- 558 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Atatürk ve ötesi
Güneş her dogdugunda karanlık biraz daha ezilir umutlanır yürek. Nefes almanın bir izdüşümü kalır çizgilerinde yitikliğin.
Bir fikri benimser görünüpte o fikrin yıkımına uğraşanların karizmatik yapıları o fikride o fikre bağlı olanlarıda gerçekliğin dışına taşır ve sonuç yıkım olur. Fikirler gerçekçi, evrensel ve yerel bileşkenin izdüşümünde bir anlam kazanır ırksal yada dinsel veya iki karekterli yansımalar kitleleri etkiler olsada gerçekle çatıştıklarından toplumlara olumsal bir etki katamazlar. Belkide ortadogu toplumlarının yanılgısı bu yapıyla içsel olduklarından ortaya çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük devrimci ,özgün asker yüksek öngörü sahibi gazi mustafa kemal Atatürk tarih sahnesindeki yüksek değer konumunu bu bilgelikle gerçekliği içselleştirmekle sağlamıştır diye düşünebileceğimiz önemli bir örnektir.Bir halk kavramından ulus kavramına geçirttiği büyük türk milletinin önderi olurken kullandığı iki ana kavram dikat çeker bilim ve gerçeklik.
Büyük devrimci özgün türk milliyetçisi Atatürk miliyetçiligi dini ötelememiş ama onu kendi karizmatik varsalına araç olarak kullanmayıda uygun görmemiştir.çagdaş bir devlet yapısının temellerini atarken devlet omurgasını çağın aşan bir öngörüde oluşturduğu yatsınmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Bilim insanın doğal ve sevisel yaşamında ilerleyişini öne çıkaran en önemli yönergedir. Dogmatik düşünceler inaç boyutunda olduğundan gereklilikleri kabul görür olsada yorumsaldır ve yorum bilindiği sanılanla sınırsaldır buda yanılgıyı getirir.
Bir bilim disiplininde bile bilinenin sınırlı olduğu bir gerçeklikse varsalda bilinenin kısıtsal bir içeriği taşıdığını görmek bir zorunsallık olmaktadır. Düşünülemki bir tıp prefesörü bildikleri ile o disiplinin uzmanıdır bilmediklerinin genişsel alanını düşünecek olursak bir bilinmezlik cehaletinide kendinde taşıdığını görmek zor olmazsa gerek.
Belkide edebiyat bu yaşam denen siyasi ,akedemik, hatta köylülük olgusunun karmaşık bir izdüşümü olmaktadır. Edebiyat bu nedenle sabit bir duruşa sahip olmamalıdır yaşam değişir çağın getirileri farklılaşır insan oğlunun iyiyi güzeli arayışı devam eder. Kimbilir belki bugün uğranda ölümü göze aldığımız bir çok kavram onlarca belki yüzlerce yıl sonra anlamsızlaşacaktır. Yada daha çok anlam yüklenecektir. Yaşamın arayışı hep devam edecektir ve insan denen varlık bu arayışta hep öncül olarak önde olacaktır. Edebiyat bu sürecin sadece bir yansımasıdır. Dil ve yazı bu yansımanın öncül karekterleri olmaktadır. Yazmak belkide düşünceyi gerçeklikle buluşturmaktan başka bir eylem olmamaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.