- 1621 Okunma
- 22 Yorum
- 8 Beğeni
ÇIĞ GİBİ...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Okula gitmek için evden çıktığım o sabah hayatımın ters yüz olacağını bana söyleselerdi, inanmazdım.
…………………………………………..
Bir evin bir kızıyım ve üzerimde dünya duruyor sanki. Annemle babam istediklerimi yerine getirmek için gözümün içine bakarlar.
Gençlik dergileri alıyorum, popüler sanatçıları izlemeye çalışıyorum. Onların yerine koyuyorum hayalimde kendimi, mutlu oluyorum. Göze çarpan bir güzelliğim olduğunu söylüyorlar, ben de bunun için çaba gösteriyorum doğrusu…
Simsiyah ve uzun saçlarımı her akşam lüle olacak şekilde sarıyorum. Yıllardır böyle olduğu için bunu benim saçımın doğal hali zannedenler bile var!..
Büyük bir işletmede üst düzeyde bir görevi var babamın. Annem de ilin köklü bir ailesinden geliyor, gerçek bir hanımefendi. Onların çocukları olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sevgi – saygı – ilgi sarmalıyla kurulmuş çok mutlu bir ailem var. Çok şanslıyım.
Apartmanımızın çıkışı, askeri bir alanın tel örgüsüne bakıyor. Sadece malzeme deposu olarak kullanılan bir yermiş. Köşelerde de nöbetçi kulübeleri var. Bazı sabahlar gördüğüm bir asker, bana çok dikkatli bakıyor. Beğenir gibi, gülümser gibi… Benim de çok hoşuma gidiyor doğrusu.
Evden çıktığım her sabah, kulübenin olduğu yere bakıyorum artık, o var mı diye. Sadece bakışıyoruz ve birbirimize gülümsüyoruz.. o kadar!.. Çok yakışıklı!.. İri yarı, esmer ve yeşil gözlü…
Artık gençlik dergilerine bakarken kurduğum hayallerde o da var. Hiç tanımıyorum ama sanki kendime çok yakın hissediyorum.
O sabah evden çıkarken yine göz göze geldik, gülümsedik. Ben otobüse yetişmek için aceleyle durağa giderken arkamdan “Şşşşt, güzel kııız!” diye bir ses duydum. Döndüm. Kalbim duracak zannettim.
Tel örgülere parmaklarını sokmuş, beni bekliyordu. Şartlanmış gibi gittim.
- Güzel kız, adını bile bilmiyorum ama seni çok beğeniyorum.
Ne diyeceğimi bilemeden başımı önüme eğdim, hafifçe salladım ve sadece gülümsedim. “Ben de” bile diyemedim.
- Bugün benim son günüm. Nöbetten sonra askerliğim bitiyor, memleketime gidiyorum!..
Başımdan aşağıya kaynar su dökülmüş gibi oldu, inanmayan gözlerle ona bakıyordum.
- Ben ağa çocuğuyum, memlekette işimiz büyük. Gidersem bir daha gelemem. Benimle gelir misin?
Önemli kararlar böyle kısacık anlarda mı verilir acaba, hiç bilmiyorum. Panikledim. Onu bir daha göremeyeceğimi düşündüğümde içimde bir acı hissettim.
Başımı kaldırdığımda nemlenmiş gözleriyle ve benzer acıyı yaşıyormuş gibi bana baktığını gördüm. Gözleriyle seviyordu sanki beni. O anda bana o kadar yakındı ki… Hiçbir yabancılık hissetmeden:
- Evet… dedim, belli belirsiz çıkan sesimle…
……………………………………………
Aygül, devamsızlık yapan bir öğrenci değildi, üstelik o gün çok önemli sınavları da vardı ama okula gelmedi. Öğretmenleri ve arkadaşları onun sorumluluk duygusunu bildikleri için rahatsız olduğunu düşündüler. Lise son sınıf öğrencisiydi, süper lisede okuyordu ve başarıda ilk üçün içinde yeri değişiyordu.
Çok aktif, çok yönlü bir öğrenciydi. Okulun etkinliklerinde piyano çalar, okulun orkestrasında solistlik yapar, bale eğitimi aldığı için dans gösterilerine katılırdı. Başarılı bir öğrencilikle beraber sosyal yönünü beraber götürebiliyordu.
Akşam üzeri idarecilerden birine evindeyken annesinden telefon geldi:
- Aygül, henüz gelmedi, okulda bir çalışması mı var?
İdareci bir an afalladı ama saklayamadı:
- Aygül bugün okula hiç gelmedi, biz de onun rahatsızlandığını zannettik, dedi.
……………………………………………
Aylarca kimse Aygül’ün nerede olduğunu bilemedi. Tüm okul, onu konuşuyordu ama kimse tahmin yürütemiyordu. Hiçbir yakınıyla ve arkadaşıyla bu ‘gizli sevdasını’ paylaşmamıştı, kimse sırrın bilmiyordu.
