- 953 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yırtılan Kağıt
Yazım tarihi 30 Mart 2013
Bilinmeyen hikayelerden biri
Mektup yazdım hasretliğe kendimce unutulmuş yılların verdiği azap ile kaybolmadım buradayım diye ayrılışımın on beşinci senesi yağmurlu günün ertesi sabahı bakarken pencereden gelen seslerle irkildim ne var ne oluyor dercesine bakarken buğulu camlar arkasında toplanmış kalabalığın arasında biri yatıyor uzun uzadıya kalmayacak gibi tereddüt ettim indim aşağıya kalabalığı yarıp yerde yatan kimdi diye bakmalıydım kendimce kimdi acaba neden bu haldeydi.
Nereden gelmişti öğrenmeliydim detaylarını çünkü soruyordum kendi kendime bakıyordu kırpmadan gözlerini gökyüzüne yabancı değil ama kimdi içim acıyordu garip bir duygu vardı neydi ama neydi bu duyguyu bana yaşatan anlamadım çekilen üç beş kişiden sonra vardım yanına aman Allah’ım bu gözler mavi derinliklerin okyanusların içi biliyordum hatırlamıştım hiç unutmamıştım ki zaten kendi kendimi kandırıyordum aslında az önceki düşündüğüm kişi bu kadar seneden sonra ve kapı önünde bir anda üşüdüm soğuk terler döküyordum o işte o idi senelerden sonra karşımda ve yerde yatıyor toplandım kaldırdım yerden sersemlemiş aç olduğunu söylemeye çalışıyordu kısık sesle zar zor oturdu sandalye ye
Yemek yemek dediğini hatırlıyorum dakikalar sonra kendine geldi saatler sonra görünce şaşırdı ne işin var burada diye anlattım başından geçen olayları keşke sen görmeseydin diye mırıldandı kısık sesle anlat dedim ne oldu neden bu haldesin başladı anlatmaya senden sonra evlendim hayırsız biri ile unuturum diye keşke unutmasaydım da hep aklımda kalsaydın neden yaptım ki diye hala söyleniyordu evlendikten sonra adam unuttu beni iki yıl sonra çekti gitti bilmiyorum nerelerde şimdi tek başıma kaldım koskoca şehirde bir çocuk ve kayın peder kayın valide yaşlı kişilerdi bırakamadım kendi haline çalışmaya başladım Allah tan ev kira değildi kıt kanat geçiniyorduk güzeldi düzenimiz kayın peder öldü önce sonra kayın valide tek çocukla kaldım kendi başıma seviniyordum hiç değilse başımı sokacak bir yer vardı bir sabah kapı çalınınca anlaşıldı satmış hayırsız koca mirasa düşen evi üzüldüm üç kuruşa vermiş canım iki katlı evi kendi yüzünü görmedim Birde işten çıkardılar o sene ev yok sığınmışız harabe bir yere pencere yok kapısı kırık çatı sağlamdı Allah için neden olsa yaz günü bulacaktım kışa kadar bir yer kendime eş dost bakıyor çocuğa hiç değse o açıkta değil gündüzleri diyordum iş ararken kendime akşamüzeri almaya gittiğimde evladım nerden bulduysa bulmuş bakamıyor diye ilam almış mahkemeden polislerle almış gitmiş çocuğu duyunca kapı önünde yığıldım olmaz olamaz dedim feryat ediyor sokaklarda bağırarak onu arıyordum ama yok bulamadım...
Peşine düştüm bir sene oldu bana şehir söylüyorlar hemen gidiyordum bulmaya yavrumu ne iş kaldı bende nede hal en sonra burayı söylediler çıktım geldim iki gündür işten de çıkardılar bir şey yemedim en son yürüyecek takatim kalmadığını düşünürken dedi hatırlamıyordu gerisini eve çıktık beraber mahvolmuştuk belli idi halinden ben olsam ben bile biçare düşerdim diye düşündüm bir ara uğraştık senelerce boşanması için adam ne hikmetse alınacak bir diyeti varmış gibi bırakmıyordu peşini işten çıkartıyor yemek yememesine bile engel olacak şekilde kovduruyordu her yerden ben bile bulmak sormak istemiştim neden yapıyorsun diye o kadar gaddar olunur muydu bilmiyorum bu acı bu ızdırabı kim çeker diye düşündüm gecelerce bulamadım cevabı iş dönüşü çaldım zili bakan yok kapıya girdim içeri seslendim cevap vermiyordu kendi kendime sordum acaba gelip götürdü mü kocası diye bilmiyordum tanımıyordum ki kim kimin nesidir adam söylenerek geziyordum odaları kapıyı açınca anladım acı gerçeği artık dayanacak gücü kalmamış isyan etmiş belli ki ipin ucunca sallanıyordu cansız bedeni ürperdim neden dedim neden niye yaptın böyle bir şeyi ilişti gözüme masada duran kâğıt parçası örgendim diyordu her şeyi gerisi zaten yırtılmış atılmıştı bakmadığım yer kalmadı gerisi neydi kâğıdın yırtılan gerisi nerede bulamadım yırtılan parçanın gerisi seneler geçti unutulmuştu artık her şey giden gitmiş kalanlar devam ediyordu hayat, oturuyordum güneş batmak üzere nerede ise, kapı çalındı gelen o çocuktu o çocuk annemin notunun geri kalan yırtılan parçasını getirdim sanki kaynar sular döküldü üstümden başım döndü aniden evet dedim evet babası ölmüş üstünde benim adresim varmış birde not annenin yırtılan kâğıdın parçası diye aldım okudum gerisinde yazıyordu senmişsin sebebi rüyamda seni sayıklamışım bir gece ondan bırakmış beni diye yazıyordu bu zaman kadar kimle evlendin diye sormamıştım yüreğim dağlanmasın diye oda söylememişti ya işine gelmedi yâda çekindi Hani vardı ya senin en iyi dostun arkadaşın düşündüm aklıma gelen bir kişi idi oda böyle bir şey yapacaktı haaaaa
Aklıma bile gelmezdi ne kadar doğru dürüst birisiydi her zaman derdi arkadaşım bu evlenip de eşine ızdırap çektirenleri var ya tek tek sopalayacaksın demek insan bu kadar dediğinin arkasında durmayacak kadar olabiliyormuş vay be dedim kendi kendime dünya o kadar kalleş ki neler yaptırıyor insana
İsmail Esiner
Düşüncesizliklerde yaşadık biz senelerce
Aklımız ermediği kavramlarda yol aldık
Bilinmeyen denklemlerle savaştık
Kalbimizin verdiği doğrultuda
Sevgiye koştuk her zaman
Unutmadık unutamadık
Aşk ve sevgiye koşan yolu
Bilinmezleri yaşadık bilmediğimiz
Görmediğimiz mekânlarda
Yeri geldi coştuk yeri geldi ağladık
Ama yıkılmadık hep ayaktaydık
Savaştık senelerce kendimizle bile
Düşündük geceler boyu
Neden ve neden böyle diye
Kahır ettik olmaz olsun dedik
Doğruyu yanlış biz seçtik
Bilinmezliklerin ve olmazlıkların
Ortasında biz
Kader denen yolu
Acıların içinde anlamsızlık doğru mu?
İsmail Esiner