- 694 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MEKTUP ARA BÖLÜM:/ler)……………………………………………..
MEKTUP ARA BÖLÜM:/ler)……………………………………………..
Beynimdekiler (size/sana ait olanları) bırakmaya çalışıyorum. Bırakamıyorum. Sonuçta gönlümle/kalbimle başbaşa kalışımla rahatlıyorum. Sorun da bu ya, sahibi siz olmuşsunuz gönlümün/kalbimin.
Bana bir şey kalmamış.
Okuduğum bir kitaptan (Corpus H. Özcan) şöyle bir paragraf yazmıştım bir kenara: “Dünya bu kadar çirkin, Tanrı bu kadar gaddar olabilir miydi? Ölüme bu kadar yakın bir adama, “yaşamı kendine bu kadar yakıştıran bir kadını” gösterip, sonra da ikisi için birlikte yaşamı imkansız kılarak adamı hem ölüme hem yaşama düşman etmek Tanrıya reva mıydı? Yaşamak bu kadar mı zordu?”
Tamı tamına bunları yazmıştı süre gelen olaylar zincirlerine uygun olarak… Ah! Beni düşünün. Bu paragrafı kaç kez okudum; saymak beni nasıl yoğun duygulara götürür diye vazgeçtim.
Tıpkı beni, benim içinde bulunduğum durumu biliyormuşcasına yazmış yazar.
Evet. Lütfen anlamaya çalışın. Ben hem ölüme seve seve gitmeye hazırken, şimdi ölüme düşman, sizinle de bir geleceğim olmadığından / olamayacağından yaşama düşman oldum.
Soruyorum bendi kendime. Bana bunu mu reva gördü Tanrı?
Bu kadar zor mı soktu yaşamı/yaşamayı benim için.
Bedeli mi bu?
Nasıl bir bedel ödemeye zorlanıyorum?
Lütfen yardımcı olun bana.
Keşke size, o lise talebelerin utangaçlığıyla açılsam/açılabilsem ve size de beni aşağılayıcı, kabul edilmez cümlelerle kırsanız/kırabilseniz.. de ben cezamı farklı biçimde çekme yoluna gitsem/gitseydim.
Fakir ve cesaretsiz kılıyor beni “yaş farkım.”
Yoksa Aşık Veysel’in dediği gibi, aynı yaşta olsaydım (veya fark etmez fazlası azı yaşın) var ya “kuş olsaydınız kurtulamazsınız elimden”.
“Bir sevda geldi başıma,”
Oturdum ağladım bir başıma.
“Bir sevda geldi başıma,”
“Çaresiz kaldım bir başıma.
Kaldım kendi kendimle bir başıma.
Siz hergün geçiyorsunuz karşıma,
Ben çaresizim, geçemiyorum karşınıza.
Değer verdiğim kadar aşkına,
Kalıyorum bir başıma…
“Bir sevda geldi başıma,”
Yaşım gelmiş altmışa; geçmiş geçmiş
Altmışı aşmış bu başıma
İşte bu sevda geldi başıma.
Uzar gider geceleri hey Yar,
Yar olmayacak ………
olmayacak Yar.
Yalnızım. İyi ki de yazabiliyorum. Uzağım senden.
Sen/siz,
yakınımda olduğun halde.
sıkıştırıyor asi yanım,
beni
kendimi frenlemeyi beceremiyorum,
Seninle/sizinle olmak istediğim halde.
Vah bana!
Keşke üzülse birileri bana.
Senden/sizden uzağım Ey Yar!
Sevdiğim kadar…
Gitme,
Bilki görememişsem seni
Yüreğim bir hiç
Buza keser bedenim,
Bilki ben Sonbaharım.
Görememişsem seni/sizi o sabah
Bilki seni/sizi etrafa, herkese,
Hiç tereddütsüz sorarım.
Ya o gün yoksan ya!
Titrer ellerim,
Çakılı kalırım o yere/yerlere,
Yine buza keser bedenim,
Kalkamam,
Kalkarsam kayar giderim,
Beni alıp kurtardığın o kayıplara.
