- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZOR DOSTUM ZOR
Zorluklar karşısında çaresiz kalmak zordur, hele bu çaresizlik sadece sizde değil tüm dünya insanındaysa daha da bir zordur. Bu zorluklar insanoğlu ile birlikte hep var olmuş ve imtihan dünyamızın imtihanı olarak Allah bilir ama, olmaya da devam edecektir. Kur’an’ı açıp ta okuduğunuzda pek çok kavmin bu zor olan afetleri yaşadığını, bunlarla helak olduğunu öğreniriz. Bu afetler, bir beşer gücü değil de Kadir olan Muktedir olan Allah’ın bir gücü olduğu için bu gücün karşısında ne süper güç olmak kar eder, ne sayıca çok olmak, ne teknolojik üstünlük ne falan ne filan; hiç bir şey bunlara karşı gelip duramaz, ancak aciz kalır, diz çöker, dışarı burnunu bile çıkaramaz. İşte böyle zamanlar zordur, zor.
Peki bizim afetlere yaklaşımımız ne olmalıdır, bunları nasıl doğru anlamalıyız ki Kur’an’ın bizden beklediği öğüdü alalım?
“Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı? Aklı olan veya şuurlu olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır.” (Kaf Suresi, 36-37)
Allah, Kuran’da bu helak olaylarının sonraki insanlara da birer ibret olması gerektiğini bildirir. Örneğin Allah’a isyan eden bir grup Yahudi’ye verilen bir ceza anlatıldıktan sonra, “İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara, Aşağılık maymunlar olun!" demiştik. Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara ’ibret verici bir ceza’, takva sahipleri için de bir öğüt kıldık" denmektedir. (Bakara Suresi, 66)
İnsanoğlunun zulmü, isyanı karşılıksız kalmıyor ve insanoğlu ister kişisel bazda isterse toplu olarak yaptıklarının karşılığını illaki alıyor. Ama bu karşılık bulmaların sebebi bizim yaptıklarımız olduğu halde bir de Allah’ın kulunu sınamak için kulunun bir cürmü olmadığı halde sırf imtihan için verdiği hastalık, musibet ve zorluklar da olabiliyor. Deprem olsun, sel olsun, yaşadığımız salgın hastalıklar veya başka sıkıntılar olsun neden başımıza geliyor acaba?
Bunları nasıl yorumlayacak ve nereye konduracağız?
SAĞLIK FİTNESİ; KORONAVİRÜS
Malum, Çin’den yayılan koronavirüs salgını dünyayı yakıp kavurmaya hızla yayılmaya , artarak can almaya devam ediyor. Koronavirüs bir sağlık fitnesidir ve bu fitne, masumları da yakıyor. Gücüne kudretine güvenen ülkeler bir bir diz çöktü, havlu attı. Nerdeyse pek çok ülke, çaresizliğine yetmezliğine oturup ağlayacak hale geldi. İnsanoğlu bir kere daha acizliğini ve Rabbinin gücünü kudretini görmüş oldu.
Kimi çevreler bunun doğal bir salgın olduğunu söylerken bazı teorisyenler de bunun ulusal devletleri ortadan kaldırmaya ve insanları köleleştirmeye dönük biyolojik bir deneme olarak insan eliyle yapıldığı görüşünde. Ve bu görüş, üzerinde ayrıca durulup değerlendirilmeye değer bir görüştür. Bu görüşe sahip olan ve olmayan herkes de şunu bilsin ki; Allah, mümin kullarını üç beş şeytana ve şeytanlaşmış insanlara teslim etmez, etseydi yeryüzünde insanın nesli kururdu. Allah’ın kudreti bütün çağların, teknolojilerin üstündedir. “Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal suresi- 30)
Ne şekilde olmuş olursa olsun yaşadıklarımız bir varsayım değil hakikatin ta kendisidir. Tıpkı daha önce yaşadıklarımız gibi..
