- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kız Babasından Dost Olmaz
Liseyi bitirdiğim sene iki alt sokağımıza bir aile taşınmış. Tabii doğal olarak benim bu durumdan geç haberim oldu. Dolaylı anlatımı bir kenara bırakıp doğrudan anlatmak gerekirse sene 2000. Liseyi bitirmem o yıla tekabül ediyor çünkü. Her neyse, sıradan bir günde çarşıya yaya olarak inerken muhteşem güzellikte bir kızın, camında epeydir ’’kiralık’’ yazısı yazan o evden çıktığını gördüm. Demek ki evi bu güzel kızlar tutmuştu. ’Oleyyy,’ dedim içimden. Sanki kız kollarını açmış bana sarılmak için koşuyormuş gibi bir mutlulukla doldu her yanım. Zaten sarışın kızlar daima mutluluk sebebidirler.
Kız önde ben arkada Esnaf Sarayı’na kadar yürüdük. Sapıkça bir takip değildi ama bu, masumane. Hatta bir ara yeni aldığım Nokia 3310’un melodilerine girip rastgele bir melodiyi dinlediğimi ve aranıyormuşum süsü vererek kızı sollamaya yeltendiğimi hatırlıyorum. Ne gereği varsa! Kabul ediyorum, rezil ötesi bir durum.
Esnaf Sarayı’nın önüne geldiğimde buluşmak için sözleştiğimiz arkadaşımın tam da buluşma vaktinde geldiğini görünce deli oldum. Kız, tepeden akan bir yılan süratinde hızla uzaklaşıp gitti. Biz de iki sap aptal aptal Esnaf Sarayı’nı gezdik. Ne bok varsa artık.
Kaçırdığım fırsat nedeniyle günlerim sinir nöbetleriyle geçiyordu. Bir daha onu hiç göremeyeceğimi düşündükçe şakaklarımı ter basar olmuştu. Sizin olmayan bir şeyi kaybetmek duygusu düpedüz en karmaşık duygu. Tuhaf bir endişe hâli. Gerçekten, çok uzun bir süre göremedim kendisini. ’’Edepli kız kısmısı kırıta kırıta sokaklarda gezmez!’’ der hep babaannem. Onu sokakta göremediğim her gün, ’’Bu kız edep konusunda master yapmış,’’ dedim kendi kendime. Ama makûs talihim dershane kaydımı yaptırırken döndü. Üniversite sınavını ilk yılda kazanamadığım için sokaklarda sürtmeyeyim diye babam ’’Dershaneye gideceksin,’’ deyince, neticede büyük sözü dinlemekten zarar gelmez deyip dershaneye gitmeye karar vermiştim. İstemesem gitmeyecekmişim gibi...
Dershaneye kayıt olmak için evden çıktığımda okumayı sevmediğimden küfürün bini bir paraydı. Dershane kaydımı yaptırmak için dershane görevlisi ile diyalog hâlindeyken o sarışın, muhteşem kız bir huri gibi girdi kapıdan içeri. Küfüre hiç yabancı olmayan dilim bu defa şükre yöneldi. Önce geldiğim için kayıt sırası bende olsa da kızın ismini öğrenmek için centilmenlik yapıp sıramı onlara verdim. Babası teşekkür etti. Ben de puan haneme ilk artıyı yazdırmanın sevinciyle tribünlere üçlü çektirdim içimden. ’Şşşşşşş! Bir, iki, üç... Kırmızıııı Şimşekler, la la la la la la la la laaaaayyyyyy Eeesssskişehiiiirrrrrr....’
Kayıt yapan görevli dershane kayıt formunu doldururken hiç değilse kızın ismini öğrenebilmek adına nefes dahi almadım. Görevli, kızın babasına ’’Kızınızın ismi nedir acaba?’’ dediğinde heyecanım tavan yaptı. Babasından hızlı davranan sarışın güzel muhteşem ses tonuyla ’’Melike,’’ dedi. Kendisi gibi, sesi de çok güzeldi. Büyüleyici bir melodiyi dinler gibi oldum. Farklı bir albenisi vardı sesinin. Boynumda asılı bir pankart varmış hissine kapıldım o an. ’’İtinayla, ayaküstü aşık olunur.’’