Varma yapacaklarıma,
Görevli olduğum mekana,
Sorumlu olduğum “mecburi iskana”
Kırılır boynum tutamam,
Ha düştü düşecek,
Umurumda olmaz varlığı bedenimin
Sensiz, yoksun ya o mekanlarda,
Zira ben kaskatıyım,
O an Sonbaharım.
Bilesin…
Geriye dönersen,
Bana gelirsen,
Yumuşar buza kesilmiş bedenim,
Çözülür buzlarım,
Erkene boy verir kardelenlerim,
Uyanır balıklarım, envai çeşit çiçek- böceklerim kış uykusundan.
Alır doğal ahengini yeşilliklerim.
safça,
ve berrakça açılırım.
Güneşim yatay ışıklarını dikleştirir.
Ben ilkbaharımı o vakit.
Bil kırılmıştır bedenimdeki bozlu kilit
Sen/siz fark ettirirsen (seniz) döndüğünü..
Anladın,
İlkbahar Yaz bana daha çok olur yakın.
Bilesin..
Cumartesi günü çok düşümdüm seni/sizi. Kurtarıcım;
beni kurtardığın güne pişman olacak durumdayım.
Ve o Cumartesi günü, sürdüğüm arabayı bir tır’ın, kamyonun altına yahut bir yerden uçurma noktasına geldim. Bu tarafla o taraf arasında, “Arafta” kaldım. Vazgeçtim. Seni/sizi bırakıp gitmek ne zor? Anlatamam. Fırsat bulursam hafta başı, hafta ortası, hafta sonu, sana/size: “Kurtarıcım, Cumartesi günü öğleden sonar çınladımı kulağın hiç?” Diye sormaya karar verdim. Tabi cesaret edebilirsem.
Zira hep seni/sizi düşündüm. Önce sessiz, sonra sessli. İsminizi anarak …… seni seviyorum!
Bağırdım. Bağırdım. Bağırdım.
Ne çok istiyorum yanımda olmanı, bana takılmanı, bana kızmanı, yanlışlarımı düzeltmeni.. ve hatta alay etmeni. Yollardaki kısa, uzun kesik çizgiler gibi olan hayatımın boşluklarını doldurmanı, yalnızlığımla çaresizce etrafıma ördüğüm duvarları delik deşik etmeni, zayıflatıp yıkılmasına sebep olmalı.. hayatımın da yaşamımında ortağı olmanı.. sevdiğim şeylerle görebildiklerime yeni bir bakış açısı getirmeni, farklı görmemi ve hatta hatta önce çelme takıp sonrada düşmemi, düşerken de engellemeni..
Bayılır giderim senlen/sizinle güneşin doğuşunu karşılanmaktan çok akşamları kaybolup gidişini..
Bulunduğumuz mekanların ayrıtlarını görmemizi sonra sonra..
Ey yaradanın yarattığı en güzeli..
Bakma boyuna, kilona,
Çok çok farklı değilsin bir çoklarından,
İnan.
İnce narin parmaklarını tutup öpmek -- bunu iki kere yaptım-- çok çok bir farklılık, ellerinizden bedenime akan sıcaklık, güzellik, çekingenlik yaşamın güzel bir farklıdanlığını verdi bana.
Bana lazımsın.
Keşke emekli olma yaşım daha geç olsaydı. Sizinle aynı mekanda varolmak, sizi herhangi bir noktada görmek, bu mekanın bir yerinde olduğunuz duygusunu yaşamak ne güzel. Teşekkürler bu yüce duygu için…
Görmem lazımsa gözlerinizde her şeyi, o her şey eskisi olmamalı, bunu bana sağlamanızı isterim (dim).
Tuttuğum zaman ellerinizi --ki bu tutuş bir ellerin parmak sayısı kadardır-- donup kalıyor bedenindeki bütün işlevler, sonra gittiğinizde coşuyorum, bende kalmasını istiyorum o elin/ellerin. Nasıl vuruyor yüreğim göğüs kafesimi.
