- 293 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DAMLA SU
Bir damla su kadar olamayan insana yazıklar olsun. Çevremizde bizden beklentisi olan insanlar vardır. Küçük çok küçük beklentileri olan bir yığın insan. Elimize bir kâğıt bir kalem alıp yazmaya başlasak en yakınımızdan ‘’benden bir beklentin var mı?’’ diye. İlk soruyu sorduğumuzda alacağımız cevap “hayır-yok” şeklinde olacaktır. Bu yüzeysel cevap sizi sakın kandırmasın aynı kişiye, ‘’gerçekten benden bir beklentin yok mu?’’Diye ısrarla sorduğunuzda, gerçekten yok. Ama… Diye başlayıverir ve devam eder liste uzar gider. Mesela yok ama biraz daha güler yüzlü olsan veya yok ama biraz dalgınsın. Galiba geçenlerde beni fark etmedin. Gibi cümleler sıralanır gider. Biz karşımızdakine hayat veren değiliz, biz olsak ta olmasak ta karşımızdaki kendi hayatını yaşamaya devam edecektir. Ancak unutmamız gereken bir şey var ki o da çevremizi yaşattığımız sürece yaşarız. Bir damla su bazen ölmekte olan bir bitkiye hatta bir canlıya hayat kaynağı olabilir. Buradan şunu çıkartmak çok zor olmasa da, gerek bir selam bir gülümseme çevremize hayat verir, bizi yaşatır. Dervişin birine sormuşlar ölüyle diri arasındaki fark nedir diye? “Ölü, içinde yaşar, diri dışında yaşar” demiş. Aynen dervişin dediği gibi dışımızda çevremizde hayatımızı yaşıyoruz. Bu yüzden çevremizi canlı tutmak onun ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmak yaşamanın en doğal halidir. Bazen küçük dağları yaratmış gibi yürüyen insanları görürüz. Çevresinde dolanan bir kalabalığı vardır. Hayatı sadece o kalabalık sananlar. Okyanusta yaşayan bir balık, nasıl ki kara yok sanır. Aynen o insanlarda çevresinden başka bir hayatın olmadığını sanırlar. Ama bir gün bir balıkçının ağına takılıp ta güverteye çıktığında ölümle burun buruna gelir ve şöyle der. “Su! Su! Bir yudum su”.İşte hemen her konuda kendini otorite konumuna koyan insanların, üçüncü şahıslarla ilişkileri de zamanla zayıflar, gün gelir, kibri sayesinde; kalabalıklar içinde yalnızlıklarıyla baş başa kalırlar. İnsan tabiatı gereği şımarmaya meyillidir. Cıvatanın yalama olması, yoğurdun ekşimesi gibi. Bu yüzden bu duruma karşı mekanizmalar geliştirmek gerekir. Kötü gidişata karşı insanı frenleyen bir mekanizma. İnançsal boyutta bakıldığında bu konuda birçok mekanizma var dinimizde. Ölüm gibi. Hesap korkusu, düzenli davranışa giden en önemli yoldur. Bir büyüğümüz; ”dünya hayatını düzene sokmayı arzu ediyorsak; insanımıza öldükten sonra dirilip yaptıklarımızın hesabını vereceğiz inancını mutlaka yerleştirmek zorundayız”.Bu mekanizma başka dine mensup, ateist insanlarda görev görmez. Lakin bu insanlar da ilk musibette firenin yerini öğrenen tiplerdir. Toplumda bu tip insanlara durumlarını sık sık hatırlatmakta fayda vardır.
İnsanlar doğar, yaşar ve ölür. Bu üç aşama insanlığın doğasında vardır. Doğmak bizim elimizde olmadığı gibi ölmekte bizim elimizde değildir. Fakat nasıl yaşayacağımıza dair kararı kendimiz verebiliriz.
O halde şu kısacık yaşamımızda alçak gönüllü olalım. Unutmayalım; tevazu ve edep en büyük hazinedir. Dalları meyve dolu ağaçların dallarını aşağı sarkıtmaları, nasıl meyvenin çokluğu ile alakalıysa, ilmi ve edebi gereği insanın gönlünü aşağıya indirmesi, büyüklerini sayıp saygı göstermesi, küçüklerine sevgi göstermesi, selam vermesi, çevresiyle alakalı olması aynı şeylerdir.
Rabbimiz, bizlere alçak gönüllülüğün sırrına ermeyi nasip eylesin.
Celaleddin ÇINAR
Şair - Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.