- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İMKANSIZ AŞK...
Kazanmak ya da kaybetmek... İki kelime ama anlamı yük üzerimizde. Yük diyorum çünkü insan kazandığı zaman kıskanan olur. Velhasıl bela geliyorum demez. Eğer kaybedersek de o duygu altında ezilerek kendi benliğimizden koparız belki de... Ve biri gelir bizi o kuyudan çıkarır sonra mı sonra da öylece bırakıp gider.
Başrol bendim ve prens kralın oğluydu. Kralın oğlu olduğu için çok ünlüydü ama ünlü olması kendini kurtarmaya yetmedi. İmkansızlık her ikisini de yakıp kül edecekti anlamadan.
Zaman zaman hatalarımı düşünüyorum dedi Açelya. Kanayan yaralarıma iyi gelecektin belki de. Sustu, tabi şaşırdı prens. Açelya ona tüm benliğiyle kalbine yenik düştüğünü anlatınca korktu prens.
- İmkansız aşk bu olamaz, olamaz dedi Açelya’ya.
Açelya sustu, üzülmüştü ama ben senin her halini kabullenirim acıtmazsın canımı, alışkınım dedi. Açelya zorlu yollardan geçmiş, üvey annesinin yaptıklarına sabretmiş ve sonunda kanayan yaralarının ilacını bulmuştu. Açelya artık derin düşüncelerle dolu, üzgün, mutsuz biri olmuştu. Eski o neşeli, mutlu hali gitmiş yerine bambaşka birisi gelmişti.
Kızın babası bir gün hastalanır, ölüm döşeğinde ölümü beklemektedir. Ve en korktuğu şey ilk göz ağrısı kızının yanlış insanlarla karşılaşıp mutsuz olmasıdır. Onu emanet edebileceği kimse de yoktur velâkin arkadaşı, can dostum dediği bir ülkenin kralı vardır. Onunla sohbete gider bir gün.
Ve der ki;
- ’’Ben çok hastayım, ölmek üzereyim, kızımı (prensesimi) sana emanet ediyorum. Emanet edebileceğim, güvenebileceğim kimsem yok senden başka...
Kral arkadaşı, can dostuna ’’peki’’ der ben ölene kadar sahip çıkacağım kızına.’’
Kızın babası kralın can dostu birkaç gün sonra ölür. Kızı, prensesi tek başına ortada kalır. Kral arkadaşı kızı yanına alır. Prensle de böyle tanışırlar. Kızı çok sever prens. Bir gün kızı mutsuz, üzgün bir şekilde dalgın dalgın düşünürken bulur. Gider yanına ve der ki;
-Üzülme lütfen! Seni böyle üzgün görmeye alışkın değilim ki ben. Yanındayım senin ve mutlu olman için elimden geleni yapmaya hazırım tabi sende istersen demiş prens.
Ve çok şaşırmış Açelya. O sırada birden kar yağmaya başlamış. O ülkeye kar ilk kez yağıyormuş. Ülkelerine beyaz toz bulutları yağdığını gören halk tabi korkmuş.
İlk kez kar yağdığını gören padişah;
- ’’Ülkemize yağan bu beyaz toz bulutları kıyamet alametidir. Hiç kimse iznim olmadan evden çıkmasın araştırma yapmalıyım demiş ve dervişleriyle diğer ülkelere mektup göndermiş. Cevapta şöyle yazıyormuş:
- ’’Padişahım padişahım onlar toz bulutu değil kardır. Sevinin, hatta çıkıp dışarıya oynayın. Kar mikrop öldürücü aynı zamanda da mutluluk vericidir’’ demiş.
Padişah bu ya inanamamış fakat bakmış ki kız dışarıda karla dans ediyor resmen. Öyle güzel oynuyormuş ki padişahı bile özendirmiş. Padişah da katılmış arasına. Daha sonra bunları gören prens oğlu da katılmış. Güzel bir gün geçirmişler. Bir gün prens babasına sormuş;
-’’Padişahım, babacığım beni bu ay yüzlü kızla evlendirir misin? Hem senin de bir kızın olur? ’’demiş.
Padişah bu ya diretiyormuş olmaz diye. Fakat bir gün yola revan olmuş gidiyormuş. Kızı, babasının mezarı başında ağlayarak dua ettiğini görmüş ve çok etkilenmiş. Saraya varır varmaz oğlunu yanına çağırmış ve cevabını bildireceğini söylemiş. Oğlu gelmiş yanına. Padişah ’’ olur demiş lâkin bir şartla kabul ederim. Kabul edersen neden olmasın’’ demiş.
Aradan uzun bir zaman sonra kız yine her zamanki gibi babasının mezarına giderken yolda adı sanı hiç duyulmamış bir büyücü yaveriyle karşılaşmış ve aralarında şu konuşma geçmiş:
-Yaver: Merhaba!
-Kız: Merhaba, sen kimsin?
-Yaver: Ben büyücü Seyyah Hanım’ın yaveriyim. Esas sen kimsin?
-Kız: Ben babası yakın zamanda vefat etmiş, babasının arkadaşı olan bir kralın evinde kalan bir kızım .