“Kal bende” demeyi çok istiyorum ve artık bilmenizi istiyorum. Sana/size kavuşamayacağımdan, seninle olamayacağımdan ağlıyorum, hiç utanmadan, sıkılmadan ağlıyorum. Aksine kendimle gurur duyarak, size yüreğim vurulduğu için, sizin için çarptığı için, size yer açtığı için..
Keşke.
Keşke sizi/seni böyle severken birde mutlu etmeyi…
İnanıyorum, biliyorum bir insan, hele ki bir erkek bir kadını yürekten seviyor ve onunla birlikte olamıyorsa.. yıkımların en ağrıdır onun için.
Bir kadını sevmek ve onu bir ömür mutlu etmek bir erkek için ne büyük mutluluk ne vazgeçilmezlik.
Bunu daha yeni yeni anlıyor ve öğreniyorum” sizin varlığınız”la. Yeniden teşekkür ederim
Ne tuhaf! Garip bir suskunlukla size karşı bir çekingenlik oluşuyor bende.
Size karşı duyduğum ve hissettiğim şeyleri hiçbir kadına (eşimde dahil) karşı duymadım. Sizi kucaklamak, öpmek ve bırakmak gibi bir duygu yaşamadım. ilk defa bir kadına (size böyle tuhaf ama inanın güzel duygular hissediyorum ve yaşamak istiyorum. Her türlü sevgiyi göstermede hazırım gibi.. tuhaf romantikleştim.
Yatakta farklı şeyler düşünmeye zorluyorum kendimi; yatınca ya kadar. Sonra hiç farkına varmadan siz aklıma geliyorsunuz ve kalıyorsunuz. Hayalimdeki güzel yüzünüzün tüm kıvrımlarını çıkarıp atmak cesaretini gösteremiyorum bir türlü. Aksine sizi düşünmek tuhaf bir zevk veriyor bana. Bırakıyorum, sizi düşünüyorum hep.
Tek korkum böyle ilerlerse size karşı “Aşkım” Kalkarım bir gece vakti otururum yatağıma, gözüm pencerede, ne yaparım?
Sahi ne yapmamı isterdiniz?
Keşke cesaret edip o (şu) an telefonda size sorabilsem..
Farkına vardınız mı ne çok sonu iki (..) noktalı cümlelerim var. Nasıl bir çıkmazdayım? Lütfen..
Biliyorum ki (bu saatten sonar) benzersiz ve kuvvetli olan aşkım-sevgim şimdiye kadar yaşanmışlardan farklı bir sevme..
Benim size bağlanışım ebedi artık, işte farklı olan bu.
Aşk çok zaman sonra da azalan, yok olan bir duygu olsa da, sizi tanıdıktan sonra sanki sizdeki duygular ile bendeki yeniden yaşam bulan duygular sonsuz bir anlaşmaya gitmiş gibi..
Ve zaman ne kadar zalim ve gaddar tarafını gösterip gösterip gitmeye (akmaya devam etse de –umurumda değil-) nihayetsiz bir sakinlik içinde, yorulmadan size seveceğim.
İkimizin beraberliğine engel olan durumum ve yani yaşım malumunuzdur ama ne yapayım hiçte mantığı olmayan aşkın yüceliğine vardım. Bununla onur duyuyorum.
O kadar da birbirimize yaklaştığımız, yakınlaştığımız halde..
Vay bana!
Ne acılar çekiyorum, inanın. Uyanıyorum çoğu geceleri –saate bakmıyorum. İnanın.—oturuyorum yatağımın ortasına, kanımın, düşünce, duygularımın her zerresine işlediğim sizi düşünüyorum, düşünüyorum.. Mutlu oluyorum inanın.
Biliyorum ve bunu her defasında tekrar etmekten alamıyorum kendimi: birlikte olabilme noktamız yok. Keşke olabilseydi. Elimde, avucumda ne/neyim versa, hangi değer(ler) varsa hiç düşünmeden bırakırdım. Mademki size (sana geliyorum/kavuşuyorum, biliyorum eksik olan her neyim/yanımı siz tamamlardınız. Buna da ben inanıyorum.
Ortak iş alanımızda, bundan sonar bana düşen sessizce yanınızda/yakınınızda olmak tek isteğim.
