- 1037 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
581 - MACERAPEREST
Onur BİLGE
“Maceraperest,
O kadar kızıyorum ki sana, anlatamam! Şöyle yakalasam da kör bıçakla kıtır kıtır doğrasam, hırsımı alamam! Buna rağmen seni sevmekten kendimi alamıyorum. Öylesine yer etmişsin ki gönlümde!
Sevmem için ille de ille sevilmem gerekmez ki! Ben seni sensiz de severim, sevensiz de severim. Ne kadar kızıyorsam o kadar çok severim hem de. Tuhaf belki ama gerçek…
Aynı kalpte sevgiyle öfke bir arada barınabilir mi? Barınabilirmiş demek ki! Öyle hissettiğime göre… Belki bana mahsus bir durumdur, belki de olağandır. Bu konuda anket yapmadım ki!
Senden hiçbir şey beklemiyorum. Bilmeni bile istemedim başından beri. Yalnız başıma çektim gönül sancımı. Bu zamana kadar karşıma çıkanlardan anladığıma göre sizde kalp yok ki vicdan olsun! Biliyorum ki vefadan zerre aramak nafile…
Nasıl bir gaflet içinde kaybolmuşum! Yine kendim buldum kendimi. Ne hayaller kurmuşum, nasıl da avunmuşum! Kaybettiğim yerde bulmuşum seni, bulduğum yerde kaybetmişim.
Aşkın bittiği yerdesin şimdi. Yırtık hayallerde, karalanmış namelerdesin. O güzelim özelliklerin eprimiş, silinmiş. Bir hayat dilimi yaşanmadan yaşanmış bilinmiş. Nerelerden nerelere gelinmiş!
Yolsuz kalmışım, sokaksız kalmışım, aşksız kalmışım. Oysa ne yollar aramıştım, yolumu yoluna çıkaracak! Sen hiç umursamadan bana kuzeninle anlaştığından bahsediyorsun. Burnunun gösterdiği yere kör kör gidiyorsun. Ne çok sevildiğini görmüyor, görmek istemiyorsun. Ben de demedim sana hiç, diyecek de değilim. Bende kalsın, bu kimselere diyemediğim eğilim. Çünkü ben o kadar gurursuz biri değilim.
Kaç gece ağlayarak sabahladım, kaç yastık çürüttüm gözyaşlarımla! Sen uykusuzluk nedir bilmezsin ki! Nerden bileceksin çaresizliğin tadını! Sen şımarmış, şımartılmış macera kadını!
Sen benim eserimdin, şaheserimdin! Sen benim meleğimdin, prensesimdin! Ömrümden ömür, canımdan can verirdim sana, isteseydin! Çünkü sen benim için tektin!
Ben seni can çekişen bir hastanın hayatı sevdiği kadar sevmiştim! Seni severken kendimi kaybetmiş, yalnızca sen olmuştum. Mutluluğu, sen olmakta bulmuştum.
Yazık olmuş kan çanağına dönen gözlerime. Yazık olmuş derdine derman etmek için sarf ettiğim sözlerime. Şimdi acıyan her yerime, sızlayan yüreğime çok şey borçluyum.
Ölmek istiyorum yapmış olduğun seçimi düşündükçe. Umutla rengârenk hülyalara dalmışsın. Kendi kendine bir karar almışsın. Paylaşacak sır kalmamış aramızda. Konuşacak hiçbir konu kalmamış.
Git artık, git gideceksen! Ardına bakma! Aklına bile getirme beni, kafana takma! Çakma bir beraberlikmiş bizimkisi. Haliyle keyfin olacak, devam et yoluna! Sen bana bakma!
Tek bir söz bile söyleme artık. Hatalarınla, doğrularınla nereye gidersen git, ne yaparsan yap! Hangi sokağa saparsan sap! Bir tanrı yarat ihtiyaçlarından, geç karşısına, tap! Yeter artık! Karşımdan çekil, git! Ne sabır bıraktın bende ne de asap!
Elinin çocuğuyla aldığın karara bak! Akraban dahi olsa nasıl güvenirsin de o adamla çıkarsın, sonu görünmez yola! Ölçtün mü, biçtin mi o maceraya atılmadan önce? Başına neler gelebileceğini düşündün mü hiç? Nasıl bir gözü karalık bu senin yaptığın! Haydi, adam yerine koyup bana danışmadın, annene, anneannene bari danışsaydın.
Telefonda o kadar dil döktüm, boşuna! Burnunun dikine gidiyorsun. Kendine de kucağındaki sabiye de yazık ediyorsun. O adamdan sana hayır gelmez. Bir ayağını yere sağlam basmadan önce diğer ayağını kaldırmamalıydın. Bu gidiş, gidiş değil, apaçık bir yitiş…
Bahsettiğin gençle boy ölçüşmem mümkün değil. Enimi boyumu, yüksekliğimi biliyorum ben. Onun için hiçbir şey gelmiyor elimden. Karar senin, yol senin, sonu olsa da olmasa da…
Bana yine susmak düşer. Yerinde saymak düşer. Kenarda kıyıda kalmak düşer. Başka ne düşer senden bana? Bu zamana kadar ıstırap, azap… Ne olacak ki bundan sonra da bundan başka!
Hep içime kıvırdım acılarımı. Yalnızlığımda yandım, dumansız issiz. Hissiz insanlardan gül bekledim, kül oldum. Ne umdum ne buldum bu hayatsız hayattan!
İyi ki yazı yazmayı öğrenmişim. Kimseye diyemeyeceğim şeyleri kâğıda söylüyorum. Bu şekilde gidermeye çalışabiliyorum sıkıntımı. Kaptan’a bile anlatamam ki bunları! Desem: “Bu kadın için miydi kendini harcayışın?” der, büyük ihtimalle bana. Hayatı ıskalayışımın nedeni sensin.
Yuvarlanan bir ağaç kütüğüyüm artık ben. Bu zamana kadar çok darbe aldım gövdeme. Balta senin eline geçti nihayetinde. Son sallayan sen oldun, var gücünle. Vurdun ve düşürdün, iftihar et eserinle!
Öyle ya, kütüğüm ben. Ne taraftan bakarsan bak, öyleyim. Soldan sağa da kütük, sağdan sola da kütük!
Bir tükürük yeter suratıma. Yarısı boşa gider onun da ama en azından ne olduğumun farkındayım ben. Ya sen? Ya sen?
Nasıl harcayabilirsin kendini, bozuk para gibi kolayca böyle! Ne kadar değerli olduğunu bir bilsen! Bir bilsen, yağmurdan kaçarken doluya tutulacağını! Olacakları bir görebilsen!
Çaresizim. Elim kolum bağlı, yerim dar, kolum kısa… En değerli varlığımı bir kez daha kaybetmişim, yıkılmışım el mecbur. Dalım kırılmış, yaprağım dökülmüş çoktan, sayende gövdem de ayrılmış kökümden. Artık ne yapabilirim ki ben!
Bedbaht olacağından yüzde yüz eminken, iki yüzlülük edemem. Saadetler bile dileyemem, akıbetinin çile olacağını bile bile. Biliyorum ki dua etsem bile nafile…
Bekleyecek ve göreceğiz birlikte. Bakalım neler getirecek, gelecek günler.
Böyle gelmiş böyle gider. İnleye inleye parçalanır, için için ağlayarak yanar gider kütükler. Yoktan sayılır, savrulan küller.
Sana demet demet güller, bana tarifsiz hüzünler…
Kütük”
***
Onur BİLGE,
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 581