- 607 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ağaçların Gamzeleri Yok
Epeyce bir zamandır buraya gelmemiştim. Semt kentsel dönüşüme uğramış neredeyse dolaştığım tüm caddeler tamamen farklılaşmıştı gözümde. Ne yana baksam eskiye göre tamamen farklı birşeyler görüyor, arada hatırlayabildiğim bir sokak başı, eski haliyle öylece kalmış birşeyler takılınca gözüme neşeleniyordum. Dolanmalı bir bahçe koridoru vardı, oradan çimlere ulaşıyorduk çocukken. Dar olduğundan tüm ekip tek düzen girerdik ilk bahçe kapısından ve elinde top olanımız gümleterek yere vururdu elindeki topu; çime aralıklı yerleştirilmiş beton plakalara. Orayı merak ediyordum, öylece duruyor muydu acaba? Birçok hatıra kazılı aklımda o mekanla ilgili. Gerçekten işkillenmiştim, orayı bozmuş olamazlardı. Üzüleceğimi biliyordum eğer bozulmuştu ise. Buralar öyle sıcak ve güzeldi önceleri. Pek nezih bir mahalle değildi ama kargaşanın içinde kurulu bir düzen vardı. İnsancıldı herşeyden önce. Aklımdan bunları geçirerek koyuldum yola, çimlere giden o bahçe koridorunu bulmaya kesin kararlı halde. Peki ama nasıl bulabilirdim? Bunca yıl sonra, hem ip uçları bu kadar azken. Gözüme tanıdık gelen nesneler dostlukla yardımcı olmaya çalışır gibiydiler ama verdikleri ipuçları o kadar cılız kalıyordu ki, bir birine eklemek mümkün değildi. Bir sokak lambası örneğin bir elektrik panosu. Ana caddeye bağlanan sokak aynı duruyordu ve oradan oryantasyon sağlıyor, elime geçirebildiğim yap boz parçalarını yerlerine bağlantısız bırakıyordum zihnimde. Bu metot ile mezarlığa kadar ulaşabildim. Hayatımda ilk defa bir mezarlık gördüğüm için neşelendim. Öylece kalmış onca yabancı şeyin içinde. Gözüme önceleri epey yüksek gelen yeşermiş yer yer çiçeklenmiş kızıl tuğlalardan duvarı göğsüme kadar ulaşmamaktaydı, lakin bunun dışında mezarlık aynen hayalimdeki gibi kalmıştı. El arabası aynı yerde duruyor, aynı sarı hortum, aynı bakır kovaların arkasında yılankavi kıvrılmıştı. Koyu demir parmaklı kapıyı usulca ittim. Duyduğum tanıdık o gıcırtı beni memnun ediyor yüzüme bir gülümseme yansıtıyordu. Tıpkı önceleri buradan geçtiğimiz gibi sükûnet içinde, mezarcıyla karşılaşma ürkekliğiyle, aynı o tedirginliği hissederek büyük adımlarla geçiyordum. Mezarcının iri cüsseli ve pençe gibi elleri olmasına rağmen, korkmuyorduk ondan. Bizi endişelendiren tek şey vaktimizi çalmasıydı. Karşılaştığımızda bizimle sohbet kurardı. Aynı çam ağaçları dizili idi sağımda, aynı çam kokusu ile burnumda ilerliyordum yaşadığımı hissederek dertsiz tasasız. Masmavi gökyüzü ve bembeyaz bulutlar vardı sanki bugün daha bir canlı ve yakında görünüyorlardı. Mezarlığın batı çıkışına varmadan yeşil bir tulumba var. Buradan su içmeden geçmek pek izanlı gelmezdi bize. Mutlaka birimiz uğraşmalıydı tulumbayla. Herkes eğlenceye dalsa dahi birimiz akıl ederdi tulumbayı ilgisiz bırakmamayı. Adet yerini bulsun diye hemen ufak bir kaba hazneden biraz su alıp tulumbanın tepesinden içine boşaltarak çekmeye başladım. Eşek anırmasını anımsatan bir ses geliyor, neredeyse hiç direnç hissedemiyordum. O zamanlar devasal ve kaba gövdeli bu tulumbanın koluna iki kişi asıldığımız oluyordu, şimdi ise ellerimde kayboluyor gibi ufalmış, bir edevat gibi geliyordu elime diye düşünürken direncin arttığını hissettim ve nihayet suda gelmeye başlamıştı. Adetten bir kaç yudum aldım ve elimle alnıma su çarpıp şakaklarımdan aşağıya sürdüm. Duvarın diğer tarafı görünüyordu. Hâlâ doğaldı. Bahçeler arası çimlere ulaşan koridorun öylece duruyor olması ihtimali oldukça güçlenmişti. Bu beni mutlu ediyordu. Mezarlığın çıkışında bir kaç elma ağacı bir alana doğru yönlendiriyordu. Buralarda hiçbir değişiklik yoktu. Herşey hâlâ 25 yıl evvel, çocukluğumdaki babaannemim yanında geçirdiğim yaz tatillerinde olduğu gibi duruyordu. Bu ne güzel sürprizdi. Neyse ki ağaçlardan sonra iki basamak yükselen alanda bahçeler vardı. Ve bahçeler arasında hudut oluşturan o koridor. Sağı solu diğer tarafları çalılarla iç içe geçmiş tel örgü sarmaşık bahçe çitleri ile küçük bostanlara sınır çizmekteydiler. Öylece kalıp bu ehemmiyetsiz mekanın bana verdiği hazzı duygularken bir anda çimlere çıkan bahçe kapısında ellerinde sepetlerle birkaç kişi belirdi. Orta yaşlı bir çift ve on on beş yaşlarında bir oğlan çocuğu. Adam göbekli ve oldukça rahat giyinmiş, atlet ve şortundan fazla, epeyce kıllı oluşuyla dikkat çekiyordu. Zarif eşi gevezelik yapan çocuğa kılavuzluk yapmakla meşguldü. Adama başımı kısaca eğip selam verdim. Donuk baktı bir süre gözlerimin içine. Çoçuğun mırıltısıyla diğer kapıdan çıkıp kayboldukları sıra çimlere çıkan kapı diş kamaştıran bir metal sesiyle açıldı eş zamanlı. Bir elinde battaniye, bir eline çaydanlık tarzı birşeyler yüklenmişti. Güzel bir kız mı karar veremedimse de göz göze gelmemizle içimde bir deniz cezir etti adeta. Gülümseyince gamze çukurları belirdi yanaklarında. Gözlerimi alamıyordum. O da farkındaydı bunun. Bana doğru yürürken gözlerini birkaç kez ve hızlıca kırparak önüne yöneltti. Yüzünde hâlâ muzipçe bir gülümseme gamzelerine uyumlu duruyordu ve kayboldu gitti kendisiyle birlikte. Herşeyi yitirmiş bir duygu güçleniyordu içimde, hayalimdeki uçsuz bucaksız meyve ağaçlarının düzensiz dizelendiği çimlere çıkarken. Korktuğum başıma geldi. Her taraf onların değimi ile düzenlenmiş, bir piknik alanı ve tek tük ağaç bırakılmıştı. Yan taraftan geçen dere kurutulmuş, biraz ötede inşaat çalışmaları vardı. Arta kalan çimlerde çocuklar top oynuyor, insanlar beraat etmiş az sayıda ağacın altında gölgeleniyordu. Kalan ağaçlar adeta muzipçe gülümsüyordu, lakin gölgelerinde gamzelerini kaybetmişlerdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.