- 385 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
paralel evrenler
Sevgili kızım Şem ,ben öldükten sonra yaşadığım hayatı anlamanı istiyorum, gayri meşru bir çocuk olduğumu,dışarıdan bakınca sadece fakülteye gidip gelen bir öğretim görevlisi iken gizli hayatında beni görmek istemeyen zengin babamın destekleri ile bir klon merkezi oluşturduğumu, klonladığımız bebekleri Kibutzdaki ailelere verdiğimizi ben öldükten sonra öğrenmeni istiyorum.Bu işlerin hepsini senin için yani yeni nesil için yaptım.Bilimde ilerlememiz gerekir, bunu biliyorsun biz seçkin bir ırkız dünada varolduğumuız sürece düşmanlarımız olacak geçmişte Naziler şimdi araplar bizi yok etmeye çalışıyor ve biz onlara karşı daima bir adım önde olmalıyız, bunu unutma sırrımı sana açıklamayı uygun buluyorum sen de benim gibi bir öğretim görevlisi olma yolunda ilerliyorsun,günümüzde dâhiler yaşamıyor elimizde sadece Perrelmann var, sana kısaca anlatayım :
Parlak bir :Fransız matematikçi Poincare tarafından yüz yıl önce formüle edilen bu meşhur roblem o zamandan bu güne tüm matematikçileri hem büyülemiş hem de huzursuz etmiştir,Poincare sanısı kendimize ve içinde yaşadığımız evrene dair anlayışımızın merkezinde yer alan nesnelerle ilgilidir.
Bir oyuna gittiğinde yanına oturan kişiye matematiği sor, ve neler söylediğine kulak ver,çoğu insan nefret eder gençlik yıllarının tadını kaçıran,içinde bilinmeyenlerin olduğu havuz ,faiz,yaş problemleri...
Azınlıkta da olsa bu dersi seven insanlar da vardır,bazısı bu konuda doğuştan yetenekli olduğunu ve ilerde bilim dünyasını sarsacak teoremler ortaya koyacağına inanır.Böylesine güzelliklerle dolu bir alan nasıl bu kadar olumsuz tepkiler alır?
Bazı insanların hissettiği tiksinti, korkudan kaynaklanıyor gibi görünüyor.Tek bir kitabın bu durumu değiştirebileceğini hayal etmiyorum ama matematik hakkında ikircikli hisler taşıyan bir okursanız sizi daha fazla kaynak okumaya eger bir öğrenci iseniz daha fazla matematik dersi almanızı tavsiye ederim.
1996 yılında Fermat teoreminin çözüldüğü gibi 2003 yılında MIT konferans salonunda herkes heyecanla bekliyordu,yerlerde oturanlar vardı,konuşmacı koyu renkli renkli takım elbise giymişti;sakallı saçları dökülen,kalın kaşlı konuşmacı söze başladı:"Konudan sapmadan konuşabilen biri değilim,o yüzden anlaşılır olmaktan ödün vererek canlı bir sunum yapacağım.Konuşmacı eline beyaz bir tebeşir alarak tahtaya yirmi yıllık Ricci akım denklemini yazdı. bu denklemde uzayın eğriliği daha yüksek eğriliğe sahip bölgelerden daha az eğriliğe sahip bölgelere akarak yayılmaya çalışan, erimiş lava benzer egzoti bir tür ısı gibi görülür.Optikte de benzer olarak ışık ışını az yoğun ortamdan çoık yoğun ortama geçerken normalden uzaklaşarak kırılır.
Konuşmacı dileyicilerden evrenimizi tüm olası evrenlerden oluşan devasa soyut matematiksel kümenin bir elemanı olarak düşünmelerini istedi.Getirdiği yeni yoruma göre bu denklem bu olası evrenlerin (paralel evrenler) hareketlerini engin bir arazideki yüksek tepelerden yuvarlanan su damlalarını andırır bir şekilde betimliyordu. Her eleman hareket ettikçe eğrilik de o elemanın temsil ettiği evren içerisinde değişiklik gösteriyordu bazı bölgelerde belirli değerlere yaklaşıyordu. Evrenler güzel geometriler geliştiriyodu;bazıları okulda öğrendiğimiz klasik Euclides geometrisi ile benzerlikler taşıyordu,keşke hep böyle kalsaydı!