Ailesi çıldırmış gibi tanıdığını düşündükleri herkese onu soruyor, bir ipucu yakalamaya çalışıyorlardı. Sadece bir komşu teyze o sabah onun tel örgüden bir askerle konuştuğunu görmüştü.
Askeriyenin yetkililerine gidip durumu anlattılar, askerlerin fotoğraflarından o saatte nöbetçi olan genci tespit ettiler. Evraklarda ilkokul mezunu ve evli olduğu yazıyordu!..
……………………………………………
O gün delikanlının peşine takılıp uzak coğrafyalardaki memleketine gitmişlerdi. Ağaçlar seyrelmiş, toprak damlı basık evler çoğalmıştı. Sıvasız bir eve yöneldiklerinde onları ‘baba’ diye koşuşan küçük çocuklar ve lehçek örtülü utangaç, genç kadınlar karşılamıştı.
Sevdiği delikanlı evliydi. Hem de kumalı!..
Mıhlanmış gibi kaldı olduğu yerde… Şaşkın gözlerle bakıyor, gördüklerini anlamaya çalışıyordu.
Şeyhmus, çok doğal bir ifadeyle dönmüş ve çocuklarına onu tanıtmıştı. “ Cici anneniz!..” Kadınlar, orada yokmuş gibi davranıyor, onlara doğru bakmıyor, onlarla konuşmuyordu bile. Genç kız, bir an geleceğini gördü ve içi acıdı.
Delikanlı elinden tuttu ve kapının kirişine çarpmamak için eğilerek basık tavanlı, loş odalı eve girdiler. İçerde ağır bir yağ ve ekşi ter kokusunun sindiği yerlerdeki büyük minderler ve duvara dayalı sedir yastıkları vardı sadece.
Yeri belli olan adam, başköşeye geçerek bağdaş kurdu ve elini yere vurarak geç kızı yanına çağırdı. İnanamayan gözlerle hâlâ ona bakan kız, Şeyhmus’un gözlerinde anlamını çözemediği bir gurur ve zafer ışıltısı gördü. Hata yaptığını o an anladı!..
Evdeki kadınlar onların konuştuklarını anlamıyorlardı, çocukları da dışarı göndermişti babası. Aygül, yaşadığı hayal kırıklığını dile getirip pişmanlık duygusuyla gitmek istediğini söyledi. Galiba sesini de biraz yükseltti!
O güne kadar kendisini bakışıyla seven gözlerde bir anda şimşek çaktığını gördü. Yerinden doğrulan adam, kolundan tutup onu hızla yanına çekti ve:
- Otur, oturduğun yerde. Erinin yanından gitmek ne demek!.. dedi.
Aygül, sessizce oturdu ve ağlamaya başladı. Yolculuk sırasında aradaki farkları görmüştü ama sanki basireti bağlanmıştı. Anlaşılan şimdi artık çok geçti!..
…………………………………………..
Altı ay sonra annesinin telefonu çaldığında ağlayan bir sesle konuşan Aygül vardı hattın öbür ucunda. Annesinden özür diliyordu. Kendisini affetmelerini istiyordu.
Annesi donup kalmış, gözünden sakınarak büyüttüğü evladının yaşadıklarını dinlerken duyduklarına inanamayan bir beden diliyle ‘yok, olmaz!...’ der gibi arada bir başını sallıyordu. Evhamlı bir anne bile bu kadar olumsuzluğu üst üste kurgulayamazdı ama gerçekti!... Dünyalar güzeli kızı ülkenin bir ucunda, yokluk içinde, sefil bir yaşamı yeni bir dil ve yaşam şekli öğrenerek götürmeye çalışıyordu!
Bu, ne büyük bir sınavdı!..
Aygül, asıl haberi sona bırakmıştı. Şeyhmus, gündelik inşaatlarda yevmiyeyle çalışan biriydi ve üstelik doğacak çocuğunun babasıydı. Aygül altı aylık hamileydi!..
- Affedin bizi anne n’olur!.. oraya gelelim!.. diyordu.
Aile, her haliyle kabul etti Aygül’ü. Apartmandaki dairelerini satıp iki katlı, bahçeli bir ev aldılar. Üst katı onlara dayayıp döşediler. Şeyhmus, Aygül’ü elinden tuttuğu gibi zafer kazanmış komutan edasıyla geldi, eve yerleşti. Tüm ihtiyaçları baba karşılıyordu, damat – tabiri caizse – oturduğu yerden bile kalkmıyordu. . Özel hastanede doğum da yaptırdılar.
Bebeğin kimliğine anne adı olarak büyük kumanın adı yazıldı, resmi nikah ondaydı çünkü. Üstelik bu yıl doğan üçüncü kardeşti aynı annenin üzerine kaydedilen!.. O coğrafyada yaşayanların kaderiydi bu.
