- 888 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
BAĞLILIK - BAĞIMLILIK
Var oluşumuza veya yaşamımızı sürdürmemize neden olanlara karşı duygumuzdur bağlılık çoğu kez. Bu bağı gönülden yaşayanlar olduğu gibi, kerhen sürdürenler de olabilir.
Dalın ağaca… bebeğin annesine… gönlün sevdiğine… eşlerin birbirine… olan bağlılıkları birbirine çok benzemese de aynı kavramla örneklenir. Bu da kavramın ne kadar geniş bir çerçevesi olduğunu anlatmaya yeter.
- “Anne figürüne olan bağlılık ve bağımlılık, herhangi bir insana olan bağlılıktan farklıdır. Anneye bağlılık, çocuğun hiçbir sorumluluğu olmadan ve hiçbir çaba göstermeden korunup sevildiği duruma olan bir özlemdir.” Erich Fromm, saptamasıyla farklılıkları ortaya koymuş.
Bu bağlılıklardan zorunlu olanlar olduğu gibi tercihlerimizle yaşananlar da vardır. İlk zamanlar uygun görüldüğü için yapılan tercihler, zamanla tarafların farklılaşan tercihlerinin artık birbirlerine uygun olmamaları sonucunda bağlılık, esnemeye hatta kendi varlığını reddetmeye kadar gider ve sonunda bu bağ bitebilir.
Bağımlılık ise, irade zayıflığıyla sadece kendi istediğini yerine getirtmek için bağlandığıyla ( madde ya da insan ) kopmaz bir bağ oluşturma ve o olmadan yaşayamayacağına kendisini ve çevresini inandırma çabasıdır. Bu bağımlılık kişiye ise, taraflardan birinin bağlılığı üst düzeyde hissetmesiyle karşı tarafı da bu bağı duymaya zorlamasıdır. Pasif – agresif olan taraf, gizli dominantlığıyla daha güçlü görünen karşı tarafı ( bazen bir ömür boyu ) kullanabilir. Bu kişiler, kendilerini zayıf göstererek bağımlılık zaafiyetlerini bir zafer gibi kullanabilirler.
- “Zalimlik, bağımlılık yapan bir uyuşturucu gibidir.” diyen Stephen King bağımlılıkla zalimliği bir cümlede ilginç bir örneklemeyle bağdaştırmış.
- “İçinde nefret bile olsa alışkanlık ya da bağımlılık yaratan her ilişki biraz aşktır.” diyerek Buket Uzuner, aşktaki bağımlılığın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini çok güzel anlatmış.
Ebeveynlerle çocukların ya da eşlerin birbirine yönelişlerinde duygusal ilişkilerin aşamalarını sağlıklı saptayabilmek, gözle görülemeyen bu sınırları hissettirebilmek kişilerin ruhsal sağlıkları ve gelişimleri için çok önemli. Çünkü bu ilişkilerin geleceği, tarafların bu anlamdaki sağlıklarıyla doğru orantılı olacaktır.
Sevgi, bütün duygu yoğunluğuna rağmen özgürlüğü de barındırır içinde. Oysa aşk, bağımlılık ister. Aynı yüreklerde bu iki duygunun savaşının sürmesi bundandır.
- “Sevgi ve aşk, tıpkı bağlılık ile bağımlılık gibidir. İlkini kaybedince bir parçanı, ikincisini kaybedince kendini kaybetmiş olursun.” Dücane Cündioğlu, bu ayırımları netleştirmiş.
- “Yalnızlık tehlikelidir, bağımlılık yapar. Ne kadar huzur verdiğini görünce herkesten kaçmaya başlarsın, kendinden bile.” diyen Kahraman Tazeoğlu bağımlılığa başka bir yönden bakarak ezberleri bozmuş.
- “Bazı insanlar içinizdeki en kötü şeyleri, ortaya çıkarır. Ama çok nadir bulunan ve bağımlılık yapan bazıları vardır ki, içinizdeki her şeyin en çoğunu bulup çıkarır. Size kendinizi öyle canlı hissettirirler ki size iyi gelsinler diye peşlerinden cehenneme bile gidersiniz.” Karen M. Moning, bağımlılığın ağırlıkta olduğu ilişkilerin ne kadar tehlikeli boyutlara gidebileceğine dikkat çeker.