Hemen olmasa da gel zaman git zaman arkadaş olduk kızla. Ama ben her fani gibi daha fazlasını istiyordum. İnsanoğlunun elindekilerle yetinememek gibi çok ciddi bir problemi var. Ama bir de bir atasözü var ki; sanki benim mücadelem, çabam için söylenmiş. Durumum için adeta biçilmiş kaftan niteliğinde bir söz... ’’Azimli sıçan duvarı deler.’’
Büyük uğraşlarım sonucunda sevgili olduk Melike’yle. Çok iyi anlaşıyorduk. Sarışın kadınların uysal olmak gibi süper bir huyu var. Aramızdaki her şey iyi olmasının gerektiği ölçüden çok daha fazla iyi ilerliyorken, bir gün dershaneye gidiş yolunda, ben, ’’Baban çok iyi bir adama benziyordu Melike. O neler yapıyor, çalışıyor mu?’’ diye sordum, bok varmış gibi. ’’Benziyordu’’ kelimesini dershaneye kayıt yaptırdıkları gün görmüş olduğum ve bir daha da kendisini hiç görmediğim için edindiğim izlenimden dolayı o şekilde kullanmıştım. Zaten bu kelime değil de Melike’nin ’’Babam, emekli. Evde olmadığı durumlar dışında ya altılı ganyan bayindedir, ya da Halit Baba Restaurant’ta içiyor olur,’’ cümlesi korkunç sonun başlangıcı oldu benim için. Yani, o soruma, hatta ’’benziyordu’’ kelimeme, hatta Melike’nin cevabına ve hatta ve hatta benim Melike’nin babasıyla tanışma fikrim aklımda belirene kadar bir sorun yoktu.
Dershane çıkışı Melike’den öğrendiğim kesin bilgi neticesinde babasının çöreklendiği Halit Baba Restaurant’a gidip iki bira içmek, olursa da bir şekilde babasıyla tanışmak için restaurantın yolunu tuttum. Melike’den gizli, devlet sırrı ciddiyetinde. Tıklım tıklımdı restaurant. Şansıma Şampiyonlar Ligi maçı vardı televizyonda. Galatasaray – AC Milan maçı... Gözlerim o kalabalıkta Melike’nin babasını aradı ve buldu. Şansıma masasında bir kişilik boş yer vardı. ’’Boş mu acaba?’’ sorumdan sonra ’’Kimse oturmadığına göre boş demek ki,’’ cevabını almış olsam da, bozuntuya vermeden çöktüm masaya.
Büyük bir heyecana sahne olan maç 2-2 bitti. Engin futbol bilgim sayesinde de koyu bir maç muhabbetine daldık Ziya amcayla. Bu arada Melike’nin babasının ismi Ziya imiş onu da öğrendim. Ziya amca masadan kalkana kadar kalkmadım ben de. Çünkü aynı güzergâha doğru yürüyeceğimizi biliyordum. Öyle de oldu. Uzun bir yürüyüş neticesinde iyice kaynaştık müstakbel kayınpeder adayımla. At yarışı oynadığı ganyan bayini dahi öğrendim.
Ziya amcanın bana hiç iyi bir örnek olmadığı apaçık ortadaydı ama kaleyi içten fethetmek için başka şansım da yoktu. Onun yüzünden atların orijinlerini bile ezbere bilir hâle geldim. Melike’nin bu durumlardan hiç haberi yok tabii...
Artık Ziya amca ile o kadar iyi anlaşır olmuştum ki Melike’nin, ’’Seni babamla tanıştırmak istiyorum, ne dersin?’’ sorusu hayatımın en anlamlı sorusu olacaktı. Bunu sormak için dershanenin bitmesine bir buçuk ay kalıncaya dek bekledi Melike. Ben de sabrettim. Sonra, soruyu duyar duymaz aceleden, ’’Tamam, bugün mü? Bugün mü tanışıyoruz babanla?’’ diye heyecanlı bir şekilde yanıt verdim. ’’Hayır, yarın tanışıyorsun da senin bu acelenin sebebi ne öğrenebilir miyim?’’ dedi Melike. Sürpriz olmasını istediğimden cevap vermedim.