……………………………………………
Aygül, o sabah böyle bir karar vermeseydi, birkaç ay sonra liseden mezun olacak ve o yüksek başarısıyla muhtemelen ülkenin en bilinen üniversitelerinden birinde iyi bir bölümde okuyup önemli bir meslek sahibi olacaktı. Birçok yönden uygunluğu olan bir evlilik yapacak, yine muhtemelen çok sevecen bir eş ve anne olacaktı…
Bir genç kızda her şey bu kadar çok olur mu?... Aygül’de hepsi çoktu, imrenilecek bir genç kızdı!..
Aygül, zirvede oluşmuş bir kartopu gibiydi. Bir sarsıntıyla orada yaşadığı günler bitmiş, önüne kattığını sürükleyen çığ gibi hızla aşağıya sürüklenirken bulmuştu sanki kendini.
Böyle bir kararı nasıl ve neden vermişti?... Hiçbir cevabı yoktu!..
…………………………………………..
Üzerinden tam yirmi iki yıl geçti… Şimdi mi?...
Sizce?....
27.03.2020 Serap IRKÖRÜCÜ
NOT : Anı / Öykümü Günün Yazısı olarak taltif eden Seçici Kurul üyelerine, paylaşımımı okuyan, yorum yaparak değerlendiren sayfa arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle... Saygılarımla.
YORUMLAR
yorumları okuyunca gerçek olduğunu öğrendim. Ve üzüldüm. O coğrafyada yedi yıl farklı tarihlerde o tel örgünün diğer tarafında _içinde, görev yaptım.
Aklıma Çağan Irmak’ın kült filmi Mustafa hakkında her şey filmi geldi. Konu öykünüzdekinden çok farklı olsa da özne aynıydı, insan ruhunun derinliğinin bilinmezliği. Sizler olaylar üzerine o kadar kafa yormuşsunuz. Yorum bırakanlar aile dahil bir çok sosyal sebebi haklı gerekçelerle sorgulamış.
Ne kadar sorgularsak sorgulayalım ruhun derinliklerindeki denklemleri hiç birimiz çözemeyiz ve o denklemin sonucu bazen böyle aşımların atılmasına neden oluyor nedensizce.
Akıcı anlatım. Net gözlemler. Örgü.
Tebriklerimle yazar/yazar
Serap IRKÖRÜCÜ
İzlemiştim o filmi... Sanatsal abartılar olsa da içinde, inanın aktarılmamış gerçekler daha çoktur!..
İnsanoğlu başlı başına bir muamma!.. Bilim, bu konuda sadece bazı kanılarını dillendirme ve bunları sayısal/deneysel sonuçlarla inandırıcılığına ikna etme savaşında.
Belki de 'karma'ya karşı çıkmak mümkün değil
Kim bilir?
Saygılarımla...
( Hiç yapmadığım şey ama bu ara, yetişmesi gereken çalışmalarımdan dolayı çok sık giremedim. gecikme için özür dilerim.)
Yıllar önce buna benzer bir olay tv de cok gündemdeydi.bilgisayar bölüm öğrencisi bir kız doğulu evli bir adamı sevmis kaçmıştı..ailesi ne kadar ugrastıysa kız geri gelmemisti..
O kadar güzel yazmışsınız ki okumaya doyamadım gercek olmasına da bir o kadar üzüldüm..
Güne gelen çok güzel bir yazı
Tebrik ederim sayın hocam
Selamlar efendim.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bunlar ne yazık ki canım ülkemin acı gerçekleri... Korkarım bir yerlerde hâlâ yaşanıyordur!... :(
Samimi değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim...
Sevgilerimle...
Hayat dersi!...
Öyle güzel kaleme almışsın ki, hayranlıkla okudum.
İçten tebriklerimle sevgili arkadaşım, hep var ol e mi
Serap IRKÖRÜCÜ
Beğenilerin için çok teşekkür ederim Sevgili Arkadaşım!... Değerlendirmelerin benim için çok öenmli...
Sevgilerimle...
Aygül körü körüne bir aşkın kurbanı oldu
Peki ya nice aygüller şimdi şimdi manken dıye sanatçı dıye hayatları kararıyor
Otellerde pazarlanan aygüller
Hiç hiç uğruna topraga düşen ler
Tacizler tecavüzler
Ve bunlar şimdi diplomaların çoğaldığı bir dönemde yaşanıyor
Kaleme aldığınız yazı bir gerek ama yüzde 1 lik
Verilen msj genel anlamlı
Serap IRKÖRÜCÜ
Toplumun gelişmişliği diplomanın önüne geçer... Ülkemizin son kırı yılındaki başaşağı gidişinin vedeli ödedi bu çocuklar.