- “Bilmiyor ki özür dilemek de bir bağımlılık olabilir; yerli yersiz durmadan etrafındakilere ‘kusura bakmayın’ dedikçe bakılacak kusurları artar insanın.” Elif Şafak da bağımlılığın kimsenin üzerini örtmediğine tam tersine daha çok açık bıraktığına vurgu yapmış.
Alışkanlıklarımızın da bir bağımlılık olduğunu kabul edersek Montaigne’nin bu konudaki sözüne ve örneğine de değinmeliyiz.
- Montaigne, “Alışkanlıklarımız, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.” diyerek masum başlangıçların zamanla ne kadar yanlış sonuçlara yol açtığını bir örnekle anlatır.
Fransız bir köylü kadının ineği yavrular. Kadın, güzelim buzağıyı bacaklarından yakaladığı gibi omuzlarına yerleştirir. Bir süre sonra köylü kadının omuzlarının ve sırtının çok ağrıdığını söyler. Çünkü o güzelim buzağı yıllar içinde bir öküz olmuş ama kadın onu hâlâ taşımaktadır.
Birbirine çok yakın gibi görünen bu iki kavramın çıkış gerekçeleri ve yaşamımızdaki yerleri bazen çok iç içedir bazen etkileriyle birbirlerinden kutuplar kadar uzaktır.
Bağlılık, karşılıklı gönül rızası ve bazen de ahde vefanın etkisiyle saygın bir çerçevede yaşanır.
Bağımlılıkta ise, tek tarafın çıkar içeren baskısı söz konudur ve iradeyle bağımlılık arasında kurulabilen bir bağ vardır. Özgürlükçü kişilik yapısıyla bağımlılık bağdaşmaz.
O NEDENLE BAĞIMLILIK GÜÇLÜ İNSANLARIN YAŞAMLARINDA YOKTUR.
22.03.2020 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
bilgi dolu bir yazı. bağımlılık/bağlılık kördüğümün açılmayan uçları gibi
ret ettiklerimizden avucumuzda kalanlara sarılmalı mıyız bu durumda yoksa sarılmamalıyız mı
tebriklerimle yazar
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu da bir tercih!... ve biz, yaşamımızı tercihlerimizin getirileriyle sürdürüyoruz.
'Tercihlerimiz' başlıklı yazımda da buna değinmiştim...
İlginize ve değerlendirmenize çok teşekkür ederim.
Merhaba
Bağlılıkla bağımlılığı birbirinden net olarak ayırmak imkansızdır. Teorik olarak imkan bulunsa da "bağlılık" ve "bağımlılık" pratikte tam anlamıyla karşılığını bulamaz. Durum "bağlı" ve "bağımlı" kavramları için de aşağı yukarı öyle. İnsan birşeye bağlı iken, diğer bir şeye de bağımlılık yaşayabilir. Hayatının bir döneminde bağımlı olduğuna bir müddet sonra bağlı hale gelebilir. Zihinde çoğu şey iç içe geçmiş ve birbiri içine sinmiş, genellikle de homojen bir yapıdadır. Bir bağlılık yerine göre bir bağımlılığı, bağımlılık da başka bir yönden diğer bir bağlılığı tetikleyebilir. O nedenle bağımlılık güçlü insanların yaşamlarında yoktur, diyemeyiz. Güç kendi içinde yeni bağımlılıklar üretebilir. Beklenti azdır, tutarlılık ve kararlılık fazladır ama illa ki bir noktadan filizlenebilecek bir bağımlılık daima vardır. Ya da şöyle diyelim; kişi bağımlılıklarının ve bunların bilinçaltı nedenlerinin farkına vararak bağımsızlığını kazabilir. Ama her halükarda bir dönem yaşanmış bir bağımlılık söz konusudur.
Bağlılık ve bağımlılık kavramlarını teorik de olsa ileri bir boyutta anlamak için; bağlılık ve bağımlılığa neden olan, çocukluk dönemi gözlem ve deneyimlerinin iyi irdelenmesi gerekir.
Düşünmek, inanmak, hissetmek, konuşmak ve davranmak gibi kavramlar alışkanlıkların ürünüdür. Öyle düşündüğümüz için öyle inanmaya başlarız. Oluşan inanç öyle hissetmemize neden olur. Hissettiklerimiz, o türden sözel ve eylemsel tepkiler vermemizi sağlar. Söylediklerimiz ve yaptıklarımız başa döner ve öyle düşünmemizi inanmamızı, hissetmemizi, konuşmamızı ve yapmamızı sağlayarak kendi kendini pekiştiren bir kısır döngüyü oluşturur. Bu kısır döngü insanın kendisine, başkalarına, yaşananlara ve bütünüyle hayata vereceği her türden tepkiyi belirleyen bir kendi kendini koruma mekanizmasıdır. Birey doğumdan itibaren gözlem ve deneyim yolu ile bu kısır döngüyü oluşturmaya çalışır. Fıtratın gereğidir bu ve muhtaçtır buna.
