yoksulluk biter mut’una ereriz inşallah.” Diye yazmış mektubunda.
O bir yıl bitmiş, mezun olmuştum. Paramız vardı artık. Evimize istediğimiz zaman et de alabiliyorduk
BİR AY:
Şimdi oturduğumuz evimizin önünde geniş bir arazi var. Bir gece oraya hurdalar ve eski brandalarla bir çadır kuruldu. Baba, anne ve 8-9 yaşlarında ki kız çocuklarıyla çöplerden kâğıt ve geri dönüşüm atıklar topluyorlar, topladıklarını satıp çadırlarına gidiyorlardı. Onları her gün balkondan seyrediyordum. Maaş almama daha bir ay vardı. Maaşımı alınca onlara verebildiğim kadarıyla para yardımı yapmayı düşünmüştüm. Ama bir ay dolmadan belediye çalışanları çadırlarını söktüler. Bir daha da onları hiç göremedim. Arzu ettiğim yardımı yapamamıştım. O hâlâ içimde ukdedir.
BİR HAFTA:
Okul tatillerinde bir marangozun atölyesinde çıraklık yapardım. Her hafta sonu ustamız yanında çalışanlara para verirdi. Az veya çok beni de ihmal etmezdi. Aldığım o haftalıkla yiyecekler alır, büyük adam edasıyla evimize götürürdüm. Evdekiler sevinir, ben mutlu olurdum. O bir haftalar benim için çok kıymetliydi.
BİR GÜN:
Askerlerin vaz geçilmez görevlerinden biri de nöbetlerdir. Otuz yılda tuttuğum nöbetleri toplarsak bayağı bir rakam çıkar ortaya. Nöbetçi olduğum günlerde gecenin geç saatlerinde cır cır böceklerinin seslerini dinler, gökyüzüne bakardım. Ay bir aile reisi, yıldızlarda onun çocukları gibi gelirdi bana. Düşünürdüm. Şimdi sıcak yataklarında olanlar ben ve benim gibi nöbette olanların sayesinde huzur içinde uyuyorlardı. Mutlu olurdum.
BİR SAAT:
Oğlum mezun olmuş, rütbesini kollarına takmış yoldaydı, evimize geliyordu. Daha gelmesine bir saat olmasına rağmen, duramadım. Evden çıktım, oğlumu bekliyorum. O bir saat bir gün olmuştu bana, geçmek bilmemişti. Gelen oğlum elimi öpmüş bende mutluluk gözyaşlarıyla onun alnından öpmüştüm. Ömrümün en kıymetli bir saatiydi o.
BİR DAKİKA:
Askeri okulun sınavlarına gireceğiz. Sınav başka şehirde. Bir arkadaşımla anlaştık. Sınava beraber gideceğiz. Biletlerimizi aldık. Otobüsün hareket saati geldi. Ama arkadaşım hala yok.
Otobüs hareket etti. Ben yalnız gittim. Kazandım sınavı. Otobüsü kaçıran arkadaşım sonra hukuk okudu. Hâkim oldu. Onun yerine ben otobüsü kaçırsaydım. Ben hâkim olabilecek miydim? Kader buydu. Onun ekmeği yargıdan, benim ki de Silahlı Kuvvetlerdendi.
BİR SANİYE:
O yıllarda köydeyiz. Ben 3-4 yaşlarındayım. Ağustosun sarı sıcak günleri. Ailece tarlada orak biçiliyor. Ben girmişim ekinlerin içine, görünmüyorum. Abim kaldırmış tırpanı ekinlere vuracak.
Babam: “Halil ekinlerin içinde oğlan var. Dikkat et…” diye bağırmak istese de tırpan oturmuş bacağıma. Hatırlıyorum, çok çektim o yaradan. Hala izini taşırım bacağımda.
BİR SALİSE:
Hava Kuvvetlerinde sekiz sene güreş tuttum. İyi bir güreşçiydim. Öyle derlerdi. Silahlı Kuvvetler Güreş turnuvasındayız. Eleye eleye geldik. Deniz Kuvvetlerinin güreşçisiyle ben, final yapıyoruz. Rakibim namlı bir güreşçi. İlk devre hiç puan yok. İkinci devre benim pasif güreşmekten bir ihtarım var.Güreş böyle biterse denizci kazanacak.
Tabelaya baktım son bir dakika. Var gücümle saldırdım.
Güreşte subleks diye bir oyun vardır. Rakibin sırtı göğsünde iken yapılan bir oyundur. Denizci öyle bir pozisyona düştü. Göbeğinden kilitledim ellerimi. Doldurdum supleksi. Ben köprü de iken rakibinde sırt üstü düşmesi gerekiyordu. Bu bir anlık oyunla birlikte,güreşin bittiğini ilan eden gonk ta çaldı. Rakibimle ben minderin ortasında sonucun ilan edilmesini bekliyoruz. Müsabakanın bitmesinin ardından 10- 15 dakika geçti. Netice açıklanamıyor. Hakemler tartışıyorlar. Sonun da anons yapıldı. Denizci tuş, ben de şampiyon olmuştum. Şampiyonluğum son salise de gelmişti.
SON ON YIL:
Defterdeki üyeliğime baktım da şöyle, on bir yılı geride bırakmışım. Geçen on bir yılda neler neler yazmış,
Ne yazılar, ne şiirler okumuşum.
Sizlerin olduğu gibi, benim de kıymetlim EDEBİYAT DEFTERİ.
Hep olun, hep olalım…