Küçükleri suçlamak, büyüklerin kendilerini eleştiremediği, hatalarını göremediği süreçlerin tablolarıdır.
Bu, geleceği - gençliği - çocukları kaybetmek demektir. Yapmayalım!...
Tabii bu arad bu suçlari işleyenlere verilen cezaları ve yaptırımları da gözden geçirmekte yarar var.
Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Bence örnek alması gereken sizsiniz.
Ne o öyle yazdıklarınız?
Yazık çok yazık.
Sze acıyorum.
Ama sizi affediyorum
NEFRETİNİZİ VE SİZİ BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM.
Serap IRKÖRÜCÜ
Gecikmenin özrüyle çok teşekkür ederim Gülüm Hanım...
( Uzaktan eğitim nedeniyle evden çalışmalarımız en az okul kadar yoğun... Hepimiz için ilk çünkü... :))....... )
Sevgilerimle...
Gülüm Çamlısoy
Varlığınız ve kaleminiz ve dostluğunuz daim olsun.
Sevgilerimle
Hikaye, gerçek bir yaşam öyküsünden vucuda gelmiş. Bu çok belli. Çok gerçekçi. Anlatımdaki akıcılık, kullanılan dilin sadeliğiyle anlaşılır olması, kaleminizin meziyeti. Hikayenin kronolojik geçişleri yerli yerinde. Okuru sürükleyen bir merak hissi var. Sonuç bölümünde iki soru hikayeye nokta koymazken, okuru düşünmeye sevk ediyor.
Emeğinize ve aklınıza sağlık. Selam ve saygıyla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Profesyonelce yapılan değerlendirmeden payıma düşeni aldım!...
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Ali Bey.
Saygılarımla.
Çok üzücü bir durum. Dilerim kimsenin başına gelmesin böylesi can acıtan hayatlar...
Yaşanmışlığı her zaman yaşatıyorsunuz yazılarınızda çok başarılı bir şekilde. Bu da okuru hikayenin içine çekiyor...
Tebrik ederim Serap Hocam sizi günde görmek güzel..
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Güzel bir dilek Neslihan Hanım... Katılmamak mümkün mü?
Güzel sözleriniz ve kutlamanız için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Serap hanım gerçekten çok güzel bir anlatımla zaman zaman Anadolunun bir çok yerinde olan bir dramı dile getirmişsiniz ben Kıbrıs'ta askerlik yaptım yakinimizda bir köy vardı teyzeler askeri bölgede zeytin topluyordu normalde yasakti ben izin verdim ve yanına gittim teyzecim dedim biz sizin için burdayiz neden bizi sevmiyosunuz dedim (gerçekten askerleri sevmiyorlardi) evladım dedi siz adaya geldiğinizde biz sizi evlerimize dahi goturuyorduk ama bizim kızları evlenecegiz deyip hamile bırakıp gittiler teyze dedim bazı kendini bilmezler böyle şeyler yaptı diye tüm askerler bir olabilirmi biz buraya sizin için gerekirse ölmeye geldik desemde teyzeyi ikna edemedim belkide oda öyle bir şey yaşamıştı yazınızı okurken bu diyalog aklıma geldi bazı yanlış insanlar bazı doğru insanların canını geleceklerini calabiliyorlar saygilarimla
Serap IRKÖRÜCÜ
Hayattaki sorulat testlere benzemiyor, hayat çok acımasız... Orada bir yanlış kaç doğruyu birden götürüyor, bilmiyoruz.
Verdiğiniz örnekte de bunların izleri kalmış gibi... sonra bunları silmek de çok zor. Bak ki o izler bir kere kazınmasın!...
Örnekle katılımınız ve değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Öğretici yaşam öyküsü. Kısacık anda alınan karar. Ama bu karara iten bir perde arkası var gibi. Yaşın getirdiği duyumsal bir boyut olabilse de, başarılı bir öğrencinin eğitiminin en önemli aşamasında "yüreğinin seline kapılma" kurguda olmalı. Gerçek yaşamda bu kızımız için yakışmadı. Ailede bir eksik var dedirtiyor. En azından sevgi selinde boğulmuş gibi. Sevginin ne olduğunu bilen sevdiklerine zarar verebilir mi? ...?.... Türkçe, edebiyat derslerinde her öğrencinin düşünce belirterek, ya da sonucunu tamamlatma gibi ele alınacak anlatı.Benzeri metinlerle eğitim yapılan toplumlarda benzer olayları aileler, çocuklar yaşamaz diye düşünüyorum. Yeni üretimler beklentisiyle.....
Serap IRKÖRÜCÜ
"Ama bu karara iten bir perde arkası var gibi."... Kızımızın yıllarca dersine giren öğretmenler olarak biz de çok düşündük bunu. Aileyi de tanıdığımız kadarıyla adını hiç koyamadık!...
