- 1246 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
KAVURGA
Kedi ciğer gözler gibi ocağın etrafında dizilirdik. Saç ekmeğinin yapımı bittikten sonra öğsüler maşanın ucuyla ite kaka toplanırdı sacayağının altına. Ocaktan indirilen ekmek sacı, hart hart kazınırdı ersün denilen aletle. En makbulü, en güzeli meşe külüydü. Boş yağ tenekesinde biriktirilen kül getirilirdi ocak başına. Ne olur ne olmaz denilerek, önce besmele çekilirdi. Ne de olsa kül “ecinni” denilen varlıkların barınma yeriydi… Bir büyük tasla kalbura konulan kül, ocaktan indirilen sacın ortasına elenirdi. Sonra da iki yanından tutularak dikkatlice sacayağının üzerine konulurdu. Saçtaki külün bir müddet iyice kızması beklenirdi. Biz çocuklar harıl harıl mısır koçanlarını eteğimize ufalardık. Külün ısınma kıvamını anlardı analarımız. Çok değil, bir kaç avuç külün içine mısırlar konulur çarçabuk iki pişirgeçle ahenklice karıştırılırdı. Mısırlar tek dük patlamaya başlarken ocak başından kovulurduk. Özenle kavrulan mısırlar tekrar ocaktan indirilir ve iyice elenirdi. Eşarplar önce üçgen yapılır, sonra tekrar katlanırdı. Katlanan eşarplar sıkıca arkadan belimize bağlanırdı. En mutluluk verici olanı annemin “Bi çakılda yerinde dur be kızım!” demesiydi. Mısırlar soğumadan göbeşimize sarılı eşarbın içine avuç avuç doldurulurdu. Seğirderek avludan dışarıya çıkardık. Sonra da sırayla otururduk seyirlik tepesinin yamacına. Göbeşimize bağlı eşarbın içine elimizi daldırıp, gedik dişlerimizle kavurgalarımızı kıyır kıyır yerdik.
Bizim mutluluğumuz şimdiki çocuklardan çok farklıydı. Çünkü biz, kaybolmasın diye boynuna silgi takılan çocuklardık. Kitaplarımızı paramızla alırdık. Defterlerimizi silip silip kullanırdık. En önemlisi düştüğümüz yerden hep kendimiz kalktık…
Yazan: MEHPARE GÖKÇE
YORUMLAR
Avuç avuç gavurka, börtme ve bobbak kokusu geldi burnuma. Ve de sacın kenarında pişirilen mayalı bazlamanın, zeytin yağına banıp banıp yenişi.. Maziye gedip geldik.. Saaolun :)