O zaman hesaplar ne kadar kolay olurdu değil mi?
Üzülerek belirtmem gerekir ki,yeni geometrilere ihtiycımız vardı, bu yeni geometriler sessiz bir devrim yarattı bilim tarihinde.Yokuş aşağı inen belirli yollar hesaplarda sapmalara neden olmaktaydı,bu yollar boyunca ilerleyen elemanlar kopup ayrılan yada daha kötü biçimlerde davranan matematiksel açıdan habis bölgeler geliştiriyordu.
Yanılıyorsun,gerçekten yanılıyorsun,ben sana kızmadım dedi Şem. Çok çalışıyordun babacığım doğru ama hep bizler için !Eve yanlızca hafta sonları gelirdin,bir keresinde bir yıllığına gidip de döndüğünde (misafir öğretim görevlisi olarak gitmiştin)seni zor tanımıştım.Baba sen ve mağdur olan kuşağınız bu öfke dolu suçlamalarınızla ne kazanıyorsunuz?
İtiraf etmeliyim ki, ben de kimi zaman öfke duyuyorum,canice bir öfke…
Din mutfak penceresinin önünde kıpırdamadan durmuş, iğne yaprakların küçük bir sadaka dilenen boş avuçlar gibi birbirine dolaşımını seyrediyor hayretle,gri kuş yumurtalarını alıp götürmüş,dün akşam yatmadan evvel pencerenin kenarına bakmış karanlıkta yuvadan bakan sevimli bir çift göz gibi bakan yumurtaları izlemişti,kuş anında gelmiş gövdesi ile korumuştu yumurtaları ama ben kızımı koruyamamıştım,üzerindeki pembe elbise kan içinde kalmıştı, sürekli suni solunum yaptım ona yaşama dönmesi için dua ettim ama o günden sonra kabuslarım hiç bitmedi,terapiler,ilaçlar,hastanede tek başına geçirdiğim geceler ve etrafımda herkesin beni deli olarak nitelemesinden yoruldum,ölen kızımın intikamını almak için dâhilere ihtiyacımız var kızımı yok eden o Filistinli canlı bomba yok olmalı hatta sadece o değil,tüm araplar ve tüm Almanlar, Zweig Hitlerin başarısını görüp umutsuzluğa kapılarak intihar etmişti ama ben bu hataya düşmeyeceğim,Kibutz larda büyüttüğümüz dahi klonlar bilim merkezimizde çalışmaya başladılar onlar bir kopya olduklarını bilmiyorlar elbette, dünyada aşısı sadece bizde olan bir biyolojik silah da yaratabiliriz, yada bir ülkeyi bir anda haritadan silecek silahlarda yapabiliriz.
Ne tuhaf bir acı bu?
Telefonum titremeye başladığı anda saygısızlığa uğramış bir mezar taşının başında durur gibi kasvetli bir saygı ile dikilip kalmak;elini dışarıya, minik beşiğe uzatmak, kızımın minik beşiğini sallıyorum şu an, zamanı durdurmak o günlere geri dönmek istiyorum ona son kez sarılmak istiyorum.
Bahar rüzgarı bu minik kuşun yuvasını dağıtacak ve bir haftadır burada duran nabzı atan , içini tuhaf bir heyecanla dolduran o sürükleyici hayattan eser kalmayacak.Bir yuvada zavallı yumurtalar ve zavallı anneleri.