Sizi düşünemediğim saat yok gibi. Sizde farkında mısınız (acaba) diye düşünüyorum. Mutlu oluyorum. İhtimal diyorum kendi kendime. “Olsun” diyorum böyle daha çok mutlu oluyorum.
Siz beni kurtardınız/kurtarıcım oldunuz ya. Bunun bedelini de sizi sevmekle ödiyeceğim, karşılık beklemeden.
Ve hakikatten şunu öğrendim sizi tanıdıktan sonar, “hayat, duygu, zevk, birliktelik, aşk, mutluluk” ve daha nice sayamadığım kavramların anlamları ya basit, boşmuş ya da ben öyle bilip yaşıyormuşum. Mesela sizin için çarpan yüreğimin ne denli coşkulu, farklı olduğunu, beni daha fazla yaşama/yaşamaya bağladığını buldum/öğrendim/hissettim, yaşadım ve yaşıyorum.
Teşekkürler varlığınıza, var olmanıza…
Şükürler o güne, sizi gördüğüm o saate, o kısa zamana ve devamını sağlayan varlığınıza.
Mektup yazmanın heyecanını (yeniden) yaşıyorum mesela,
Uzakta/yakında olan varlığınızı bedenimin her noktasında hissediyorum mesela,
Yarın sizi tekrar göreceğim sevincini yaşıyorum mesela,
Mesela,
Sizi görmediğim veya varlığınızı bulunduğumuz mekanda algılamadığım vakit tıkanıyorum..
Gülüyor bak gözlerim, alamıyorum senden.
Bilsen ne iyiliğin dokundu onlardan çok,
Vakitsiz bir yaşamdan çalkalanıyordum,
Yaşamı bitirmiştim, yarınlar yoktu bende,
Devamı geldiyse umutla umutsuzluk arası,
“Kurtarıcım oldun” umut verdin, umutlandım senden..
Bütün yazılmışların adına:
Sana/size yazdıklarım
Biraz düz,
Biraz şiirimsi,
Biraz derin belki roman
Çoğu kere de dümdüz,
Keyifle
Bütün yazılmışların inadına,
İnan yazamadıklarım
Yazdıklarımdan çok,
Öylesine genişliyorki
Çıkıyor kendi tekrarından
“AŞK ve ÖZLEM” yüklüyor yüklemlerine,
Yetmiyor ifadelerim..
İnan..
Yaşamın derinliğini, gerçek anlamını barındıran bütün belirtiler (şu yaşıma ragmen) gözlerinizden görüyorum. Bir anlık bakışımız, dayanamayıp çekip bakışımı, dayanılmaz kavuşmanın acı ifadesidir.
Kendimi bildim bileli sanki de ait olduğum yeri aramışım… rahatım ve arayışım bitti, sizin varlığınız var zira.
Rüyalarımda var olan varlığınız imkansızlıklarla buluşabildiğimiz yer gibi. Hep var olun. Sağlıklı olun. Ve gönlünüzün tesvip ettiği yere varın. Mutlu olun. Tek dileğim budur.
Aniden mutlu olmak nedir? Sizi gördğüm her an yüreğimin pırpır etmesidir.
Var olmanın değerini bana tattırdınız, kendimi değerli buldum sevginizin değerinde.
Çünkü,
Zira seviyorum sizi.
Seviyorum. seviyorum, seviyooorum..
Coşkular sararken bedenimi, karşımda, uzakta/yakında olan varlığınız… mutlu oluyorum sararken coşku bedenimi.
Varlığınız var ya.
Iyi ki varsınız.
Teşekkürler.
Teşekkürler.
Teşekkürler.
Coşku değil midir birlikte olmanın keyfi?
Bir anlık kaldırıp başımı sizinle göz göze geldiğimizde kalbimin atış hızının ne kadar arttığını/hızlandığını.. o an hissettiğim duygunun binde birini sizin de “hissttiğiniz” olasılığı kalbimin daha çok göğüs kafesimi zorladığını..
Hissedilen kişiyi tam yaşam merkezine koyan bir derin duygu ki “AŞK” her şey onun etrafında oluşuyor, dönüyor, genişliyor hissidir inanın size karşı hissttiğm duygu.