'Her şeyin azı karar, çoğu zarar.' sözü boşuna söylenmemiş. Aile her şeyi 'çok' vermeye çalışırken çocuğa sorumluluk için 'az' pay bırakmış, o da kendini o yaşa kadar verdiği kararlarla hiç sınayamamış diye de düşünebiliriz. Ki bana en yakın gelen düşünce bu.
Öncesi verilerek yaptırılan 'öykü tamamlama' çalışması için uygun bir örnek olabilir gerçekten.
Bir eğitimci bakış açısıyla da yaptığınız değerlendirmeler ve öneriler için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Kurgu olmasını çok istedim ama hiçbir kurgu gerçekmiş gibi de olmazki. Okurken hakikaten içim acıdı. Hayatın acımasızlığı böyle bişey.
Harika bir anlatım ve tabiki yerine yakıştı.
Yüreğinize kaleminize sağlık hocam.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
"... hiçbir kurgu gerçekmiş gibi de olmaz ki."... Ne kadar doğru Serkan Bey...
Bizler duyduğumuz, okuduğumuz kadarıyla çok üzüldük... Bir de o ailenin bitmeyen acısını insan düşünmek bile istemiyor!... Çok zor osa gerek...
Beğenileriniz ve kutlamanız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Kıymetli Serap hocam yazıyı okuduğumda yaşananlar yüreğime dokundu ve çok etkilendim. Öncelikle yazınızı kurgulanmış bir öykü olabileceğini düşündüm. Sonrada yorumları ve sizin yorumlara verdiğiniz cevaplarınızı okuyunca anladım ki, tamamı gerçek ve yaşanmış olaydan alınmış bir yaşam kesiti. Evet, çok üzücü bir hikaye fakat şaşıracak ve kınanacak bir durumu yok. Yaşam böyle bir şey işte, bazen olacak la öleceğe mani olamıyorsunuz. Kendi yeğenimden biliyorum. Geçmişte okulunu bitirmemiş ve askere gitmemiş iş güç sahibi olmayan evli gençleri gördüğümde çok şaşırır, ailelerini kınardım. Kendi kendime ya şunlara bir akıl veren yol gösteren büyükleri çevrelerinde aklı başında birileri yok mu derdim. Gün geldi zaman geçti benim yeğenim üniversiteye hazırlanırken çıktığı kızla evlenme kararı aldı. Yapma etme üniversiteyi oku bitir söz evlenmenize müsaade edeceğiz dedik, içlerinde öğretmen, doktor, mühendis, olan tamamı tahsilli dayıları, amcaları, teyzeleri vs hiç birimiz ve hiçbir şekilde engel olamadık ikna edemedik öyle ki psikologlara kadar götürdük iyi söyledik, kötü söyledik ne yaptıysak fayda etmedi.
Sonuçta kendimizi nikah törenlerine katılmış bulduk.
Çok fazla kaderci bir anlayışım yoktur ama bazen insan kaderine boyun eğmek zorunda kalabiliyormuş onu yaşayarak gördüm. Kısacası o anlarda insan çaresizliği iliklerine kadar hissediyor.
Çok anlamlı ve etkileyici bir yazıydı.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Sizin de örneklediğiniz gibi hemen herkesin çevresinde benzer yaşanmışlıklar olabilir. ' Olacakla, öleceğin önüne geçilmez.' böyle bir şey mi acaba?
Ama kendi yaşanmışlıklarımız ama yakınlarımızın yaşadıkları hayatın bizim tarafımızdan birebir kurgulanamadığını, 'yazılmışı yaşamak' gibi bir çizgi olduğunu da düşündürüyor zaman zaman.
Gençlik yıllarımdaki aşırı öz güvenle herkesin kendi kaderini belirleyeceğini savunurdum. Babamı kaybettiğim o dönemde yaşadıklarım, benim yapabileceklerimin belli bir yere kadar olduğunu, kısmetim olmayanı elde edemeyeceğimi öğretti bana...
Bu yaşananlarda da alınması gereken bir dersi ödenmesi gereken bir bedel vardı belki. Atasözümüz der ya: "Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste..."... Kimbilir?
Büyük fotoğrafı göremediğimiz için bilmiyoruz ne yazık ki!
Samimi değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yazıyı okurken öğrencim Meltem ve annesini hatırladım.
Sanki dün gibi hemde...
Annenin; rızası ve gönül birliği olmadan, ikinci eş olarak büyüklerin kararı ile evlendirilmiş olması.
Aygül ile Meltem'in annesinin medeni kanuna göre statüleri aynı ama: Aygül bile isteye gönül rızalı,
Meltem'in annesi zorunlu...
Meltem'in annesinin onca engellemelere rağmen kızına yapmış olduğu minik dokunuşlar, hem kızını , oğlunu
Hem de kendi kaderini değiştirmiş olması benim hikayemde sevindirici bir durum. (Oldukça uzun ve mücadele ile dolu bir hayat hikayesi.)
