HIÇKIRIK!..
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Pencerenin sundurmasına sıralanmış pembeli, morlu, beyazlı orkidelerin arasından dışarı baktı. Her yer sakindi. Şehrin sakinliği caddeye, evin karşısındaki parka da yansımıştı. Hava geçen haftaların yağmurlu, ayazlı, rüzgarlı halini bırakmış edasındaki gökyüzünden güneş böbürlene böbürlene kendini gösteriyordu. Bahar kendini iyiden iyiye hissettirmişti artık. Her alana yeşillik serpilmiş, ağaçlar uykusundan uyanırken çiçekler açmıştı bile. Günün güzelliğini doya doya yaşamayı içinden geçirdi. ’’Bisikletimi alsam da sahile insem; günün güzelliğini deniz kenarında yaşasam nasıl olur acaba?’’ diye mırıldanırken kendi kendine, Ayşe anası mutfaktan seslendi:
-- Gökbörü kahvaltı hazır oğlum. Haydi gel, diye sofraya çağırırken bir yandan da yemek masasına dost makinasında kızarttığı ekmekleri koyuyordu.
-- Tamam ana, geliyorum, dedi Gökbörü.
Ayşe ana oldukça zayıf ama dinçliğinden bir şey kaybetmemiş seksen dört yaşında Anadolu kadınıydı. Çok çileler çekmesine, sekiz evladını daha bebekken kara toprağa vermesine, erkek kardeşlerinden ikisi ve tek kız kardeşinin genç ölümleri ona çok şeyler kaybettirmişti. Anasının ve babasının ölümleri de eklenince adeta yıkılmıştı. Kısa zaman sonra toparlanarak mücadele azmini yitirmemişti. Direnmişti hayatın acımaz şartlarına karşı. Kayınnasından, eltisiden çektiklerini saymazdı derin acılarına karşılık. Uzun yıllar Lahey’de sade bir hayat sürdürüyordu. Kocası İbrahim, iki oğlu ile kırk yıl önce getirmişti onları. Hayatlarını burada kurmuşlardı. Memlekete dönecek ortamları kalmamıştı. Komşulukları, bahçeleri, camileri, bakkalları kırk yıl yaşadıkları Lahey’in Spoorwijk mahallesindeydi. Dostlukları, arkadaşlıkları, ahiretliklerı bura edinmişlerdi. Memlekete dönüş yapsalar; uyum sağlayamayız endişesi kafalarında bilinmezliklerle doluydu. Sadece tatil zamanı üç- dört aylığına Konya’daki bahçeli evlerine varıyor ve oradan da hiç bir yere gitmiyorlardı. Ayşe ana kocasına ’’ Ben evimden bir yere gitmem! Toprağımın kokusunu çekeceğim. Buralar da benim nasırlı ellerimin emeği var.’’ der, hiç bir yere gitmek istemezdi. Her gün ikindi namazını kıldıktan sonra bahçesindeki koltuğuna oturur, geçmişin acı-tatlı hatıralarını anımsayarak saatlerce dalıp gider; bebekken kaybettiği evlatlarına yanardı, gözyaşı dökerdi. Gurbeti pek ama bazı mecburiyetler onu mahkum etmişti oraya.
Ayşe ana ikinci kez yüksek sesle seslendi oturma odasındaki oğluna:
-- Hadisene oğlum! Kızarttığım ekmekler soğuyacak.
Gökbörü, anasını üzdüğünü sandı. Dışarıya bakışlarını kesip hızlıca mutfağa döndü.
-- Özür dilerim seni beklettiğim için ana. Hava çok güzel ya; dışarıya göz atıyordum. Kahvaltıdan sonra bisikletimi alarak sahile ineyim diyorum. Canım iyice sıkıldı!
-- Tamam oğlum, kahvaltını yap, git! Seninde canın sıkıldı memleketten geldiğin geleli. Deniz havası iyi gelir. Dinlen.
Kahvaltıyı ana oğul birlikte yaptılar. Kocası İbrahim, boş zamanlarını geçirdiği hobi bahçesine giderdi her sabah. Emekliliğin tadını sebze, tere, rokka, çiçek ekerek çıkarıyordu. Büyük hobi bahçesi idaresinde de görevliydi. Lahey belediyesi bahçeyi minik parçacıklara bölerek isteyen mahalle sakinlerine cüzi bir ücret karşılığında senelik kiraya veriyordu. Bahçede ekim yapanlar eğlensinler diye de yıllık onlara sosyal yardımlaşma kapsamında para desteği vererek eğlence, yemek partisi düzenlemelerini de sağlıyordu. Yıl da on bin euronun üzerinde maddi desteği vardı belediyenin. Bahçedeki villa modeli evi elli bin euroya yapmıştı kimseden bir kuruş almadan. Halkın huzuru için her yardımı yapıyordu. Vatan özlemini gidermek için İbrahim ve arkadaşları kendilerinin tahtalardan yaptıkları minik kulübenin içine de kuzine koymuşlardı. Kuzinede her gün çay demleyerek memleket sohbetlerine doyum olmuyordu. Köy hayatını bahçeye kurmuşlardı.