Bir saniyelik göz göze gelmemiz sonrası derin derin nefes alarak kalbimin hızını yavaşlatmaya çalışıyorum.
Yaşamın derinliğini, gerçek anlamını barındıran bütün belirtiler (şu yaşıma rağmen) gözlerinde görüyorum. Bir anlık bakışımız, dayanamayıp bakışımı çekişim dayanılmaz kavuşmamanın acı ifadesidir.
Kendimi bildim bileli sanki de ait olacağım yeri aramışım..
Sizi gördüm ve anldım hayatımın şimdiye kadarki monotonluğunu, yüreğimdeki sahte vuruşları.. hissettiklerim, yaşadıklarım ne saçma imişler meğer.
Rahatım ve arayışım bitti, sizin varlığınız var zira.
Belki bir çok yerinde bu mektubun, tekrar edilen aynı cümleler var. Var olacaktır da zira aşkımın ifadesidir bu tekrarlar.
Çünkü..
Zira seviyorum sizi. Seviyorum, seviyorum, seviyorum sizi.
.
Şimdiye yaşayamadığım aşkın yüreğimde nasıl bir boşluk, koca bir delik açtığını.. yaşımın müsade etmediği bu ortamda karşıma çıkışınızla yüreğimdeki boşluğu, koca deliği kapattınız ya. Bu fırsatı değerlendirmemek ızdırabı zorluyor ve her anıma yayılıyor; sizin olmadığınız yer ve mekanları ve hatta sizi düşünmediğim mekanları ama herşeyi ile anlamsızlaştırıyor.
Gerçek anlamda anladığım anlamsızlıklarla geçen her dakikanın, nail olamadığım “AŞKINIZ” için kaçılırmış büyük bir fırsat benim için. Ve zira AŞK çırpınan yaşam organlarımın yarısından fazlasını ele geçirmiş, büyük bir yaraya dönüşmüş..
Tuhaf! Bu kadar yüklü iken size yüreğim, açılmayı, itiraf etmeyi beceremiyor. Siz karşıda, ben karşınızda öylece bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum. Dilim dolaşıyor, kaybediyorum konuşma cesaretimi. Oysa ne süslü, yakıcı, bağlayıcı cümlelerle irtibata geçiyordum yanımda olanlarla.
Kısacası sizinle tadıp yaşadığım gerçek duygu, bütün sahte olan tarafımı sildi süpürdü. Bir başımayım. Yalnızım. Sadece sizi düşünüyor öyle bakıyorum etrafıma. Ne hayaller kuruyorum bilseniz… farkında olmayıp şimdiye duymadığım kalbimin sesini duyuyorum mesela.
Kalbinin bir sesi olduğunun farkında olmayan binlerce insan arasında ben sizin sayenizde kalbimle konuşabiliyorum mesela.
Ve bunu da koca bir ayrıcalık olarak görüyorum kendime.
Kendimi biliyorum artık kalbimin sayesinde.
Tekrar teşekkürler.
Bir önceki gün sizi gördüğüm halde bir sonraki gün gördüğümde sizi ne çok özlemiş olduğumun farkına varıyorum. Bir sonraki, bir sonraki gün(ler)de sizin var olmanız mutlu ediyor beni.
Ah! Çoğu kere sizi izlemeyi ne çok seviyorum.
“İnsan bir bakışla esir düşebilen, bir bakışla özgürleşebilen belki de tek varlıktır.”
İnanın bende bir tek bakışınızın sonucunda özgürleştim; bıraktım yanım yöremdekileri. Yalnızım –zaten yalnızdım hep—ama sizin verlığınızla değer bulan bir yalnızlıktır bu.