“ Önemli kararlar böyle kısacık anlarda mı verilir acaba, hiç bilmiyorum“. Cümleniz mihenk taşı. Sanırım kişiye göre değişebilir. Böyle bir karar Meltem için mucize yaratması gibi...
Sonuç olarak bu hayatlar bizim gerçeğimiz.
Yazının içeriği içimi acıtsa bile anlatım çok güzel.
Tebrikler Serap Hanım, sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Mesleğimizde ve özellikle bizim branşımızdaki öğretmenlerde bu anılar daha çok nedense. Öğrenciler, sırlarını bizimle paylaşarak bir medet umuyorlar aslında , ama bizim de müdahil olmamızın bir sınırı var elbette.
İşte sizin de benzer bir örneğiniz buna kanıt gibi...
Değindiğiniz gibi bazı yönleriyle benzeşse de her hayat bir tanedir tezi gibi, sonuçlar çok farklı. Ne mutlu siz bu konuda mutlu sona ualşıldığına tanık olmuşsunuz.
Galiba öyle!.. Tahmin ettiğimizkonulara dair cevaplarımız bazen farklı versiyonlarıyla da olsa hazırdır. ama böyle hazırlıksız olduğumuz ve mutlaka karar vermemiz gereken 'an'lar bizim asıl sınavımız galiba...
Aygül, okul sınavlarına hazırlıklıydıi hep kazandı, hayatın tek sorusu onu gafil avladı ve ne yazık ki ona kaybettirdi!... :(
Kişiyi tanımak için onun ne anlattığına değil, ne yaptığına bakmak gerekir, sözü çok doğru... O, gerçeğin ta kendisi çünkü.
Öylüyle hemhal olan değerlendirmeniz ve örneklemeyle katılan beğeni içerikli yorumunuz için çok teşekkür ederim Nuray Hanım.
Sevgilerimle...
Paylaşımınızı dün okudum aslında. Ama ne yazacağımı bilemedim o an. Kanım dondu. Çok çok üzüldüm.
Belki geleceğin bilim insanı olabilecek bir kız çocuğu lanet bir herife bilmem kaçıncı avrat oluyor !
Cahillikle çocukluğun tam da çakıştığı bir yaşta kendini kurban etmiş o çocuk. Ve onun gibi kaç tane var sayısı meçhul.
Anlattığınız hikaye başlıbaşına bir hüzün yumağıyken, sizin aktarma ustalığınız, vurgularınız bizlerin de birebir algılamamıza ve hissetmemize vesile oldu.
Kaleminiz dert görmesin. Günde göreceğiz inşallah. Bu vesileyle daha fazla insan okuma fırsatı bulacaktır.
Teşekkürler Serap hanım.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bende de oluyor bazen. Zaman gerekiyor düşünceleri, duyguları toparlamak için.
Muhtemelen... Çünkü benzeri ender görülecek kadar başarılı ve sosyal donanımı güçlü bir çocuktu. Yaşananların kabullenilmesi o nedenle mümkün olmadı.
Bunlar bizim şahit olduklarımız, bilmediğimiz kim bilir ne benzerleri vardır? Kaç anne babanın canı yanmıştır? Kaç genç kızımız bu girdapta yitip gitmiştir?... Bilmek mümkün değil!...
'Gerçekler acıdır' sözü, bu örneği de kapsıyor ne yazık ki!.. Sizin öyküyü içselleştirerek okumanızın da payı vardır mutlaka bu hissiyatta.
Övgüleriniz ve beğenileriniz eşliğindeki değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla.
cevabı olmayan bi hayati yaşamak
düşündüm de
kalbim daraldı
o kadar hissettirdiniz ki
ne diyeceğimi bilemiyorum
sevgiler
...
Serap IRKÖRÜCÜ
Aslında aldığımız her kararı, sonrasını tam hedefleyerek aldığımız söyleyemeyiz ama yaptığımız az çok çıkarımlar olur elbette.
Bu, böyle değil...
'basireti bağlanmak' böyle mi olur acaba?... ben de bilemedim!..
Samimi değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Sanki bir hikaye okumadım da, siyah beyaz yeşil çam filmi izledim.
Serap Hocam, kaleminizden düşen her cümle, film bobininde ki
resimler gibi canlı, hareketli, mimikleri, kılık kıyafeti görünen resim.
Elbette edebiyatçı kimliğinizle, anlatılanın canlılığı şaşırtmadı beni.
Birde mesleki olarak yazılanların benzerlerine yakından şahit olma
durumu söz konusu oluca, yazdıklarınızdan daha çok etkilendiğimi
söylemek şaşırtıcı olmaz diyebilirim.
