- 494 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAAT ALTIYI ATMIŞ GEÇİYO !
SAAT ALTIYI ATMIŞ GEÇİYO !
-Fakirdi ama kimseye muhannetliği yoktu, aza kanaat eden bulduğuyla avunan bir yapısı vardı. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz ilerde başkaları “kakıç eder” diye sırrını belli etmezdi. Buyur edildiği sofraya oturur karnı aç dahi olsa “az önce bende aynısını yedim” diyerek az sonra kalkar, kimseye yük olmak ve açlığını belli etmek istemezdi.
-O yıl tarlalardan bereketli mahsul almış, kışlık unluğu, bulgurluğu hazırlamış, kalan mahsulünü sattıktan sonra ağılda bulunan ihtiyaç fazlası birkaç keçi ve koyunu da pazarda satınca cebi bayağı üç beş kuruş görmüştü.
-Pazar’dan evinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kendisine bir saatçiden üzerinde demiryolu ve tren resmi bulunan zincire bağlı bazılarının “cep saati”, kimilerinin de “köstekli” saati dedikleri satın almıştı.
-Havasına diyecek yoktu. Köyde gezerken arada sırada saati çıkarıp bakıyor, bunu fark edenler ise “Etem” veya “Etem Ağa; saat kaç, öğleye, ikindiye, akşama, acansa ne gadar vakıt var” diye soruyorlar o da; bazen doğru genelde de gırgırına “Etem vari” cevaplar vererek soranları güldürüyordu.
-Çoktandır Ankara’ya gitmemiş, aksine oğulları gelinleri ve torunları da köye gelmeyince bayağı onları canı istemiş, adeta hepsi gözünde tüter olmuştu. “Madem onlar gelmiyor öyleyse ben giderim” diyerek Ankara’nın yolunu tuttu.
-Oğlu Hamdi Ankara Belediyesinde diğer oğlu Şaban’da Devlet Demir Yollarında çalışıyorlardı. Şaban’ın çocukları daha henüz küçüktü ama Hamdi’nin evleneli aradan çok zaman geçmesine rağmen daha henüz çocuğu olmamıştı.
-Gerek Hamdi, gerekse Şaban ona Ankara’yı gezdirseler de nihayet çalışan oldukları için hafta da ancak bir gün izinleri oluyordu. Bu da beraber gezip-tozmaya yetmiyordu. Bu yüzden dolayı Etem’i bacısının torunu Ahmet (Virrik Ahmet; “Bu araba cahanneme gider” öykümdeki muavin) gezdiriyordu.
-Bu gezmelerinin birisinde Ulus, Eski Meclis, Anıt Kabir, Yeni Meclis, Gençlik Parkı ve Kızılay’ı dolaştıktan sonra yolları tekrar Ulus’a geldi. Bayağı yorulmuşlardı. Hem dinlenmek, hem vakit geçirmek için biraz Atatürk’ün heykelini inceledikten sonra oradan Anafartalar çarşısını devamında Modern çarşıyı bayağı bir kolaçan ettiler. Etem’in kafasını en çok vitrinlerdeki fiyatları yazan etiketlerdi. On beş yerine on dört doksan dokuz gibi bir kuruş aldatmacası olan fiyatlar önceleri canlarını sıksa da, alıcı olmadıklarına göre niye kafa yorsunlardı.
Çarşılarda Etem’in en çok meşgul olduğu plakçı dükkanları idi. Oradan dışarıya insanın kulağını mest eden müzik sesleri duyuluyordu. Etem her gittiği plakçı dükkanlarından daha adları henüz Kırşehir dışından başka yerde pek duyulmayan Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Şemsi Yastıman, Çekiç Ali, Neşet Ertaş gibi mahalli sanatçıların plaklarını soruyor, varsa olanını dinliyor, oyalanıyor, oradan başka bir dükkana geçiyorlardı. Aradığını orada da bulamazsa öfkesinden köyünden her hangi birisinin adını vererek plağının çıkıp çıkmadığını soruyor, yeğeni Ahmet de olanlara güldüğünü belli etmemek için yüzünü eliyle kapatıyordu.
-Vakit ne çabuk geçmiş, bunun hiç farkında olmamışlardı. Etem arada “köstekli saatini” camadanının cebinden “belki çekerler” diye arada sırada eliyle yokluyor, bazen de zincire bağlı olmasına rağmen çıkarıp bakarken onu sıkı sıkı tutmayı ihmal etmiyordu. Saati cebinden çıkarıp ara sıra ona bakması kendisine bir güven veriyor veya etrafa hava atıyor, belki de yaptığının farkında bile olmuyordu.
-Kırk, kırk beş yaşlarında yanında genç bir kız bulunan iyi giyimli bir kadın acele acele yolda yürürken belki de bir yere yetişememenin telaşı içindeyken birden karşısında Etem’in köstekli saatini cebine soktuğunu fark etmesiyle koşar adım ona yönelip önünü keserek.
-Amca amca; bir dakika bakarmısın…
-Buyur hanım gızım; evladım…
-Amca saatine bir bakarmısın, saat kaç acaba?
-Etem sağ elini sol camadanının cebine sokup saatini ağır ağır çıkarırken gayet bir vakar içerisinde.
-Gızım saat beşi bitirmiş altıya tokmak sallıyo!..
Kadın “Bu adam ne demek istiyor, kötü niyetli olsa yaşı ilerlemiş, şakacı biri her halde” diyerek iç geçirdikten sonra. “Teşekkür ederim amca daha altı olmadı desene” deyip yollarına devam ederken saatin de kaç olduğunu öğrenmenin verdiği rahatlıkla aldıkları komik cevaba kızıyla bir birine sarılarak gülüyorlardı.
-Misafir olma sırası o gün için oğlu Şaban’ın evindeydi. Şaban Mamak’ta Askeri Muharebe Okulunun hemen yanında yaptırdığı gecekondu da oturmaktaydı. Etem yeğeni Ahmet’le çok dolaştığı için bayağı yorulmuştu. Oğlu ile sağdan soldan konuşsalar da olduğu yerde uyuya kalmıştı…..
-Aradan birkaç gün geçmişti ki Etem Mamak çarşısında dolaşırken kendisine hiç de yabancı gelmeyen duyduğu bir sesle irkildi. Meğer kendisine Ulus’ta saat soran hanım da tesadüf bu ya ailecek Mamak semtinde oturuyorlarmış. Olayı kocasına anlatmış, sabaha kadar gülüşmüşler.
Bu kez kocası ve kızı da yanındaydı.
-Amca saat kaç?..
-KIZIM ALTIYI ATMIŞ GEÇİYO!..
-Bu kez hep beraber gülüşüp ayrıldılar…
Öykülerimi şahısları küçük düşürmek, varislerini rencide etmek için yazmıyorum.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN 07 10 2015 KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.