Bütün bu başımıza gelen afetlere isterseniz bir de manevi taraftan bakmaya gayret gösterelim:
Allah diyor ki; “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şûrâ Suresi – 30). İnsanoğlu, en basitinden bir bölgede siyanürle tilki katliamı yapar sonrasında tarlalar fare istilasına uğrar, tilkileri katlederek Allah’ın doğaya koyduğu dengeyi bozmanın bedelini öder. Bu pencereden bakınca, yeryüzünde mazlumlara yapılan zulümlerin isyanların ve günahların çoğalması da az cürüm değildir.
“SİZİ ALLAH’A ŞİKAYET EDECEĞİM”
Müslüman, hem doğaya hem de her çeşit canlıya merhametlidir, onlara zarar vermediği gibi onları korur, ama denge kaybedilirse dengesizlik olur. Bir yerde israf had safhada iken öbür yerde açlıktan ölen insanlar varsa, yine bir tarafta “ o benim kızım” diyerek ifrat derecesinde evlat gibi sahiplenilen ev hayvanlarına ilgi bakım abartılırken öbür tarafta savaşta aç ve sahipsiz bırakılan çocuğun “öyleyse sizi Allah’a şikayet edeceğim” çığlığı duyulmuyorsa bu olanlara ne denilir ki? Peygamberimiz (s.a.v.) dönemindeki sahabe kadın; Havle hatun’un şikayetini duyup ta onun hakkında ayet indiren Allah, bu çocuğun şikayetini duymaz mı? Elbette duyar.
Ya Suriye’de, Filistinde, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve dahi bir çok mazlum coğrafyasında katledilen masum ve mazlum Müslümanların feryadı gökleri delerken kulaklara gelmiyorsa yine bir düşünmeliydik ve biz Yunus (a.s)’ın duasında dediği gibi “Yarabbi biz nefislerimize zulmettik.. diyerek yanlışlarımızdan dönmeliydik.Bu örnekler çoğalır gider. Yalnız her davranış, özüne göre lehte ya da aleyhte karşılık bulur.
Bu olanlar göz önünde olanlardır. Bazı değerlendirmelere baktığımızda, bir görüşe göre;
- İnsanoğlu, günahlarda azıp ileri gitti ve benzer sebeplerden dolayı bu musibetler ve afetler başa geliyor. Bu görüşe göre olanlar; Allah’ın bir gazabı olarak, kullarının ettiklerine karşılık cezalandırılmasıdır.
Bir başka görüşe göre ise ;
- Böyle bir hükmün Allah adına hüküm verme ve Allah adına konuşma olabileceğine dikkat çekerek bu yaklaşımdan uzak durulmasını tavsiye ederek; Allah’ın göklerden kulları üzerine azap gönderen bir azap Rabbi olmadığını tam tersine Rahman ve Rahim sıfatı olan kullarına şefkatli bir Rab olduğunu söyler. İnsanın yaptıklarıyla bir birine zulmettiğini ve yine yaptıklarıyla dünyayı bile yorduğunu sonuçta vurgu olarak sünnetullah çerçevesinde insanın kendi kendine zulmettiğini ifade eder.
ALLAH RAHMAN VE RAHİMDİR, GAZAP RABBİ DEĞİLDİR AMA…
Bu görüşlerin düzeltilecek ve tamamlanacak yerleri var diye düşünüyorum. Şöyle ki;
- Öncelikle Allah katında olan bir bilgi için hiçbir şekilde , “bu olay şunun için olmuştur” denemez. Bunun bilgisini ancak Allah bilir. Biz sadece Allah’ın bize öğrettiği, bildirdiği bilgilerle “Doğrusunu Allah bilir” diyerek tefekkür edebiliriz.
- Bu böyle olduğu gibi yine Allah katında olan bilgi için “ bu olayın sebebi bu değildir, bundan dolayı olmamıştır” da diyemeyiz. Doğrusunu Rabbim bilir, Rabbimin işidir.
- Rabbim elbette azap Rabbi değil, Rahman ve Rahim olandır, affedicidir ama bunun yanında Kahhar olandır da. Nitekim Hicr suresi 49. Ayet mealinde Yüce Allah, “(Ey Resulüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olduğumu haber ver. (Bununla beraber) azabımın da çok acıklı bir azap olduğunu bildir.” Buyurmaktadır.