Yazılan hikaye ne yazık ki Türkiye'nin kanayan yarasıdır. Ve Günümüzde
de bu yara hala tedavi edilmek yerine, kanasın diye bazı çağ dışı inanç
gruplarınca kaşınmaya devam ediliyor
Kutlarım Hocam.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Önce, onurlandıran güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim Necati Bey.
O yörede yaşamış olmanın getirdiği gözlemler de anlatımda etken olmuş olabilir. 'Gözüme mi sözüne mi?..' derler ya!... Tabii gözüme!...
Ne yazık ki öyle... 2000'lerde hâlâ bu konuların gündemde olması gerçekten çok üzücü. Görev süremce gördüm ki kişisel çabalarla bir şeyleri değiştirmek de mümkün değil.
Bu anlayışın canlı kalması işine gelen cehalet odaklarının bu yapıları taltif ederek kolladıkları gerçeğini de göz ardı edemeyiz tabii...
Samimi değerlendirmeleriniz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Aygüller
Yalniz değiller
17 yaş sendromu bir cok genc kiz bunu atlatamiyor malesef.
Egitimci degilim ama okullarda karsi cins egitimi verilmesini dusunenlerdenim..
Bir de
mutsuz evliliklere bakiyorum da
neden
evlilik oncesi ciftleri sinava tabi tutup sertifika vermiyorlar
Uygun gorulmeyen ciftlere tekrar dusunmeleri icin zaman.
Sadece aygulu değıl
Toplumu sosyal ve ekonomik olarak
Etkileyen bir hadise-ler
Tebrikler serap hocam
Keske butun genclerimizin bu yaziyi okuma sansi olsa.
Serap IRKÖRÜCÜ
Haklısınız. Ne yazık ki bu çocuklardan Aygül ne ilk ne de son olacak!...
" Çocuğunuzu nasıl yetiştiridiğinizi görtmek istiyorsanız, onu sosyal hayatta gözleyin." der bir eğitim bilimci.
Psikologlar da : "Biz çocuk eğitiminde iki aile tipinden çok çekiniriz. 1- İtici aileler ( çocuklarını terk edenler) 2- Koruyucu aileler ( çocuklarını her şeyden koruyanlar )
İkincisi her zaman daha tehlikelidir çünkü bu ailelerde büyütülen çocuklar, kendi kararlarını alıp sonuçlarının bedelini hiç ödemedikerli için hayat karşı çok hazırlıksızdırlar. hayatta en çok hırpalananlar bu ailelelerde büyütülenlerdir." der.
Bu örneğimiz tam da bunun sonucu gibi ne yazık ki!...
Keşke!...
" Başkalarının hatalarında ders alınız, bütün hataları yaşayacak kadar uzun bir ömrümüz yok." diyen Eleanor Roosevelt'in sözünü hiç akıldan çıkaramak gerekiyor.
Katılımınız ve kutlamanız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
İçim cız etti hocam.
Bir yakınımın kızı da benzer bir olay yaşadı.
Yazınızdaki finale cevap vermek çok zor. Boşandı demek mümkün değil asla bırakmazlar.
Çok merak ettim doğrusu.
Sağlıklı günler dilerim hocam.
Saygımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Sosyal doku, eğitim seviyesi, aile değerleri bu kadar farklı olan gençlerin bu yaşananlarda etkin bir durumda olmaları çok şaşırtıcı.
Varlıktan yokluğa isteyerek gitmek gibi bir şey... tabi sonun böyle olacağını hesap edemeden.
Evet, bırakmazlar Suat Bey... Şu anda nerede yaşadıkları bile bilinmiyor. Kızı aldı, gitti ve izlerini kaybettirdiler. Her türlü fedakarlığı yaparak kızlarına yardımcı olmaya çalışan aile perperişan.
Gerçekten çok üzücü ve ders alınası bir hayat öyküsü!...
Mukabil dileklerimle...
Saygılarımla.
Medeniyetin başlangıç noktası olan o bölgenin yıllar içinde nasıl da bu kadar cahil ve duyarsız hale getirildiğini anlamış değilim. Hala Avrupa da orta çağ sisteminin sürdüğü, geleneklerin ağır bastığı cehaletin dip noktası ne yazık ki değiştirilemiyor.
Atatürk başta olmak üzere Türkan Saylan ve onun gibi pek çoğunun mücadelesi yetersiz kalmış hep çıkar gurupları tarafından kesintiye uğratılmıştır.
Çok üzücü.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
'Töre' adını verdikleri ve zamanla yazılı kanunlardan yaptırımı daha güçlü bir anlayış geliştirmişler. 'Güçlünün güçsüzü' ezdiği bu anlayışta öykünün örneğinde olduğu gibi bu seferki erkeğin kadına üstünlüğü üzerine yaşanmış.
Bölgecilik olsun istemiyorum ama kabul etmemiz gerekir ki sosyal gelişimde ülkemizin yumuşak karnı olan bu bölge için belki de farklı yaklaşımlar ve çözümler düşünülmeli.
