- 793 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Korona Yasaklarına Birde Bu Yönden Bakalım
KORANA VİRÜSÜ YASAKLARINA BİRDE BU YÖNDEN BAKALIM
Son üç aydır dünyayı kasıp kavuran Çin kaynaklı ölümcül Korona virüs hastalığı (Covıd-19) dünyada hemen hemen tüm ülkeler için korku salmaya ve can almaya devam ediyor. Bundan ülkemiz Türkiye de etkilendi. İnsandan insana bulaşan bu ölümcül virüsün yayılmasını önlemek ve süreci en az can kaybı ile geçiştirmek için gerek Sağlık Bakanlığımız ve gerekse İçişleri Bakanlığımız gerekli olan önlemleri kamuoyuna açıkladılar. Bu önlemler arasında en etkili yol, temas yolu ile bulaşan virüsün yayılmasın önlemek adına insanların mümkün olduğunca evden çıkmamaları ve kendilerini izole etmeleri oldu.
Devletin bu önlemler paketini güçlendirmek adına sağlık personeli tarafından hazırlanan bilgilendirme ve uyarıcı videolar ve pankart mesajları televizyonlarda ve sosyal medyada önemli bir karşılık buldu.
“BİZ SENİN İÇİN BURADA KALIYORUZ, SENDE BİZİM İÇİN LÜTFEN EVDE KAL!”
Halkımızda bu mesaja duyarsız kalmadı. Sağlık çalışanlarını destek olmak üzere her gece saat 21:00’de “ışıkların yanıp-söndürülmesi” ve balkonlardan yapılan “alkışlar” da hem bu korona virüs tehlikesine karşı önlem aldıklarını, birlikte hareket ettiklerini göstermek, farkındalık yaratma adına etkili oldu.
Önlemlere yerel yönetimlerde destek vermek adına meydanlarda, parklarda bulunan insanların dinlenip sohbet ettikleri bankları geçici olarak sökerek destek olacakların gösterdiler; olumlu…
İçişleri Bakanlığı son bir karar daha alarak önlemleri daha üst basamaklara taşıyarak 81 İl Valiliğine bir genelge gönderdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Bu gece yarısı saat 24.00 itibariyle 65 yaş ve üstü ayrıca kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımızın ikametlerinden dışarı çıkmaları, park, bahçe gibi açık alanlarda dolaşmaları İl İdaresi Kanunun 11. Maddesi ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 27. Maddesi kapsamında sınırlandırılmıştır" denildi.
Durum ciddi…
Kriz Çince “Fırsat” demektir.
Korona krizi de Çin’den çıktı, çözümü de onlar bir “Fırsat” olarak değerlendirmiş olsalar da bizimde: “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” Diye bir deyimimiz var, bizde boş değiliz yani...
Hayatımızı önemli ölçüde etkileyen bu önlemleri, bu yasakları fırsata çevirme sebebi olarak görebiliriz.
Ne mi yapabiliriz?
Çok basit.
Büyük-küçük, genç-yaşlı, öğrenci-öğretmen, çalışan-emekli, kadın-erkek, baba-oğul, kız-anne olarak gerek kendi kişisel ihtiyaçlarımız için ve gerekse ev içinde yapılacak işlere zaman bulamamaktan, iş yoğunluğundan yakınırız ya işte fırsat... Hatta okulların tatil olması nedeniyle küçük çocukları evde olan çalışan annelere yerel yönetimler ve idareler izin verdiler; bu vesileyle, onlarda çocukları ile beraber olacaklar. Bu bir ‘zorunlu da olsa’ fırsat değil midir, az şey mi?
Müslümanlar olarak dinimizce Allah’ın ilk emri “Oku!” olmasına rağmen okumaya yüzü olmayan ‘veya az okuyan’ bir milletiz. Mesela ede zorunlu olarak bu boş geçen zamanlarda kitap okuyabiliriz. Hemen herkesin para verip aldığı (bir kitapçıda: “Abi çoğu kimse okumak için değil satın almış olmak için kitap alıyor” demişti.) ama bir türlü eli kitap ile buluşamayanlar için iyi bir fırsat… Bu 14 günlük süre içerisinde en azından birkaç kitap okmuş oluruz.
Hatta üç ayların içinde bulunmamız nedeniyle Müslümanlar olarak alışkanlıklarımızdan olan Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okuyup (hatta merak ettiğimiz ayetlerin Türkçe karşılıklarını da araştırıp, okuyup öğrenebiliriz) hatim yapabiliriz. Bunun yanında eksikliğini hissedenler kaza namazları kılabilir.
Ev içerisinde elden geçirilecek fakat fırsat olmadığından el değmeyen araç ve gereçler, kapı-pencereler, dolaplar, tamir edilebilir…
Boş zamanlarda el-yüz temizliğine daha fazla zaman ayrılabilir. Ev, tepeden-tırnağa temizlikten geçirilir, evin temizliğine erkeklerde (ben öyle yapıyorum mesela) katılabilir, hep kadınlar yapacak değil ya; evin erkeği olarak bir işe yaramış oluruz…
Zorunlu olarak eve kapanan yaşlılarımızda bu zamanı fırsata çevirebilirler. Nasıl mı? Torunlarına ve çocuklarına kitap okuyabilirler, geleceğe aktarılmasında fayda gördükleri anılarını aktarabilirler… Unutulan masalları anlatabilirler ki, bu çok önemli; böylece kültürümüze bir katkıları olur.
Öğrenmenin yaşı yoktur ama…
Evet, öğrenmenin yaşı yoktur ama öğretmenin ve bilginin, tecrübenin bir aktarılma zamanı ve çağı vardır. Zorunlu olarak eve kapatılan 65 yaş üstü aksaçlılar tam da o yaşlardadırlar. Aklı başında olan ve çoğu da emekli olan bu insanlar yaşlı olabilirler ama ihtiyar olmamalılar. Prof. Dr. Nevzat Tarhan der ki:
“Emekli olduktan sonra üretken olmayı beceren insanlar daha genç yaşlanmaktadırlar. Emekliliği felaket olarak değerlendiren insanların sağlıkları, emeklilik sonrasında süratle bozulmaktadır. İsmet İnönü, Faruk Gürler, İran Şahı Rıza Pehlevi emekliliklerini felaket olarak değerlendirdikleri için olsa gerek altı ay içinde kanser veya ağır hastalıktan vefat ettiler.”
Durum bu kadar ciddi!
Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık söyleşilerinde en önemli eserini seksenli yaşlardan sonra vermeye başladığını söylerdi.
Neyin şer, neyin hayır olduğunu bilemeyiz...
Kalın sağlıcakla.
Ankara, 22.3.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.