- 980 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Haddimize
NE HADDİMİZE
Sevgili dostlar,
Ne zaman ki dinden ve dindar geçinen, dini istismar eden, dine zarar veren kişi ve kurumlarla ilgili yazılar yazsak, görüşlerimizi söylesek: yazarlar, çizerler, konuşmacılar olarak hemen tepki alıyoruz; yazmayalım, çizmeyelim, konuşmayalım, biat edelim isteniyor.
Yazacağız, çizeceğiz ve konuşacağız…
Neden mi?
Son günlerde kişi olarak, toplum olarak insandan insana hecen bir korona virüsü tehdidi altındayız. Bu virüs dolayısıyla hastalığa yakalanmamak ve çok hızlı yayılan bu virüsün yayılmasını en aza indirerek süreci zamana yaymak suretiyle hastaların sağlık kuruluşlarına hücum ederek Sağlık Sektörünün çökmesini önlemek için kişi ve devletler önlemler almaktadırlar. İnsanlar kendilerini neredeyse dış dünyadan izole ederek tecrit etmiş durumdalar, devletlerde aldıkları emniyet ve cezai yaptırımlarla mücadeleyi zorunlu hale getirmektedirler ki, doğrusu da bu.
Şu günlerde kişi olarak, toplum olarak, ülke olarak ve tüm dünya ülkeleri ve insanlık olarak zor günler yaşıyoruz. İlk defa insanlık bir düşmana karşı topyekûn bir savaş içinde. Bu savaş görünmeyen, kendisinden başka hiçbir silaha sahip olmayan bir canlıya karşı.
Korona (covıd-19) adı verilen virüs, hızla yayılarak tüm insanlığı tehdit etmekte ve tüm insanlık bundan kurtulmak ve ülkelerde en az can kaybı ve ekonomik masrafla geçiştirmenin etkin mücadelesini vermektedir. Bu virüs, ibadetten- beşeri münasebetlere, dinden- turizme kadar, tıptan-temizliğe kadar hemen herkesi ve her alanı etkilemiştir.
Bu virüs insanları: zengin-fakir, kültürlü-cahil, dindar-dinsiz, köylü-şehirli diye de ayırt etmiyor; hatta kral, kraliçe, başbakan, cumhurbaşkanı diye ona bulaşmayım da demiyor. Bu süreç, insan ilişkileri ile beraber ibadetleri ve dolayısıyla dinleride etkilemiştir.
Korona virüsü ile mücadelede din müessesesi ve dini kişi ve kurumları da nasibini aldı. Çünkü bu mücadele, toptan bir savunma ve karşı koymayı, korunma ve ilaçlı tedaviyi de zorunlu kılmıştır. Toplu ibadet yerlerimiz olan cami ve mescitlerin de insandan insana geçen bu virüsün yayılmasını önlemek için ibadete kapatılması konuya dindar olsun olmasın daha hassas bakmaya yöneltmiştir; hatta bunu fırsata çevirmeyi düşünenler olabildiği gibi bunu telin eden düşüncelerde yok değil.
Durum böyle olunca ister istemez, etkili veya etkisiz, ilgili veya ilgisiz, duyarlı veya duyarsız, bilen veya bilmeyen her aklı başında her insan kendisinde düşünme, düşüncesini açıklama, gördükleri yanlışlıkları, çarpıklıkları dile getirme hakkı buluyor. Düşünceyi açıklamakta Anayasamıza göre suç değildir. Bu tenkitler işin içerisine din girince daha da hassas bir hale geliyor.
Gözden kaçırmamamız gereken husus bizatihi din değildir, İslam’ın kendisi değildir. İslam dini referans gösterilerek, yöneticilerin sergiledikleri tutum ve davranışlar ile din adamı kimliği altındaki kişilerin, dini önder kabul edilenlerin, din adına söz söyleme hakkı görülenlerin sergiledikleri tutum ve davranışlardır. Zira İslam Dinini tenkit etmek kimsenin hakkı değildir, haddi de değildir.
Tenkit etmek kolay, işin en kolay yolu… Hiçbir maddi ve manevi külfeti de yok, salla sallayabilirsen… Yazanları, çizenleri, konuşanları tenkit edelim ama bu duyarlı insanlara haksızlık etmeyelim. Onlar toplumun gözü-kulağı, toplumu diri ve canlı tutan dinamikleridir onlara, düşünmemize, sorgulamamıza, doğruyu bulmamıza aracı olan değerlerimiz olarak bakalım, hataları varsa da onu da belirtelim...
Çuvaldızı ele batırmadan önce iğneyi kendimize batıralım. Düşmana koz vermeyelim. Bu düşünce ve davranış biçimini sözleriyle, yazılarıyla dile getirenleri de “İslam’a saldırıyorlar” diye de tepki vermeden önce olanlara bi bakalım, olayları, din-akıl-hakkaniyet zaviyesinden bakarak değerlendirelim.
