- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gözler ve sözler sustu.
Bir kış Şubat akşamıydı. Sami/nin gözlerinde hafif bulutlar, gökyüzünde ise ağır, kara bulutlar dolaşıyordu. Sami ve gökyüzü sanki anlaşmışlardı. Onun gözlerinden her bir damla gözyaşı damladığında gökyüzü de ona eşlik ediyordu. Usul usul yağmur damlaları damlıyor adeta gökyüzü ağlıyor, feryat figan ediyordu.
Sami nin gönül gözü artık kapanmıştı. Hissetme hissi de yok olmuştu. Bomboş, kaygan ve karanlık sokakta kimseye aldırmadan yürüyordu. Ne kendisine çarpan kişilere kızıyor ne de kendisine acayip bir şekilde bakanlara herhangi bir şey diyordu. Eskiden olsa böyle mi davranırdı? Nezaketsizliğe asla tahammül edemezdi. Sokak ortasında aşkını güldürmek için kılıktan kılığa girer, ters ters bakanlara da “Ne bakıyorsunuz?” derdi. Ama şimdi bu Sami o Sami değildi. O yalnızdı. Yanındaki tek yoldaşı, kırık, parçalanmış kalbiydi.
Gözleri kör, dili lal, bacakları tutmaz, kalbi hissetmez olmuştu. Yağmur hiç durmadan yağıyordu. Sami de yağmura inat, aşka inat, sevdigine inat, hayata inat, çılgınca dönüyordu, dönüyordu, dönüyordu…
Sami nin şu an yaşamı pamuk ipliğine bağlıydı. Yaşadıkları, yaşayacaklarını düşündüremeyecek kadar ağırdı. Artık yazları kışa, gül renkli o gül yüzü de ölüme dönmüştü.
Kim için, ne için tekrar hayata dönecekti? Onu yaşama bağlayan en son pamuk ipliği de artık kopmuştu bile. Neydi Sami yi bu hale getiren? Hangi acı, hangi olay bu dev ruhlu adam ruhsuz bir erkeğe dönüştürmüştü?
Dev ruhlu erkeğin yüreğini verdiği “İşte aradığım, işte bu benim dünüm, bu günüm, yarınım olacak kadın.”dediği kişi onun dev kadar büyük, kelebeğin minicik kanadı kadar hassas ruhunu ezip geçmişti. Ne arkasında minik bir mektup, ne onu hatırlatacak bir eşya bırakmıştı. Ne de dudakları arasından dökülen, ayrılışının nedenini anlatan minik bir söz. O an karşısında olsa sevdigi, terk edilişine aldırmadan, ellerini son kez tutacak, boynunu onun güvenilir zannettiği omzuna yaslayacaktı. Ama o yoktu ki. Ne elleri onun ellerine dokunabiliyor ne de gözlerini onun gözlerinde gezdirebiliyordu. Ona en çok dokunan da tek bir söz dahi söylemeden çekip gitmesiydi. Arkasından el sallasa, son bir kez yanağına minicik bir öpücük kondursa, hiç değilse cemalini son bir kez daha görse, kalbinin yerine sevdiğinin cemalini kazıyan, kalbinde kendini değil de her an onu yaşayan, zavallı Sami bu kadar yıkmayacaktı.
“Gidiyorum Canım. Gidiyorum Hayatım… Ben sende sen de bende olduğun sürece ne yollar ne insanlar ayırabilir bizi.”demişti. Günün her anı konuşuyorlardı. Sevdiginin hep ağzından geri dönüş kelimeleri dökülüyordu. Sami nin gönlüne de soğuk sular serpiliyordu. İkisi de yaptıkları her şeyi birbirlerine anlatıyorlardı. Belki yan yanayken bile bu kadar çok anlatmıyorlardı yaşadıkları her şeyi. Sanki bu ayrılık onları birbirlerine daha çok bağlamıştı. Ama iki kör âşık bir acı gerçeğin farkında değillerdi. Zayıf sevgilerde gözden uzak olan gönülden de uzak oluyordu. Yaşamın akıp giden dalgası içinde ister istemez eriyordu, posaya dönüşüyordu aşk. Yalnız her aşk öyle değildi işte. Gönlü, sevdiğinin gönlüne sıkıca bağlanan, onu sevdiği değil de kendi yaşamı görenler, yolları, ayrılıkları tattıkça daha sıkı bağlanıyordu sevdiğine.
Ne yazık ki Sami Sami gibi sevmemişti o kadın. Ama Sami onu ondan öte sevmişti. Aylar birbirini kovaladı. Bir sonbahar akşamı oldu. Artık aramıyordu sevdiği. Telefon sustu, Sami sustu, Sami nin asi ruhu susmadı. Sözler de sustu ama Sami hala bekliyordu. Elinde sevdiğinin resmi vardı. Gözlerini onun gözlerine dikti. Haftalarca bu şekilde konuştu onunla. Ama ümidini hala kesmiyordu. Her sabah telefonla arıyordu ancak sevdiğinin sevgi dolu sesini duyamıyordu. Sözler sustuysa gözler de susmamıştı ya…
Bu minicik teselli Sami ye sadece birkaç gün yetti. Dev ruhlu adam acı gerçeği artık artık yavaş yavaş hissediyordu beyninde.
İki ayrı yaşam bir ayrımda karşılaşmıştı ve sırası gelen her şey sırayla susuyordu. Önce sözler, sonra da gözler sustu. Geriye kalan tek bir şey vardı o da Sami nin gözyaşlarıydı…
O da güneşin kızgınlığından nasibini alarak, kurudu, yok oldu ve böylece son hatıra da silindi...
Günler, haftalar, aylar, yıllar geldi geçti hala bekledi bir haber gelsin sesini duysun diye gelmedi gelmediği sürece Sami eridi eridi yıllar onu yıpratmıştı ve bir sabah ikisinin sevdiği şarkı durmadan çalıyordu ki merak eden sevdiği komşuları sevenleri evine girdiler kapı kapalı kilitli idi çilingirci kapıyı zor bela açmıştı görenler hayretler içerisinde baktılar ki gözyaşları ile Sami gözleri açık ölmüştü.
Sevdiği kadın beklide bilmiyordu ama Sami bu Akçay/ın karlı toprağında huzurlu sevdiğine sevdalı yatıyordu..
Sami Arlan..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.