……………………………………………
O/şu ıssız ortamda ben, içimdeki baskın gelen sensizlik/sizsizlik duygusuna yenik düşüyorum.. ki sizinle çarpışan bir bakış(ınız) gürül gürül kaynayan bir kazandan kurtarıyor beni. Yalnızlık duygusu bitirirken beni, o an, “Hayır! Yalnız değilim.” Diyorum. Evet bir ben yani kendim varım ama yıkıma gideceğim o vakit, siz bitiriyorsunuz yalnızlığımı. Bir anlık bakışımız taşıyor beni..yitip gidiyor güçsüzlüğüm. İşte o kısa anın bana verdiği sonsuz huzur bir sonraki güne beni taşıyor, bastırıyor sabrımı.
Ah! Bilebilseniz sizin varlığınızın bendeki, yüreğimdeki ağırlığını, etkisini. O anın verdiği güven sonsuzluğun huzuru oluyor inanın.
Çok şükür kalabalık anlarda yan yana yahut bir arada hiç olmadık. Olaki kaybetsem(mişsem) ya sizi, o an, o kalabalıkta berbat olurum, biterim. Sizin varlığınız kalbimizn ağırlığıdır artık. Bunu biliyorum ve çok çok mutlu oluyorum.
“Kimim ben?” soruyorum kendime. Bazı cesaretimi toplatıp size açılmayı, yüreğimdeki ağırlığınızı hissettirmeyi istiyorum. Sonra genç bir bayanın(kadının) duygularıyla oynayan ahlaksız-evli bir adam mıyım? Mutlu olmayı bilmeyen biri olarak size mutluluğu vaad edecek kadar vicdansız ve alçak bir kimliksiz miyim?
Kızıyorum kendime. “Dur be oğlum! Kendini bil.” Diyerek size karşı sessiz ve hareketsiz kalıyorum. Silip atarken sizinle olabilecek beraberlik düşüncesini ve kendime: “Sen gerçek değilsin. Kal yerinde. Sadece yaşa bu yüce duyguyu, bu güzel duyguyu ve minnetle bak/seyret sana bu eşsiz duyguyu yaşatan güzele. Bu noktada size teşekkür etmek değerlerin en üstünüdür.
Bir gülüşünüzün aklımda bıraktığı derin iz, gülümsemenizi yanımda/yakınımda olmanızda bana yaşatıyor ya.. yüreğim de ise derin bir yara gibiyse de olsun, verdiği acı ne mutluluktur bilesiniz.
Bazı koridorda yanımda geçip gitmenizden sonra, kalbimden ne kadar çok ağlamaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Ne yaparım/yapacağım bilmiyorum. Varlığınızın gerkliliği benim için elzem ve vaz geçilmez, bunu gayet net biliyorum.
Ve. Acı bir “ve” yollarımızın (ileride) kesinlikle kesişmeyeceği gerçeği.
Size karşı oluşan utancım/çekincem “aşkın” bende değişik bir “hal” bulmasıdır. Gözlerimi sizden alamamak, size öyle(!) bakmak, belki “ayıptır” diye düşünüyorsunuz ama işte AŞK ayıp tanımıyor. “Aşkı hissetmek bütün ayıpları ezen bir hadsizliktir” aynen böyle yazmış bunu benim gibi aşık olmuş bir yazar. Böyle düşünenler… yaşasın onlar!
An geliyor, neden daha erken doğduğuma, neden size yakın bir yerlerde olmadığıma isyan ediyorum. Faydasız biliyorum ama kalbime, beynime kök salışınız beni onulmaz, “ham” hayellere sürüklüyor. “Vah bana! Yazık oluyor bana.” Dersem ciddiye almasınız ki doğruda olur ciddiye almayışınız; zira geçmiş ile geleceğin çatışmasıdır benim hallerim.
YORUMLAR
İlgiliye: Mektup adıyla yazdığım duygu düşümümün ara bölümleridir son eklediğim bu yazı. Keyifle oku ve beni anlamaya çalış, lütfen.
Mektup tadında olan bu yazım, belki biraz uzun olmuş. Farkındayım.
Beni anlamaya çalışın. O kadar çok sevdim ki her anım "Onu" düşünerek, hayel ederek geçti/geçiyor.
Dökmeseydim yazıya...
Teyyar DUMLU tarafından 3/22/2020 12:50:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Teyyar DUMLU tarafından 3/22/2020 12:54:40 PM zamanında düzenlenmiştir.