Yine Kur’an’dan öğrendiğimiz bilgiler ışığında; Allah’a isyan eden, günahlarda haddini aşan pek çok topluluğun çeşitli afetlerle helak olduğunu görüyoruz.
“İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâmet suresi-36) uyarısından da anladığımız kadarıyla insanoğlu başıboş değildir ve yaptıkları da elbette kendisine döner.
TAKTİR O’NUN, KUL O’NUN
Öyleyse bu yaşadıklarımıza bakış açımız ne olmalı?
Mü’min, her anını ve her yaptığını sorgulayandır. Bu yaptıklarımız kendiliğinden olan bir iş asla değildir. Rabbimin izni olmadan hiçbir şey olmaz.
- Allah, dilerse yaptıklarımızdan dolayı bize bir bedel ödetebilir
- veya affediverir
- ya da bir cürmümüz olmasa da imtihan kastiyle bize musibetler yaşatabilir.
Hikmet O’nun, Taktir O’nun, kul O’nun, ne diyelim.
Kur’an bizlerden önceki kavimlerin başına gelenleri düşünüp ibret almamızı emreder. Olanlardan nasıl ibret alınır? Onların akıbetlerinden kendimize nasıl ders çıkartmamız gerekir? Düşüneceğiz elbet.
Allah’ın emirlerine ve yeryüzündeki emirleri olan Sünnetullaha karşı duruşlarımız neler, bunları sorgulayacağız. Salgın afetten dolayı işlerimizin telaşından sıyrıldığımız , dünyanın koşuşturmasına bir mola verdiğimiz şu günlerde hayatımızı sorgulayacağız. İşimizi, ticaretimizi, sosyal ilişkilerimizi, aile sorumluluklarımızı, insanlık için hayırlı bir insan olup olmadığımızı, dünya ve ahirette bedel ödetecek hallerimiz var mı diye kendimize dönüp bakacağız. İslam kardeşliğinin gereklerini yapıyor muyuz diye kendimizi sorgulayacağız. Kendimiz için istediğimiz ya da istemediğimiz hususlarda komşumuzu, arkadaşımızı, tanıdığımız tanımadığımız din kardeşlerimizi kendi yerimize koyabiliyor muyuz diye yürekten yüreğimize soracağız. Ve bunları yaparken zorumuza gitmeyecek.
Vel hasıl yaşantımızla Allah’a yakınlaşıyor muyuz, uzaklaşıyor muyuz diye muhasebemizi yapacağız. Bizler salih bir mümin olma kararlılığında ve gereğini yapma hususunda artık net bir duruş koyacağız. Allah’ın işini de Allah’a bırakıp O’nun adına hüküm verici olmayacağız.
Rabbimizin, şu an içinde bulunduğumuz salgın hastalığından bizleri, dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak şekilde , bundan sonrasında acılar çekmeden, bedeller ödemen kendisine yönelerek çıkmamız için boyun eğip yalvarıp yakaralım ve diyelim ki;
Ya Rabbi Sana atamız Adem (a.s.) yakarışı gibi yakarıyoruz;
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (A’raf Suresi, 23)
Eyüp (a.s.) yakarışıyla yakarıyoruz;
“…Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya Suresi, 83)
Yunus (a.s.) duasıyla dua ediyoruz;
"Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum" (Enbiya Suresi, 87)
Musa (a.s.) dediği gibi diyor ve Sana sığınıyoruz;
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin.” (A’râf Suresi – 155)
Ya Rabbi Sana senin sözünle dua ediyoruz;
“Allah’ım! Bize dünyada iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, güzellik ve nimet ver. Bizi ateş azabından koru.” (Bakara suresi-201)
“Rabbimiz! Beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla.” (İbrahim suresi-41) Amin.
Rabbim hepimizi hayırlısıyla korusun. Allah yardımcımız olsun. Zorlar kolay olsun, şerler hayır olsun, dünyanız ve ahiretiniz afiyet üzere olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.