Büyük bir heyecanla cumartesi günü erkenden kalktım. İzmir’de koşulacak olan altılıya hazırlanıp ’cillop gibi’ de bir kupon yaptım. Ziya amcayı şaşırtmaktı maksadım. Birayı leblebisiz içmediğini, daima Kısa Winston içtiğini bilecek kadar iyi analiz etmiştim onu. Hatta, altılıda ekseriyetle tabela ayağında yattığını bilecek kadar iyi derecede bir analizdi bu.
Beni karşısında görünce şoke olsun istedim. Bir de erkenden kalktığımı, kupon yaptığımı ve kendisini de kuponuma ortak etmek istediğimi söyleyince yüzünün alacağı hâli görmek için sabırsızlanıyordum. Kuşkusuz yüzünde belirecek ifade salt bir mutluluk hâli olacaktı. Düşüncem bu yöndeydi.
Ama ne acıdır ki yine işler istediğim gibi gitmedi. Yakınlarda bir yerlerde soteye gizlenen lanet olası makûs talihim döndü, dolaştı, yine buldu beni. Beni görünce resmen çıldırdı Ziya amca. Onu hiç böyle öfkeli görmemiştim. ’’Bu mu senin bana öve öve bitiremediğin erkek arkadaşın? Bu mu sevgilin, he, bu mu?’’ diye bağırıyordu salonun ortasında. Melike’nin annesi de korktu bağrış çağrıştan. Kadıncağızın yüzü kireç gibi oldu. Ziya amca susar gibi olunca ’’Benim, Ziya amca,’’ diyebildim, ’’beni tanımadın mı?..’’ Soğuk soğuk baktı bir süre. ’’Tanıdım. Bu öfkem de onun için ya zaten!’’ dedi, sonra. Ziya amca şoke olsun isterken asıl şoke olanlar ben ve Melike olmuştuk sanırım. ’’Neler oluyor baba?’’ dedi Melike. ’’Kızım bana erkek arkadaşım diye getirdiğin herif ayyaşın, kumarbazın teki. Bula bula bu adamı mı buldun? Bu adamdan sana sevgili olabilir mi hiç Allah aşkına?’’ dedi Ziya amca, sırf kendisiyle diyalog kurmak için fazla miktarda alkole ve kumara alıştığımı bilmeyerek.
Çok utandım o an. Yerin dibine girdim resmen. Kapıya doğru yönelip evden çıkacakken Melike’nin arkamdan, ’’Dur, gitme!’’ dediğini duyunca duraksar gibi oldum ama Ziya amcanın son cümlesi öldürücü darbeyi vurdu: ’’Bırak şunu kızım. Nereye giderse gitsin. Senden uzak olsun da... Bir daha asla görüşmeyeceksin bu serseriyle!’’
O günden sonra istediği oldu Ziya amcanın. Utancımdan son bir buçuk ay dershaneye gidemedim. Melike arar diye de apar topar telefon numaramı değiştirdim. Gündüzleri de onun sokağından geçmemeye özen gösterince rastlaşmamak çok da zor olmadı.
Melike o sene yine kazanamamış üniversite sınavını. Düğününde, mahalle kadınları aralarında konuşurlarken öğrendim. Bir şey daha öğrendim ki; ok gibi saplandı kalbime. Melike’nin kocasının ganyan bayi varmış. Her zaman ’’Polisten dost olmaz’’ diye söylenen, dillere pelesenk olmuş bir cümle vardır ya, yanılıyorlar kardeşim. Asıl, kız babalarından dost olmaz.
Karaktersiz Ziya amca. Bana kumar oynuyorum bahanesiyle layık görmediği kızını kumar oynatılan yerin sahibine vermiş. Kahretsin ki yine para her olumsuzluğun üzerini örtmüş. Kız babası değil mi, canı cehenneme hepsinin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.