bir boş yazı..
;kağıt kaleme dokunamıyorum,ellerim seni çiziveriyor her defasında..
..yetenek nedir biliyor musunuz,ardında bilinmeyene erişilecek ne varsa bir yansımasını hayatta bulabilmek-görebilmektir..heykeltraşın yaptığı heykeller yüzsüzdür hep,kendi hayalini görmek istemez,ister ki herkes kendi istediğini görsün onda,aynı heykelde birisi sevgilisini görürken birisi annesine birisi kardeşine bakar..özlem,sadece insana duyulmaz,aşk da sadece sevgiliye olmaz..sarayda açlıktan ölen farenin hikayesini bilir misiniz..henüz çok genç bir kralın yaşadığı sarayda kralın odasına bir fare dadanmış,kral ne yaptıysa kurtulamamış ondan..en sonunda da saraydaki tüm yiyecek-içecekleri toplattırmış,sonunda fareyi açlıktan öldürmekmiş amacı..evet fare ölmüş ama beraberinde de bir sürü insan ölmüş açlıktan-susuzluktan..kral kurtulmuş fareden..kralın ülke insanını sevdiğinden çok daha fazla seviyormuş fare bogazını,demek ki ölçüsü yok sevdanın,aşkın..bir de ana-oğul hikayesi var..kadının gözlerinden birisi olmadığı için oğlu annesiyle alay eder olmuş,sonraları ise ondan utanmaya,ona yüz çevirmeye başlamış..annesi birşeycik demez sabredermiş..sonra oğlu büyüyünce anasını evden atmış ve ona da açıkça onu istemediğini,kendisini rezil ettiğini söylemiş..günün birinde annesinin ölüm haberi gelir ve vasiyet olarak da bir mektup kalır geri..maktupta ise,oğlunun küçükken bir kaza geçirdiğini,annesinin ise bir gözünü oğluna verdiği yazılıdır..anaların fedakarlıkları bitmez evet ama buradaki önem,sevdanın rengindedir..birisini sevdiniz mi karşılık beklemeniz hata olur..demem o ki,ne kral,ne fare,ne ana ne de oğul,binlercesi var aşkın,yüreğinizin rotasına çizdiğiniz aklınıza-kalbinize-bedeninize uygunsa eğer vazgeçmeyin,yok sadece anlık bir hayatsa sürmek istediğiniz,arzuladığınız;yetmiş milyar yıllık dünyadan yetmiş senede alacağınızı buyrun alın derim ben,oysa misafirlik edebi-hayayı gerektirir..evet,herkesin bir hikayesi olabilir,ancak mesele mecnun olmakta değil,leylayı görebilmekte-bulabilmekte..