Bu beş hassa arasında bağlılık ve bağımlılık kavramlarının ortaya çıkışına en çok inançlar refakat eder. Gözlem ve deneyimler zihinde düşünce zerrecikleri oluşturur, bu zerrecikler tekrar edildikçe inanca dönüşür. Tabi gözlem ve deneyimlerimiz bize her zaman en doğru, en iyi ve en güzeli göstermeyecektir. Gayri ihtiyari hatalı inançlar da oluşacaktır. Örneklendirelim. Anne-babasının aşırı koruyuculuğu ve kollayıcılığına maruz kalan çocuk zihninde beliren "Annem babam olmadan yaşayamaz mıyım?" sorusunu zaman içerisinde "Evet, yaşayamam." şeklinde cevaplayacak ve oluşan bu inanç kalıbını bilinçaltına atarak söylem ve eyleme dökmeye çalışacaktır. Her zaman bu şekilde gelişmez süreç ama. Zaman zaman da kendiliğini oluşturmak ve devamını sağlamak adına adımlar da atmak isteyecektir. Anne babasına karşı agresifleşecektir mesela. Fakat inanç kalıbı bir kez oluştuktan sonra, en büyük engel olarak bizzat bu inanç kalıbı ile mücadele etmek durumunda kalacaktır. Göbek bağı hâlâ annesine bağlıdır ve bilinçaltında oluşan direnç, bağı kesip atmasına müsaade etmeyecektir. Normalde sadece bir "bağ" olan şey artık bağımlılığa dönüşmüştür.
Bağlılık ve bağımlılığın farkını anlamak adına "araç" ve "amaç" kavramlarını da iyi anlamak gerekir. İlk parağrafı biraz da bu iki kavrama ışık tutması için yazdım. Şu şekilde bir tanımlama sanırım yerinde olur: Bağlılık, amaca giderken kullandığın araçları sadece bir vasıta olarak, olduğu gibi görme; bağımlılık, aracı amaçlaştırma ve ona olduğundan büyük anlamlar yükleyerek amacı görünmez kılma hali. Bu noktada soru şu: Hangimiz kullandığımız araçları amaçlaştırmıyoruz? En azından kısmen ve bir dönem... Bu zaman zaman ilahlaştırmaya kadar varabiliyor. Öyle ki bağımlılığın bir kademe üstüne çıkıp saplantıya da dönüşebiliyor. Saplantı halini aldığı anda, sadece kendimize değil, elimizdeki araca da zarar vermeye başlıyoruz. Dinî, siyasi ve ideolojik olarak çok yapıyoruz bu hatayı. Genele yayılamasa da en azından bir dönem.
Kendi bakış açımdan katkı sağlamak istedim.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Merhaba,
Anı kökten gelen bu sözcüklerden bağlılık, sağlıklı bir iletişim için sınırları çizilmiş karşılıklı özgürlüğü de içerirken bağımlılık, taraflardan birinin tümüyle edilgen olduğu özgürlüğün tek taraflı kullanıldığı sağlıksız bir iletişimi içerir.
Bu farklılığı görememek, getiregeldiğimiz iletişimlerin sonucu olabilir.
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
"...kerhen sürdürenler de olabilir." sanırım bendeniz bu gruptanım hocam..
"Bu bağlılıklardan zorunlu olanlar olduğu gibi tercihlerimizle yaşananlar da vardır. İlk zamanlar uygun görüldüğü için yapılan tercihler, zamanla tarafların farklılaşan tercihlerinin artık birbirlerine uygun olmamaları sonucunda bağlılık, esnemeye hatta kendi varlığını reddetmeye kadar gider ve sonunda bu bağ bitebilir."
Yeni çağın girdabı bu paragrafta saklı gibi. Çocukluğundan itibaren filmler, çizgi filmler, belgeseller yani görselin meydana getirdiği mantıktaki sonuç çıkarımlarına bağlı olarak yaşamaya olan bağımlılıkları azalacak nesillerin. Bunun önüne geçmek zor..