Ana oğul sohbet ede ede kahvaltılarını yaptılar. Gökbörü anasından müsaade isteyerek aşağı indi. Sokakta kilitli bisikletin kilidini açarak binip gitti sahile doğru. Günün güzelliğini iyi değerlendirmek istiyordu ama nedenini bilemediği bir sıkıntı vardı yüreğinde. Memlekette bırakıp geldiği ’’Gözümün nuru’’ dediği sevdasının oradaki yalnızlığı düşündürüyordu onu. Mavi gülüm diye de sevdiği eşine kara sevda ile tutkundu. Çok sevmişti onu. Şartların imkansızlığı onu yanında getirememişti. Geldiği günden beri aklından hiç çıkmıyordu... Geceleri gözlerinden uyku firar etmişti.
Gökbürü, kafasındaki karamsarlıklarla sahile vardı. Bisikletini park ederek deniz feneri yönüne doğru sakin adımlarla ilerliyordu. İlerlerken etrafına bakınıyor, iş gününden olasa gerek pek kimse yoktu sahilde. Kumsal bomboştu. Denizde sörf yapan bir kaç genç vardı. Denizin açıklarında yük gemileri, bir tane de yelkenli yad seyir halindeydi. Okyanus, oldukça sakin. Nazlı nazlı kıyıya vuruyordu dalgaları. Kumsalın uzaklarındaki atlı karınca yazdan kalma suskunluğu ile uykuya dalmıştı sanki. Kafeteryalar, lokantalar, balık kızarması yapan büfe görünümlü yerler müşterilerini bekliyordu. Yaz mevsimi olsa her yer dolup taşardı. Cıvıl cıvıl olurdu dahil. Avrupa’nın her köşesinden turistler akın akın gelirlerdi buraya. Deniz suyu yüzülmeye elverişli olmasa da yine gelirdi insanlar. Mükemmel düzenlenmişti sahil boyunca her şey. Kurhaus dedikleri yer muhteşem tarihi bir mekan. Oteli ve kumarhanesi ile dünyaya ün salmış. Paralarının hesabını bilmeyen zenginlerin uğrak yeri...
Hafiften ’’ Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına’’ marşını ıslıkla çalarak Deniz fenerine vardı Gökbürü. Fenerin etrafına konmuş bankların denize bakan kısmındakine oturdu. Rüzgar deniz tarafından yumuşak, işveli esiyordu. Sert esmeyişi onu da memnun etmişti. Üzerinde çok sevdiği kısa kollu turkuaz renkli gömleğini giymişti günün güzelliğine balarak. Denizi süzüyordu. Etrafında dolanan martılara tebessümler atıyor, ufkuk ile denizin bütünleştiği noktaya takılıp kalıyordu. Duyusallığı yüzüne vurmuştu.
-- Ah be sevgilim! Yanımda olsaydın el ele şu sahili dolaşırdık. Şimdi ben burada öksüzüm sensiz. Ayaklarımızın çıplaklığıyla denize dokunur, kumsalında koşardık, diye mırılanır gibi oldu derinden, derinden.
Günay’ı tanıdığı zaman ki yılları anımsadı uzaklara bakarken. İnce, zarif, ceylan bakışlı, ipek saçlı, gözlerinin kahvesinde demlendiği, dudaklarına kondurduğu tatlı öpücükleri, sarmaş dolaş geçirdiği günleri içlenerek anımsadı. Çok seviyordu onu. Günay’ın her hali ona güven ve sevgi vermişti. Onu sevdiğine, kendine yâr ettiğine Rab’bine şükür ve dualar yollamıştı. Ömürlük bir sevdanın ateşinde her ikisi de harlanmış, dev bir aşk lavı çökmüştü yüreklerine. Delice birbirlerini sevişlerine ne şiirler, hikayeler yazmışlardı. Hiç unutamadığı şey,Günay’ın onu eften püften şeylerden kıskanmasıydı. Bazen aralarındaki tatlı kavgalarında bile aşkı yaşarlardı. Nazlı küsüşler ama sonra zaman hiç uzamadan sarılmalar, koklaşmalar, öpüşmeler...
Gökbörü, nemlenen gözlerini Günay’ın hediye ettiği pembe işlemeli mendille dilerken:
-- Ah ülen felek yaktın beni! Onu da ayrı düşürdün, beni de! Alacağın olsun, dedi denize doğru sesli sesli.