Korona virüsü ile mücadelede Diyanet işleri Başkanlığının yanlışlarıda var, doğru yaptıkları da... Bu kurumun Yanlışlarını yazmak, çizmek ve söylemek de vazifemiz, doğrularını da herkese duyurmak yazar, çizer, konuşmacılar olarak asli görevimiz. Okuyucu veya dinleyici istediği yerden istediği kadar alır veya tasvip etmez.
Din kimsenin tekelinde değildir, her insanın bir inancı ve inandığı bir makam vardır. Biz Müslümanlar olarak Allah’ın ilk emri olan “Oku!” uyarısına icabet eden, “Eşhedü enla ilahe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden abduhu veresuluhu!” kelimesi olan şahadet kelimesini dili ile söyleyen kalbi ile de tasdik eden herkesin hakkıdır diye düşünüyoruz. İslam dini bütün insanlığa inmiş en son din olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2019 yılı sonlarından itibaren Çin’in Vuhan şehrinde görülen ve insandan insana temas ile bulaşan ve hızla yayılan korona virüsünün umre için dünyanın her tarafından gelen insanlar yüzünden bulaşacağını düşünmeden binlerce insanı Kâbe’ye göndermesi yanlış, dönüşlerinde (son kafile hariç) karantinaya alınmadan evlerine gitmelerine izin verilmesi YANLIŞ!
Ülkemiz insanının en az can ve mal kaybı ile süreci atlatmak için camileri ve mescitleri vakit namazları ve cuma namazları dahil toplu ibadete kapatmaları ve “zorunlu olmadıkça evlerinizden çıkmayın…” türünden minarelerden halkı bilinçlendiren uyarıcı ilanlar yapmaları DOĞRU!
Aynı zamanda en başta bu krallara uyması gereken kişilerin başında bulunan Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Erbaş’ın 27 mart 2019 Cuma günü bir kısım itibarlı kişilerle hemde hutbeyi bizzat kendisi vererek, Beştepe Camiinde seçilmiş medya görüntüleri ile namazın şartlarından olan saf düzenine riayet edilmeden ( her imam farz namazına başlamadan önce cemaati “Lütfen safları sık ve düzgün tutalım, aramıza şeytan girmesin…”) yarılarını unutarak, “saf düzeni” yerine aralarda onca boşluk bırakılarak “dikey” pozisyonunda Cuma Namazı kılmasını ve kıldırmasını ne ile izah edeceğiz? YANLIŞ!
Kriz ortamı kalktıktan sonra ilerleyen zamanlarda hangi imam camilerde, mescitlerde artık cemaatine “saflarınızı sık ve düzgün tutalım…” diyebilecek, hangi cemaat artık imamlara, din adamlarına inanacak? Demiş olsa bile cevabını almayacak mı, sessiz mi kalacak, duyarsız mı olacak, ibadetin ve güzelim kutsal İslam Dinimizin bu derecede hafife alınmasına, itibarsızlaştırılmasına seyirci mi kalacak?
Hemen her şeyi ele geçiren hükmeden zamanımızdaki bu ınternet ortamında artık bilgili olmak, bilgiye ulaşmak marifet değil, zenginlik değil; bu kadar bilgi kirliliği içerisinde doğru bilgiye ulaşmak marifet…
Yanlış olan din değil ki! Müslümanların tamamı değil ki… Bugün televizyonları izliyorsunuz, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye veya Afrikalı binlerce göçmen Türkiye geçişleri serbest bırakınca Yunanistan sınırına yığıldı. İslam ülkelerinden batı Hristiyan ülkelerine kaçan bu insanlar dinlerinden kaçmıyorlar, İslamiyet’ten uzaklaşmıyorlar; YÖNETİMLERİNDEN KAÇIYORLAR. Hâlbuki bulundukları coğrafya yeraltı ve yerüstü kaynaklarının en zengin olduğu yerler. Batıya sığınan o insanların büyük çoğunluğu dinlerini, inançlarını orada yine yaşıyorlar.
Bizim tepkimiz, dini rol modeli olan, olması gereken din adamlarının Diyanet İşleri Başkanlığı gibi en yüce dini kurumu temsil edenlerin yaptığı, toplumun benimsemediği davranış ve sözleridir.
Gördüğümüz yanlışlıkları “dilsiz şeytan olmamak” adına dile getireceğiz, gözler önüne sereceğiz...
Yoksa İslam dinine ve samimi Müslümanlara değil laf söylemek, ima etmek bile ne haddimize…
Selam ve saygılarımla.
HÜSNÜ EKİZCELİ
Ankara, 28.3.2020 07:20
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.