“Yalnızlık tehlikelidir, bağımlılık yapar. Ne kadar huzur verdiğini görünce herkesten kaçmaya başlarsın, kendinden bile.”
Bu fikre katılamıyorum, yalnızlık tejlikeli olaydı tanrı dediğimiz yaratıcı yalnız kalır mıydı, ilk başta anormal bir yaklaşım olarak görülebilir ancak kendi kendine yeten bir insanın kalabalığa fazla ihtiyacı olmaz düşüncesindeyim.. Cins kediler misali yalnız yaşar, tek başına avlanır veya kazanır en asgari düzeyde sosyal iletişime geçer..
“Bazı insanlar içinizdeki en kötü şeyleri, ortaya çıkarır. Ama çok nadir bulunan ve bağımlılık yapan bazıları vardır ki, içinizdeki her şeyin en çoğunu bulup çıkarır. Size kendinizi öyle canlı hissettirirler ki size iyi gelsinler diye peşlerinden cehenneme bile gidersiniz.”
Bu fikir ise, insanı yaşamaya bağlayan bir dost, sürükleyen maceraya götüren, güven veren bir insanı tanımlamış.. Yaşama sevinci verenler diyelim bu gruba.. Herkesin yanında en az bir tane olmalı..
O NEDENLE BAĞIMLILIK GÜÇLÜ İNSANLARIN YAŞAMLARINDA YOKTUR.
Yaşama bağımlı hale gelmek?? güçsüz insanların bir özeti gibi..
Kaleminize sağlık hocam.
saygı ve huzurla..
Serap IRKÖRÜCÜ
Yoruma açık konuları sınıfta işlerken de o konuyu destekleyen ya da olumsuz eleştiren alıntılara kesinlikle yer veririm. Her konun farklı yaklaşımlarla değerlendirilebileceğini örneklemek için.
Yazılarımda da buna özen gösteriyorum. Kendimi merkez alarak yaptığım değerlendirmenin ardından farklı bakış açılarından da alıntılar yapıyorum.
Sizlerin de okurken kendinize yakın/ uzak bulduklarınızı belirtmenizden de mutlu oluyorum. Farklılıklarımıza rağmen iletişim kurabilmeli, bir bütün olabilmeliyiz.
Emek vererek yaptığınız samimi değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Kişinin adından çok cümlelerin konuyla ilgisine baktığım için Sevgili Deniz...
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Sonuçta hiç kimse ve hiçbir şey vazgeçilmez değildir.
Bağımsızlığını keşfeden kişiler, bağımlı yaşayamazlar.
Sizin de yazdığınız gibi "Özgürlükçü kişilik yapısıyla bağımlılık bağdaşmaz."
Çok güzel pazar yazısı okudum kaleminizden.
Teşekkür ederim Serap Hanım sevgilerimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
İlk cümleniz, hepimizin kendimizi ve karşımızdakini değerlendirmede çıkış noktası olmalı.
Önemli olan keşfetmek, haklısınız...
Çok şey yazmadan anlaşabilmek ne kadar güzel!. :)) Size içtenlikle teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
"Özgürlükçü kişilik yapısıyla bağımlılık bağdaşmaz."
Fikirlerinize yanit olarak yazacaktım
Son cümlenizde görünce
Sizin gibi aydin bir düşünce ile
Düşüncelerimizin ayni paralelde olmasi mutlu etti.
Guzel paylaşımdı
Özgür yaşam adına.
Her zaman guze6l değildir sahip olmak
Eyvallah hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yazının akışı içinde size son cümleyi düşündürebildiysem, amacıma ulaşmışım demektir. Memnun oldum.
Yorumunuzdaki değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Sayın Şair...
Her şey gönlünüzce olsun.
Saygılarımla.
Bağımlılıklarımız bazen bizi hayata bağlar bazen bize yük olur.
Değerli bir paylaşımdı yüreğinize sağlık hocam.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Haklısınız...
İşte orada irademiz devreye girer, nefsimizi kontrol eder. Yoksa can here şeyi ister!...
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim Serkan Bey.
Saygılarımla.
Sayın Hocam !
Yazınız araştırmalar sonucunda ortaya konulmuş anlamlı ve yararlı bir
analiz .
Ve sonuç:
BAĞIMLILIK GÜÇLÜ İNSANLARIN YAŞAMLARINDA YOKTUR.
Teşekkürler...
Serap IRKÖRÜCÜ
Biraz düşüncelerimiz, biraz etkilendiklerimiz...
Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim Bedri Bey.
Saygılarımla.