İlginiz ve değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Fatma Hanım.
Sevgilerimle...
Fatma Oral
Durumdan nemalanan çıkar grupları çok. Çünkü bu tarz insanlar töre ile daha kolay yönetilebiliyor.
Sevgilerimle.
HERSOY
Anlattiginiz hayat hikayesinin ne yazık ki ülkemizin önüne gecilemeyen bir gerçeğinin olmasının yanı sıra,buna benzer o kadar çok örnek goruyoruz,duyuyoruz ve izliyoruz ki bazı TV programlarında insanın inanasi gelmiyor bu kadar fevri davranışların olabilecegine,sanırım çocuklarımizi yetiştirirken onlara sevgimizin yanı sıra kucuk yaşlardan itibaren sorumluluk duygusunu da asilamamiz gerekiyor...
rezzan sipahi tarafından 3/29/2020 7:01:54 AM zamanında düzenlenmiştir.
rezzan sipahi tarafından 3/29/2020 7:05:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
" küçük yaşlardan itibaren sorumluluk duygusunu da aşılamamız gerekiyor..."
Son cümleniz belki de kızımızın hayatının kırılması noktasındaki zayıf haklaydı.
Aile ona değer verdiğini düşünerek her şeyi önüne hzır getirdi, onun adına kararlar aldı.
Çocuklar kendi aldıkları kararların sonucunu yaşamak durumunda kalmadıkça sağlıklı bir kişilik gelişmi sağlamak çok zor tabii..
Okuyanların ufkunu açacak değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Rezzan Hanım.
Sevgilerimle...
Bizce mi?
Mesleğim gereği buna mümasil olaylara şahit olmuşluğum vardır.
Ama bu kadar acılısına hiç şahit olmadım Sayın Hocam.
Kızlarımız ne kadar akıllı olursalar olsunlar, bazen yüreklerinin seline kapılabiliyorlar.
Bu acılı ve anlamlı öykünüzün gerçek olduğuna inananlardanım.
Siz de o güçlü kaleminizle ne kadar güzel anlatmışsınız.
Bugünün sabahında yüreğim yandı,gözlerim doldu.
Anlattıklarınız maalesef bir memleket gerçeği.
Teşekkürler.
Selam ve Saygılar Sayın Hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
O bölgelerde görev yapanların benzerlerine şahit olduklarını ben de düşünüyorum, çünkü coğrafyanın doğası bu. Bizim baktığımız gibi bakmadıkları gerçeğini de unutmamak gerekiyor. İşin kötüsü bir süre sonra siz de bunu kanıksamaya başlıyorsunuz!...
Birebir gerçek Bedri bey... Eksiği var, fazlası yok...
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
“ Önemli kararlar böyle kısacık anlarda mı verilir acaba, hiç bilmiyorum“... Yazının nabzı burada atıyor sanki Serap Hocam. Üzerinde fazlaca düşünülmesi gereken bir cümle. Çoğu hatamızın müsebbibi belki bu fevrilik...
Çok gerçek, çok “yaşam” kokan bir öykü!
Bu yüzden boğazım düğüm düğüm...
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Hayatın getirisiyle düşünmeye zamanımız olmayan ani karalar gerekir ya bazen... Bu da öyle bir karar mıydı?... Hayatın keskin bir virajdayken sınanması gibi...
Hem de öyle ne yazık ki!... Keşke kurgu olsaydı...
Samimi değerlendirmeniz için teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
1 sene öncesine kadar 3 sene Batman da yaşadım
bir diyaloğu anlatmak istiyorum
2 batman lı konuşuyor
"elektriği kaçak kullanıyorsun su yu neden kullanmıyorsun"
diğeri
"olurmuuu? suyla abdest alıyoruz"
hepimiz gençlikte hatalar yaptık
fakat maalesef bazı hataların bedelini ödeyip kurtulamıyorsun.
daha başında sonunu bilmeme rağmen hikayenizi okurken sigaram kendiliğinden bitmiş
belli bir noktadan sonra kontrol edilemeyen hayal kırıklıkları çığ gibi büyüyor be hocam
Birden Türkan Saylan geldi aklıma
Serap IRKÖRÜCÜ
Ben de o bölgede görev yaptığım ve kumalı bir evde kiracı kaldığım için yakından atnık oldum ama buraya yazamayacağım çok şey var.
Bu kızımız, benim son görev yaptığım devlet lisesindeki öğrencimdi. Tam anlamıyla 'harcanmış bir hayat'...
Bu kadar büyük hata... düşünmek bile zor..
Bir noktada dediğinize katılıyorum, bir kez kontrolden çıktı mı... onu toparlamak çok zor... herkese göre değil...
Türkan Saylan da o yörelerde görev yaptığı için kızların okumasını çok istedi. Ruhu şad olsun.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.