- 510 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bisküviyi Çaya Banmak
Bisküviyi Çaya Banmak
Yağlı çörekler, kuzine fırınında patatesler, yemek sofrası, çay, yemek kaşığı şıkırtıları, daha eskilerde tahta kaşıklar, ‘şekeri az at’ ikazları, çaya bisküvi hatta ekmek banma ritüelleri, ıslanan bisküviyi ağza dağılmadan götürebilme alıştırmaları derken bu örnekleri pekâlâ çoğaltabiliriz. Kavurga, çedene, mısır patlağı, kabak ve ay çekirdeği gibi atıştırmalıkları, eğlencelikleri bu bağlamda çayla hep rabıtalı görürüm. Sevinç, mutluluk daha çok çocuklarla iç içe olan hayatta yer alması biz insanlar için ne büyük bir değer.
Bisküviyi çaya banma ritüelini babam ve başka bazı yaşlı insanlarda gözlemlediğim oluyordu. Özellikle şekerli bisküvilerin ve bazı çikolataların dişlerin arasına dolması ve damağa yapışması gibi kötü bir durum var. Takma diş kullananlar için bu durum daha fecaat. Bisküviyi çaya banarak bir nevi ağız içinde yumuşaması sağlanıyor. Sert bisküvi veya çikolatanın diş üzerindeki baskısı, ıslatarak da olsa önlenebiliyor.
Çıt kırıldım ve nazenin bir bisküvinin sıcak çayla buluşmasıyla kendini hemen salarak bardak içerisine boca olması ve ağız mesafesindeki güzergâhta yarı yolda kalması da mümkün tabi ki. Bu da yolda kalmışlığın farklı bir boyutu olsa gerek. Bu durumda b ve c planları devreye sokuluyor. Yola çıkamamış bisküvi parçaları bardak içerisinde bir çökelti oluşturuyor. Şekerli su ve çayla birlikte oluşan yeni aroma, muhallebi tarzı bir tatlıya evrimleşiyor. Bunu da çay kaşığı ile tatlı niyetine kaşıklamak, orijinalliği bozulmamış başkaca bir ritüel olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarz basit ritüeller tek başlarına çok anlam ifade etmez. İki veya daha fazla muhabbet ehlinin özellikle aile bireylerinin sohbetlerinin görselliğinde ortaya çıkan aktiviteler bunlar. Çayın yanında küçük bir atıştırmalık veya tatlı görevini üstlenen bu durumdaki tatmayı, bal kaymak tüketiminde dahi bulamazsınız. Çünkü burada karın doyurma değil keyifli dakikalardır esas olan.
Çay içerken misafirinde olması ayrı bir güzellik. Hz. Mevlana’nın dediği gibi ‘Bir insanı diğerine çeken, aralarındaki ruhi beraberliktir, söz vesile’ Çayın ve kahvenin bahaneliğiyle, muhabbete tevdi ettiğimiz hâli yaşarız. Bir zamanlar daha az bulunan çay ve şeker çok kıymetliydi. Her evde bulunmazdı. Her dem demlenip içilmezdi çaylar. Özel zamanlar gerekliydi. Misafir ve sohbet ortamı olmazsa olmazlarımızdandı. Şimdilerde bazılarının, çayı arada sırada içişi belki de bu kıymete duyulan saygıdandır. Siz bakmayın ‘dem vakti’ toplantılarına, orada figüranlar var. Çay, özellikle akşam saatlerinde ‘çocuk altını ıslatır’ diye içirilmezdi çoğu zaman. Çocuklara günah olarak öğretilen kahvenin yanına hiç yaklaşılmazdı keza. Çay toplantılarında yaşanan benzerlik hatta aynîlik hâl kahve içinde geçerliydi. Devlet Bahçeli’nin, çikolata ve püskevit reklamlarını örnekleyerek, bu reklamlardan etkilenen çocuklardan ve ailelerinden bahsetmesi bir hayli dikkat çekici, bir o kadar da farklı bir örnek.
Eskiden düğünlerde yemek, ayran, çay, fıstık ikramlarından başka büyük tepsilerde lokum ve bisküvi ikramları da olurdu. İki bisküvinin arasına büyük boy bir lokum yayılarak yapılan sunum bir nevi minik bir sandviçin ilk örnekleriydi. Tatlı niyetine ikram edilen bu lezzetin tadı hala damaklarımızda. Hatta bu özel ikramı, dağıtımda ikinci defa nasiplenebilmenin mutluluğunu sizlere tarif edemem.
Korona virüs salgını bize insanoğlunun acziyetini bir kez daha yüzümüze çarptı. En gelişmiş silahlarla dünyaya meydan okuyan güçlerin dahi, el kadar bez parçası maskeye, tuvalet kâğıdına kavga derecesinde ihtiyaç duymasını gözlemliyoruz.
İnsan, hayat yolculuğunda evvelemirde ne yaşıyorsa ahir hayatında da benzerlerini yaşıyor. İnsan zihninde neşet eden paradigma benzer olgularla kendine yer buluyor. İnsanoğlunun hayatı, çocuklukta küçük şeylerden mutlu olma, heyecan duyma, yaş ilerledikçe küçük şeylerle yetinmemeye, mutsuzluğa evrilme şeklinde gelişiyor genellikle. Yaşlılıkla beraber insan farklı şekillerde hareket kısıtlamasına uğruyor ve hayatı basitleşmeye, yavaşlamaya başlıyor. Bunlardan en can alıcı olarak, ölüm anında çok kıymetli olan ‘bir yudum su’ örneğini verebilirim.
Sonuçta Bezm-i elest’te kulağımıza fısıldanan öğretiler yerini koruyor. Zamanın kadrajında poz veren her bir hayat dilimi insanın ömür sofrasında yerini alıyor. Hayatındaki birçok duygunun iyi hâl kâğıdını elinde ve gönlünde bulundurma çabasında olan insan için küçük şeylerden mutluluk devşirme hâli, önemini muhafaza ediyor. Bisküviyi çaya banma gibi ritüeller, hayattaki sıkıntıları, acıları, hüzünleri teğelleyen insan için kısa yaşantısı içine sıkıştırılmış küçük mutluluk kırıntılarından.
Birisi, simit ve çayı unutma mı dedi?...
İlkay Coşkun
Gökmavi Dergisi
Sayı 4, Mayıs 2020
YORUMLAR
O ritüelleri çok yapmış antrenmanlı birisi olarak.Hatta şu günlerde stoğun dibine vurmuş durumdayız.ptt maske ile beraber puskevitte dağıtabilir mi? :))) Tebrikler çay tadında bir yazı idi...
İlkay Coşkun
Sağlıcakla kalınız. Selamlarımla.
Bir de salata suyuna ekmek banmak var ki, ona da bayılırım!:)
Şaka bir yana, çayla bisküvi kadar lezzetli bir paylaşımdı. Şu salgın illeti ile ilgili okuduğum en güzel yazı bu.
Teşekkürler...
İlkay Coşkun
Teşekkür ederim yorumunuz için. Sağlıcakla kalınız. Selamlarımla.