5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
875
Okunma
Yenilerden sıkıldıkça, huzursuz oldukça, hep eskilere özlem duyarız. Benim de ara sıra çocukken nelerle mutlu olduğumuz gelir aklıma. Bizim zamanımızda öyle her şey bol bereket değildi. Örneğin en basitinden, mahalle bakkallarında günümüzde olduğu gibi paketlenmiş bisküviler bulunmazdı.
Yurt dışından gelen ürünler de pahalı olduğundan pek alamazdık. Ama bakkal dükkânlarının girişinde üst üste dizilmiş cam kapaklı bisküvi kutuları olurdu ve bayatlamasın diye kapakları da sürekli kapalı tutulurdu. Hangilerini istediğinizi bakkal amcaya gösterirdik, o da kâğıttan bir kese kâğıdına doldurulup tartar elimize tutuştururdu.
Bu kese kağıtlarından da harçlığımızı çıkartmak için az yapmadık. Yapıştırıcı olarak sulandırılmış un kullanılırdı. “Gluten” varmış içinde meğer. Glue İngilizce de yapışkan demek” o zaman nereden bilecektik ki! Günümüzde pek bir önem kazandı da öyle öğrendik.
Bunun dışında gezici sokak satıcıları vardı siz de hatırlarsınız. Seslerini duyduk mu ne yaparsak yapalım bırakır koştururduk yanlarına. Örneğin elma şekeri, düdüklü horoz şekeri, rengarenk tepsi içinde satılan macunlar, yuvarlak şekerli mısır topları, pamuk şekerleri.
Ha! Bir de maniciler olurdu. Ellerinde basılı tek sayfa kağıt üzerinde şiirler maniler, bağıra bağıra dolaşırlardı sokakları. Bu insanlar da genelde Roman vatandaşlarımız olurdu. Bizim izleme alanımız mahalleyle içiyle sınırlı kalırdı, takılıp peşlerine asla terk etmezdik mahalleyi! Bilirdik ki sonunda annenin beş kardeşi, ya da popomuza tam isabet inecek terliği beklerdi bizi.
İlerleyen zamanlarda ne kadar çok şey değişti ve ülkemiz kısa sürede hayal ettiklerimizden de fazlasını gördü. Hele internet! Ve akıllı telefonların boy göstermesi ile dünya adeta bir oldu. Herkesin her türlü bilgiye oturduğu yerden sahip olabilmesi gerçekten büyük mutluluktu.
Ama İnsanlar kolay sahip olmaya başladıkça çok şeye, tatminsiz olmaya hep dahasını istemeye başladı. Yeri geldi başkalaının hayatları, görüntüleri daha hoş geldikçe gözlerine, kendilerini bile beğenmez, sevmez oldular. Orayı çektir, burayı yaptır derken çoğunun görüntüsü tek düze oluverdi.
Dünya böyle gelişip ilerlerken her türlü zararı gördü insanoğlundan, sonunda çok yoruldu ve bir dur demek istedi bize. Görmediğimiz bir düşman yüzünden hapsolduk evlerimize. Zaman zaman şikayet konusu olan çok şey, şimdi nasılda önemini yitirdi.
-Acaba diyorum! Bu sınavdan başarıyla çıkabilirsek eğer, dersimizi almış olacak mıyız?
-Onla, bunla yarışmayı bırakıp, sahip olduklarımızın kıymetini bilecek miyiz acaba?
-Bir deniz kenarında, parkta yürümenin güzelliğini, sevdiklerimizle, dostlarımızla birlikte endişesiz, sağlık ve huzur içinde yaşamanın her şeye bedel olduğunu yine unutur muyuz acaba?
*
.