Ceninden gözlüğünü çıkarıp taktı. Ceketinin iç cebine koyduğu karlama defterini aldı. Sayfalarında gezinmeye başladı. Defterin orta sayfasında durdu. Gözlüğünü burun altına kadar indirerek okumaya başladı. Okuduğu, yâri Günay’ın kendisine yazmış olduğu bir şiirdi. Şiirin yarısına geldiğinde iyice bir yutkundu, derinden soluklandı. Duygusallığı zirve yapmıştı Gökbörü’nün. Ne zaman şiirlerini, mektuplarını okusa gözleri, kalbi, gönlü dolup taşardı. Oturduğu banktan kalkarak etrafına şöyle bir bakındı. Kimse yoktu deniz fenerinin etrafında. Var olan bir kaç kişide çekip gitmişlerdi. Patikanın sonuna vardı. Deniz ayaklarının altındaydı adeta.
-- Ey sevgilim, ruhumun nefesi Günay’ım; şiirini mavi denize, Okyanus’a okuyacağım! Duy sesimi! demesinin ardından şiir okumaya başladı.
HASRETİ BİTMİYOR GÖNLÜMÜN
Gözlerimin kanlı denizlerinde
Anılar ağlaşır
Geceler uzayıp gider
Sabahlar hiç olmaz
Ruhum maziye dalar
Dudaklarımda eski bir şarkı
Damarlarımda sen varsın
Aynalarda senin aksin
Gözlerimde hüzün yağmurları
Fırtınalar kopar
İçimin çöllerinde
Sevda şarkıları söyler bir kadın
Uzak bir Sonbahar akşamında
Bir ressam aşkı çizer tuvalinde
Dört mevsim bahar olur
"Bir bahar akşamı rastladım size
Derken şarkılar
Seni anlatır hep
Hasreti bitmiyor gönlümün
NEREDESİN?!..
Günay ...
Şiiri en yüksek ses perdesinden okudu. Okurken bir kaç kez duraksadı, takıldı. Hıçkırıkları düğümlenmişti boğazına. Zor bitirebildi şiiri. Şiiri okuduktan sonra öptü, kokladı, içine çekti. Denize, gökyüzüne gücü yettiğince haykırdı!
-- Duy sesimi hasretinden yandığım Mavi Gülüm. Gör şu garibin bedbin halini!’’ Sesi rüzgara, denizin uğultularına karışıp gitti.
Yorgun, bitkin düşürmüştü onu aşk hasreti. Ayakta salınır gibi oldu. Başı dönmüştü. ’’Denize düşersem ona kavuşamam!’’ korkusu yüreğine bir hançer gibi saplanıp kaldı. Yere çöktü. Öylece yarım saat kadar oturdu beton patika üzerinde. Düşler ve hayalleri peşini bırakmıyordu. Bir an önce yurda dönüp sevdasına kavuşmalıydı. Değilse bu ayrılık ikisine de acı bir ferman verecekti.
Oturduğu beton zeminde buz kesmişti. Denizin dalgası ve rüzgarı sertleşmeye başlamıştı vakit ilerledikçe. Güne kızıllık çökmüştü. Gün batımına çevirdi yüzünü. Güneş, azar azar Okyanus’un derin sularına gömülüyordu Gökbürü’nün gözlerinden yaşlar denize dökülürken...
Zafer Direniş
...
05 Nisan 2020 Pazar 00:40 Lahey - Hollanda
YORUMLAR
Tebrikler, tebrikler, Direniş Hocam
Saygılarımla
Gün güzelliğine selam olsun
direniş
Var olasın
Mutlu akşamlar
Lahey'den selamlar
Tebrikler değerli kalem dostu.Harika bir akıcı ve alıcı hikaye okudum kaleminizden.Sıladan gurbete en deruni selam ve saygılarımla
direniş
Gününüz mutluluklar getirsin
Lahey'den selamlar
Okudum ve huzur verdi dinlenirdi
Akıcılığı anlatımı ayrıca bir lezzet katmış yazniza
elinize emeğinize yüreğinize sağlık devamı da olur inşaallah ✏saygılar,,,
direniş
Günün güzellikler getirsin
İnşallah yeni hikayelerim gelecek
saygılar
Hayran kaldım Gökbörü ve Günay'a... Çok güzel bir deneme. Devamı gelecek mi?
İyi geceler
direniş
Planlama yaparsam devam edebilir.
Ben çok hikaye yazarım ama hepsini yayınlamam.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Huzurlu geceler
Güne gelen bu güzel hikayeyi yeniden kutluyorum. Saygılar Direniş Hocam.
direniş
Öykü ve Roman sevdiğinizi biliyorum desteğinden dolayı
Seninde harika mektupların, anıların var okuduğum.
Tekrar teşekkür ederim.
Sevgi ve selamlarımla uzaklardan
direniş
var olasın
Huzur ve sevgide kalasın :)
gecelerde bir hıçkırık
yine içim kırık kırık
sar sa sar sa hüzünlerimi
uzanan bir el usulca.
Gecenin sessizliğinde bomba bir hikaye. Çok güzeldi Direniş hocam. SAYGILAR.
direniş
Başında biraz düzenleme yaptım.
Aceleyle yazılırsa ve demlenmeden yayınlanırsa :)
Yarın biraz daha düzenlemeden geçiririm. :)
Mutlu pazarlar