- Yaver: Gördüğümden ve hissettiklerimden yola çıkarak söylemeliyim ki sen çok mutsuz olmalısın. Öyle değil mi?
-Kız: Evet çok mutsuzum. Çünkü bir sevdiğim var ve yollarımız ayrı olduğu için kavuşmamız imkansız. Ayrı ülkelerin insanıyız. Çok mu belli ediyorum ki mutsuzluğumu?
-Yaver: ’’Bilmiyorum ’’dedi yaver. Yüzünden, sesinden bakışından anlaşılıyor. Bende fikir yürüttüm der. Fakat hislerim öyle güçlü ki etrafa yaydığın negatiflikler beni sana doğru çekiyor. Anlamıyorum çok garipsin der.
Evet kendi halimde biriyim. Kimsenin işine karışmam. Kralın oğluna aşık oldum ve bu yüzden acı çekiyorum der. ’’Dur bakalım’’ der yaver senin için yapabileceğim bir şey olmalı. Sana kanım ısındı. Çok tatlı bir kızsın. Büyülü ırmaklardan akan billur su gibisin. Beni de büyüledin bak.
Yaverin sözleri karşısında kız çok şaşırdı. Devam etti yaver konuşmasına:
- Eğer istersen seni falcı Seyyah Ablamla tanıştırabilirim. O da seni çok sever, onu dinleyen birçok kişi mutludur şimdi. Peki der kız ve oradan iki yöne ayrılırlar. Birkaç gün sonra kız yaverle buluşur gizli bir yerde ve yola koyulurlar. Vardıklarında bir kulübeden içeri girmişler. Yaveri anlatmış durumu ve olanları önce. Falcı da peki demiş ve yaverine bir kahve yapmasını söylemiş. Yaveri oradaki hizmetkara emretmiş. O da yapmış getirip koymuş önlerine. Sonra herkese demiş ki falcı . Burada kimse kalmasın yalnız o ve ben olmalıyım. Şimdi dışarı çıkın lütfen demiş. ve kovmuş. Kız kahvesini içmiş içmesine de aklında da bir sürü soru varmış. Falcı kadın sanki anlamış gibi sen kahveni içe dur hepsini cevaplandıracağım birazdan demez mi? Kız şimdi acayip merak etmiş. Sanki aklındaki okumuş birden.
Kız kahvesini bitirmiş ve sorulara gelmişler.
Başlamış sormaya kız:
- Senin adın neden falcı Seyyah?
-Benim adım çok gezdiğim ve gezdiğim yerlerde çok konakladığım içindir.
-Peki senin her dediğin çıkar mı?
- Orası senin ne kadar istediğine bağlı, eğer gönülden istersen neden olmasın.
Böyle derken akşam olmuş ve dönüş vakti gelmiş. Yaveriyle beraber yola revan olunmuş. Kız saraya vardığında teşekkür etmiş ve ayrılmışlar oradan. Kral da oğlunu okuması için ülkelerden birine göndermiş. Fakat bizim kızda çok özlüyormuş. Günlerden bir gün prens haber vermeden aniden saraya gelmiş ve bizim kızla karşılaşmışlar. Kız başını eğmiş. Fakat prens tutmuş kaldırmış başını yerden ve demiş ki;
-Sen benden utanmamalısın ben kimim ki demiş. Kız tutamamış kendisini ve kaybetme korkusuyla söyleyivermiş sen benim sevdiğimsin diye. Prens anlamış kızın gözlerindeki sevgiyi ve şöyle demiş:
- Ben senin sevgine layık değilim sen çok saf ve temiz bir kızsın. Ben ise kralın oğluyum. Senin gibi bir kızla gönül eğlendirerek seni üzemem demiş ve okumaya ülkesine geri dönmüş.
Kız çok üzülmüş bu duruma. Aradan aylar geçmiş ve harekete geçmeye karar vermiş kız. Ama nasıl ve ne yapmalıymış ilk kez başına geldiği için bilmiyormuş tabi. En son ona mektup yazarak son bir defa şansını denemek istemiş. Son kez de olsa denemeliymiş. Susmuş ve usulca kalbinden dökülen cümleleri sırayla yazmış satırlara. İki damla da ıslatmış kağıdı. Ama tekrar yazmak zormuş. Öylece bir zarfa koyarak yaverine vermiş. Ve demiş ki:
Bu benim için çok önemli. ’’Kalbimden dökülen cümlelerin dalga dalga kıyılara vuruşu misali yazdım. Kaybolmasını düşünemem. Lütfen sağa salim ulaştırın bu kağıdı ona’’ demiş.Yaveri hemen göndermiş üzerindeki adresine. Lakin gitmesi uzun sürebilirmiş. Olsun kız beklemiş sabırla.
Ve bir gün bir kağıt ulaşmış eline prensten. Kağıtta bu aşkın imkansız olduğu, prensin onu çok sevdiği için yaverine kendini öldürttüğü yazıyormuş. Kız da mektubu okuyunca bu aşkın imkansız olduğunu anlayıp canına kıymış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.