- 659 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
Basiret
Oysa ne çok şey anlatacaktım kendisine “ben” e dair. Kendisinden başka herkese lazım olan insanın, kendini inşa etmesi hakikatinden bahs ile geçecekti gecemiz. Yoklukla terbiye edildiğimiz bu âlemde yine ve yeni bir terbiyenin kapısı önünde olduğumu hissediyordum. Sevdiklerimiz tercihlerimizi, tercihlerimiz ise bizi oluşturuyordu. Tıpkı atomların molekülleri, moleküllerin nesneleri oluşturduğu gibi, sevgi bizi “biz” yapan şeydi. Sevmekle başlıyordu hayat. Ömür dediğimiz sermayeyi ziyan etmediğimiz her an bizim hayatımız olup kalıyordu ömrümüzün içinde. Severek şekil alıyordu İnsan o zaman neleri sevdiği ne olacağının sinyalleriydi kişinin. İşte “ben” dolayısı ile benlik de bu evre’nin ürünüydü. Bir trenin makas değiştirdiği gibi yön değiştirmemize sebep olan sevgiydi. Sevk O’ndandı, idare bizden. Zira sorumluyduk her bir amelimizden. İdrak ve irade bunun için vardı. Sevdiklerimiz yolumuzun işaret taşları olmak dışında birşeymiydiler, bence hayır. Kimi ya da neyi seversek sevelim, bir sevke mahkûm ediliyor ve Sen kimsin sorusuna cevap arıyorduk hepimiz. Neyi. Niye, neden kapısıydı bu sevk. Amel ve ilim kabre kadardı. Ve bizim amellerimize karşı emellerimiz yarışıyordu sevgi koridorunda. Ve bireyin kim olduğunun cevabı, bu sevkin neticesinde gireceği yoldan elde edeceği sonuçtu. O zaman sevgi adını verdiğimiz duygunun açıklanması gerekmezmiydi. Sevgi. Sevk kökünden türemiş sevk eden anlamı taşıyor olabilirmiydi sizce. Rastladığı duygu sahibini önce düşünmeye ardından fiile sürükleyen yanı olabilirmiydi, tüm canlıları. Sadece canlıya mahsus bir hamliydi sevgi. Bir taş da severmiydi zirvesinde durduğu dağ ya da kıyısına oturduğu bir dereyi.
Ya ağaçlar; Tepeden baktığı ve büyüdükçe uzaklaştığı toprağı seviyor olabilir miydiler? Uzaklaştıkça çiçek açıp meyve veren ve sonra cümle varlığını her yıl yeniden toprağa soyunan ağaçlar kendisini sımsıkı kavrayan toprağı seviyor muydular sizce. Bence hayır. Aşk bağlısını böyle yapar. Sevgide bunu görmek imkânsızdır. Aşk ta “ben” yok sadece “SEN” vardır. Ve bu “sen”ler Hakka vasıl oluncaya kadar devam ederse neticesi vuslat ki; Fenafillâh derecesine taşır kulu. Kul Varlık iddiasından vazgeçerek Onun mahlûkundan bir zerreye tekabül ettiğini kavrar. Dünyadaki varlığını okyanustaki bir su zerresi mesabesinde görüp kevniyat’ın içinde güzel, çirkin, eğri, düz, tatlı, ekşi, acı, aramaktan vazgeçip; Tümüyle hayat kıldığı ömrünü Allaha arz eder. Asla şikâyet ya da memnunluk hissi taşımaz. Kul “O”nundur. Verende alanda “O “dur. Bu makama ermek gayret ve çabanın yanısıra, seyri sülük denilen tasavvufi, tasarrufları ve riyazetlerinin makbul olduğu nadir insanlarda tecelli eder hiçlik makamı diye bilinir.
Diğer “sen “ ise
Cinsiyet, şahıs, menfaat veya eşyada sübut bulur neticesi yalnızca fena olur. Hiçlik kapısını Beka ya açarken fena bunun tam zıddı olan dünyaya açar. Aşk vardır ama vasıta değil bizzat kendisi olarak vardır. Yani burada Amel yok sadece emel vardır.
Tıpkı bir ağacın toprağa bağlandığı gibi, bağlanır âşık bu makamda, sevdiği şey ya da kişiye. Ondan uzaklaşamaz. Her türlü dünya zahmetine seve, seve katlanır. Emellerine ulaşmak için çektiği ıstırabın neticesi olan çiçek. Meyve, dal, yaprak; Güzel çirkin her ne var ise onu terk ederek bağlısı olduğu toprağa dönerler. Yine varlık iddiası yoktur fakat tercihi şikâyetine mani bir hayata, kulluk ile geçer ömrü bu aşığın. Oldukça hazin bir öyküdür bu. Her bahar filizlenir yeniden. Gelin gibi süslenir. Yemyeşil yapraklar açar muhtelif çiçeklerle selamlar hayatı. Fakat giyindiği her şeyi yine toprağa soyunmaktan öteye gidecek bir yeri de yapacak bir şeyi de yoktur. Amallerini, emellerine kurban etmiştir artık. Bin yılda yaşasa toprağa bağlı olur ve sürekli toprağa hizmet eder.
Yani her kazandığı sevdiğine (ki bu sevgi değildir Sevgilidir sevilen) hediye olarak geri döner.Ağacın neticesinin odun olması, bu nevi aşkın neticesini belirlemesi açısından da ibret vericidir. Külleri de yine toprağa tevdi edilir ki Dünya fani yani geçicidir.Topraktan gelen toprağa gitmiştir. . Devamı gelmeyen şeydir fena. Oysa bu gelişin sebebi bu değildir. Eşya da okumayı bilene, bu gerçeği haykırır zaten.
Oysa İnsan Mülk-ü-Bekadan gelmiştir yine oraya döneceğini bilir
Bunları onlara anlatacaktım olmadı. Olmadı. Derken sadece ben beceremedim demek . Muhakkak ki Muhtaç olana ihtiyacını veren O dur. Bunda da bir hikmet aramaktan başka çare yok. Şüphesiz ki Onun hikmetsiz işi yoktur. Bizde’ de o hikmeti kavrayacak gönül ve görecek göz yok zaten.
YORUMLAR
'sevdiklerimiz tercihlerimizi,
tercihlerimiz bizi oluşturur'
bu anlamda hiç birimizin sızlanmaya hakkı yok
tercih etme imkanı sunulduysa yanlış tercihlerin sonucuna katlanmaktan başka çare yok
😊 sıkıntı,
kurunun yanında yaşın da yanması...
sevgiler sayın yazarım.
yeğinadnan
O kadar güzelki gelişleriniz kardeş Utanmasam hiç kitmeyin yazının yanında yatın derdim.:)
Ellerinize sağlık. Anlaşılmış olduğunu bilmek güzel. teşekkür ederim.