Kuş neden alıp götürdü onları?Son zamanlarda kendimle konuşmaya başladım, ikinci kişiliğimle,kendi sesimi sık sık ve daha şiddetli duyar oldum,özellikle etrafta kimse yokken ;düşüncelerim hiçbir engelle karşılaşmadan kelimelere dökülüyor, boğazımdan sesim bir sadelik içinde çıkıyor. Kızım nerede?Neden öldü?Polis raporları canlı bomba ile ilgili olmadığını söylüyor ama ben buna inanmıyorum, kızım şu an okuldadır, arkadaşındadır,yada eve doğru yürüyor şu an, minik ayakları birer birer sıra ile kaldırımlarda geziniyor, özlem dolu gözlerle izliyorum onu , şimdi okuldan eve geldi çantasını yatağına fırlattı ve çraplarını odasının ortasına attı , annesi N es her zaman olduğu gibi onu uyardı,kızımın yüreği nerede?yanı başımda atıp duran ve giderek sesleri azalan ve yok olan kalp atışları nerede?Onun kalp atışlarının sesini doğmadan evvel hastanede annesinin karnına koydukları bir alet yar ile duyduğum zamanı hatırladım şimdi,
Sevgilerin en doğalı olan bir sevgi nasıl oluyor da hüsrana dönüşüyor?Özlem dolu gözlerle onun hayalini inceliyorum ama hayata tutunmalıyım, kızım Şem var kızın Din var onlar için yaşamalıyım.Nes onu ayartmaya yarayan yolları deniyor, hatırlıyorum , hadi kızım gel birlikte pasta yapalım diyor,ama mesafeli bir bakışla karşılaşıyor, soğuk bir ses işitiyor ; başka sefer anne!
İlk aşık olduğu günleri anımsıyorum annesine ve bana ne kadar uzak olduğu günler, okuldan gelip odasına kapandığı saatlerce aşk şarkıları dinlediği ve neşe içinde süslenip evden çıktığı günler…
Ve Din onu dudaklarında kalan bir gülümseme ile izliyor, o tuhaf acıyı unutmaya çalışıyor, yeter kes artık, bırak da kız rahat büyüsün diyor eşim Nes, her seferinde, sanırsın ki sen büyürken her dakika annenin dizinin dibinde kalmak isterdin, yanıt vermiyorum evet ben büyürken hep annem ile konuşur dertlerimi hep annem ile paylaşırdım biyolojik babam sadece çekler yollardı bize ve ben bir yasak aşkın meyvesi olarak babasız büyüdüm. Annem hep erkek kardeşimi tercih ederdi, göl ile ilgili o kasvetli öyküleri anlatırdı. Erkek kedinin miyavlaması düşüncelerimin arasına giriyor şimdi, o esnada telefonum titremeye başladı kim bilir belki de bilim merkezinden arıyorlardır, sıcak tüylü bir yumak bacaklarımın arasında dolaşıyor. Neredeydin sen ?kabına kedi maması koyuyorum, ama kedi yemek için acele etmiyor ayaklarımın arasında duruyor hep birinden diğerine koşturuyor bu kedi ondan bana kalan tek hatıra hep hatıralarla yaşadığımı hissetmeye başladım, hayattan çok yoruldum ama diğer çocuklarım için yaşamalıyım, hava kararıp herkes gidene kadar göl kenarında otururduk, şurada kankanın evi vardı ve sen hep gece onlarda kalmak isterdin, kavga ettiğiniz gece beni arayıp gecenin köründe gelip seni almamı istemiştin. Seni okula götürdüğüm günleri dönüşte kimi zaman hazır dondurma kimi zaman da keçi sütünden yapılıp sokak arasında işportacıların sattığı dondurmayı satın aldığımız günleri hatırlıyor musun? Anılar ile birbirine karşı duyulan ihtiyaçlar arasındaki dengenin bozulduğu an acaba tam olarak ne zaman gelmişti? Hiçbir şey , hiç kimse beni buna hazırlamamıştı, ne kitaplar ne gazeteler ne de matematik, gözle görünür olmasa da, hayatımın bu kadar erken bir evresinde bunu yaşayan dünyadaki tek kişi ben değilim elbet, yeter yeter artık diyor kedi, beni duyuyormusun, artık hayata dönmelisin , projene , bilime ve büyük hayaline tutunmalısın bu amaç seni hayata bağlamalı , şimdi üç tana pembe Xanax al ve hemen uyu.Kedi bana çok kızdı ve o bana kızdığı zamanlarda hep konuşur benimle bazen de Tanrı odama gelir berrak bir ışık her yeri kaplar yatak odası aydınlanır ama Nes uyumaya devam eder bana kalkıp kitap okumamı söyler Tanrı bugün sıra sende yarın gece
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.