- 854 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Deniz Ve Yılan
Deniz Ve Yılan
Uzun zamandır uykusuzluk çekiyordu. Uykusu geliyordu aslında ama kafasının içinde çok uyanık biri vardı.Düşünceleri daldan dala konan kuş gibiydi. Geçmişe gidiyor, bugüne takılıyor, geleceğin meçhul yollarında yoruluyordu.Bütün bu düşünce trafiği aslında bir kaçıştı. Kendisini darda bırakan, ürküten, tarifini bile yapamadığı korkunç bir duygudan kaçış.Bir şeylere sığınırsa ardındaki can alıcı eşkiyanın elinden kurtulacağını sanıyordu. Dünyalık bir kaç sorun, bir kaç hayal ki genellikle olmayacak hayaller...gidip geliyor, düşüp kalkıyor ve en nihayetinde yine kaçtığı düşmanın avuçlarına düşüyordu...Ölüm.
Nasıl bir şeydi ölmek...çok canı yanacak mıydı...yaşadığı fiziki acıların hangisine benziyordu ölüm acısı...küçük ayak parmağını sehpaya çarpmak, keskin bir bıçakla etinin kesilmesi, binlerce balyozun kafa tasına inip çıkması ile tariflediği baş ağrısı...
Ölünce nereye gidecekti...ruhlar alemi nasıldı...ölüp gidenlerin toplandığı dünya benzeri bir yer mi...giden geleni karşılıyor muydu...
Küçük ölüm demişlerdi uykuya...uyku gibi miydi ölüm...uyku gibiyse rüya da görüyor muydu ölüler...onlar da hayra yoruyor muydu rüyaları...korkunun içine serpiştirilmiş komik bir soruydu işte bu da.
sorular kerpeten ve ruhu o kerpetende sıkışmış kalmıştı.
----
Sıkıntılı bir gecenin sabahı apar topar kalktı yataktan. Kahvaltı bile yapmadan kendini dışarı attı.Bir karar almıştı bu gece ve bunu biriyle paylaşmalıydı. Çocukluk arkadaşı Hüsnü’ nün yanına geldiğinde öğle olmuştu. Sinan’ı kapıda görünce telaşlanmıştı Hüsnü. Soluk bir yüz, uykusuz şişmiş gözler, günden güne zayıflamış ve ince bir dala dönmüş bedeniyle kıyafet geçirilmiş iskelete benziyordu Sinan. Önce güzel bir yemek yedirdi arkadaşına, sonra demli bir çay ikram etti. Hiç bir şey sormadı sabırla bekledi arkadaşının anlatmasını. Sinan titrek sesiyle başladı konuşmaya anlattı, anlattı ve
-Ben bir karar verdim bunu mutlaka yapmalıyım ama senin yardımına ihtiyacım var
- Söyle elimden geleni yaparım
-Söz ver
-Ya saçma sapan bir şeyse
-Saçma da olsa sapan da olsa yardım edeceğine söz ver, sen etmezsen yardım edecek birini mutlaka bulurum, beni başkasına muhtaç etme ne olur
Sinan’ın gözlerine uzun uzun baktı hüsnü. Baktıkça içi acıdı.
- Tamam söz dedi ve yüreğine yumruk gibi bir sızı oturdu.
-----
Sinan ve Hüsnü günlerce araştırma yaptılar. Mezarlık olmazdı geleni gideni çoktu, bekçisi vardı. Nihayet ormanda karar kıldılar. Tabut, kefen, kazma kürek işini Hüsnü halletti ve Sinan’ın ağabeyinden aldıkları kamyonetle yola çıktılar...bir ölüm provası vardı o gün.
---
Ormanın derinliklerinde bir yerde durdular. Toprak yumuşaktı. Birlikte kazdılar, çukurun kenarına yığılan toprak bir adam boyuna yakındı. Kazma işi boyunca hiç konuşmadılar. Ara sıra göz göze geliyorlar ve Hüsnü bu anlarda arkadaşının bakışlarında vazgeçiş kıpırtısı arıyordu. Ama Sinan’ın gözlerinde donuk bir ifade, kararlılık ve korkuyla dalgalanıyordu.
Önce tabutu indirdiler çukura. Sinan kıyafetlerini çıkardı ağır ağır. Kefen bezini becerebildiği kadar sardı bedenine.
Arkadaşına bakınca bir garip oldu Hüsnü. Tam o anda birden bire aklına bir şey geldi ve
- Çeneni de bağlayacak mıyım diye sordu hafifçe gülümseyerek
Sinan’ın sert bakışları yüzündeki gülümsemeyi bıçak gibi kesti ve " eşek kafam esprinin sırası mı " diye geçirdi içinden.
Çukura yerleştirilmiş tabutun içine girdi ve uzandı Sinan.
-Kapağı kapat ve bir karış kadar toprak at dedi
- Lan oğlum toprak atmasam
- Olmaz, kürek ve toprağın sesini duymak istiyorum. Çıkmak istediğimde tabuta vuracağım eğer bir saat içinde ses vermezsem kapağı aç.
Epey zamandır beynini meşgul eden ölüm saplantısından böylelikle kurtulacağını umut etmiş ve bu umuda sıkı sıkı sarılmıştı Sinan. Deniz ve yılan misali...
Hüsnü tabutun üzerine bir miktar toprak attıktan sonra kamyonetin içine girdi, çok susamıştı , sağa baktı, sola baktı su kalmamıştı. Ormanın girişinde piknikçiler için malzeme satan delme çatma bir dükkan gözüne çarpmıştı. Saatine baktı 15:30 u gösteriyordu. Yarım saate gider gelirim dedi kendi kendine ve kontağı çevirdi.
---
O gün gökyüzü güneşle boyamıştı çehresini ama değişken ruh haline sahip insanlar gibi birden bire değişivermişti göğün çehresi de. Önce bulutlandı ardından bulutlar karardı ve yağmur ormanı ıslatmaya başladı...
15:30
16:30
17:30
Hüsnü Gözlerini hastanede açtığında yağmur çukurun etrafında yığılı toprağı çukurun içine doldurmuştu çoktan.
frezya...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.