- 525 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BALATIN NEŞE KAYNAĞI
BALAT’IN NEŞE KAYNAĞI
Erkan, sabah erkenden İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Balat’ta bulunan evinden çıktı, her sabah yaptığı gibi köşedeki börekçiden iki tane poğaça aldı. Rengarenk evleri, cana yakın, sıcacık insanları her köşesindeki tarihi yapıları ve eski İstanbul’u yaşatan atmosferiyle büyüleyen bu semte taşınalı sekiz yıl olmuştu. Balat’ın en önemli mekanlarından olan Dostlar Kahvesi’nin önüne geldi, sağ ayağını kapının eşiğinden içeri koydu, kafasını içeriye uzattı, ’Selamun aleykum Abi. Bir çay alabilir miyim?’ dedi garsona.
’Aleykum selam Erkan’ım. Hayırlı sabahlar, hemen getiriyorum, yine nereye?’ dedi.
’Eyvallah Abi, takılıyorum kafama göre, kafam nereye, ben oraya,’ diyen Erkan kapının dışındaki boş masaya oturdu, günlük gazetelerden birinin üzerindeki habere ilişti gözü. Oturduğu yerden hemen kalktı ve kapıdan tekrar içeri uzattı kafasını, ’Kalsın Abi. Acele gitmem lazım!’ dedi ve aşağı doğru koşarak gitti. Kahvesi bir anlam vermedi, elinde bir bardak çayla dışarı çıktı, arkasından baktı, masanın üzerindeki poğaçaları gördü, ’Hay Allah, bunları da unutmuş! Hayırdır inşallah, akıllanmayacak bu,’ dedi ve masaya oturdu, Erkan için doldurmuş olduğu çayı içti. ’Poğaçalara elini bile sürmedi, aldı içeri götürdü ve çay ocağına koydu.
Erkan, kısa sürede Demir Kilise’nin önüne geldi. Büyük demir kapıdan içeri girdi, kafasını kaldırdığında Meryem Ana ve Hz. İsa figürlerini gördü. İçeride bulunan görevli ona kilisenin tarihinden ve yapısından bahsetti. Birkaç dakika büyük bir dikkatle onu dinledi. Görevli ’Sağ taraftaki mumlardan almak, ilerideki kuma dilek dilemek ya da kiliseye gelişinizin anısına hediyelik eşyalardan almak ister misiniz?’ diye sordu.
’Hayır, teşekkür ederim,’ dedi Erkan.
’Neden?’
’Çünkü Müslümanım.’
’Olsun,’ dedi görevli sakin sakin ’ne fark eder ki?’ diye tekrar sordu.
’Benim poğaçalarım nerede? Sen mi aldın yoksa? Çabuk ver!’ diye çıkıştı.
’Ne poğaçası? Elinde bir şey yoktu ki,’ dedi kilise görevlisi.
’Gerçekten mi?’
’Evet.’
’Yalan söylüyorsun, aldın sakladın bir yere,’ dedi Erkan.
’Çattık, iyi mi?’ dedi görevli ve Erkan’ı kolundan tutup iterek dışarı çıkardı.
’Ben birazdan gelip bunun hesabını soracağım sana,’ dedi ve sırt çantalı, ellerinde fotoğraf makineli insanları iterek geldiği sokağa doğru koşmaya başladı. Tarihi taş fırından yayılan mis gibi koku burnuna gelince hiç tereddüt etmeden içeri girdi, ’Siz mi aldınız yoksa benim poğaçalarımı?’ diye sordu.
Durumu anlayan tezgahtar, ’Evet Erkan, ben almıştım. Kusura bakma. Çok acıkmıştım, dayanamadım, aldım, yedim. Bunu karşılığında sen de ne istersen alabilirsin,’ dedi.
’Canın sağ olsun Abi. İki poğaçanın lafı mı olur?’ diye cevap verdi.
’Olmaz Erkan, sen şimdi açsındır. Akşama kadar aç mı kalacaksın? Ne istersen vereyim. Ye, karnını doyur,’ dedi.
’Ne istersem mi Abi?’
’Evet ne istersen. Fırın senin Erkan,’ diye cevap verdi tebessüm ve iyilik akan yüzüyle.
Bu söz Erkan’ın çok hoşuna gitti ’Madem fırın benim, geç bu tarafa Abi, Bundan sonra satışları ben yapacağım, kasa benden sorulur.’ dedi. Tezgahtar Erkan’ın dediğini yaptı ve tezgahın karşısına geçti, Erkan da arka tarafına.
Fırının kapısında bekleyip bu diyaloğa şahit olan Balat’ın güler yüzlü Ablası, Gönül Abla içeri girdi, ’Erkan Usta iki ekmek lütfen,’ dedi.
Erkan çok mutlu oldu, ’Hangisinden olsun Ablam?’
’Diyet olsun lütfen.’
’Hay hay Ablam.’
Tezgahtar hayranlıkla izledi bu güzel alış verişi.
Gönül Abla beş lira uzattı, ’Alır mısın lütfen parasını?’ dedi.
’Ne parası Abla? Senden de mi para alacağız? Sen bizim Ablamızsın,’ diye parayı tekrar verdi Gönül Abla’ya.
’Olmaz, lütfen al Erkan. Bu fırının birçok gideri var. Para almazsan nasıl çalıştıracaksın burayı?’ dedi.
’Almam Abla,’ dedi Erkan karalı bir şekilde. Gönül Abla teşekkür edip, ’Hayırlı işler,’ dedi ve çıktı.
Erkan, Abi ben sıkıldım, sen gel tezgahının başına. Ben böyle giderse seni batıracağım,’ dedi.
’Bir şartla kabul ederim,’ diye karşılık verdi tezgahtar.
’Neymiş şartın Abi?’ diye sordu Erkan merakla.
’Çalıştın ya fırında. Bunun karşılığını al, hakkın kalmasın bende,’ dedi.
’Ben kasayı açmam Abi. Sen kaç lira verirsen ver,’ dedi ve karşı tarafa geçti.
Tezgahtar tekrar kasanın başına geçti ve Erkan’a beş lira uzattı, ’Buyur Erkan, hakkın olan para bu adar,’ dedi.
’Çok para o Abi. Beş liralık ne yaptım ki?’ dedi Erkan.
’Senin varlığın yeter Erkan’ım. Sen bizim neşemizsin. Sen al ki kasamız bereketlensin, parayla dolsun,’ dedi.
Parayı alan Erkan ’Sağ ol Abi, hayırlı işler’ dedi ve dışarı çıktı.
Parasını cebine koydu, Dostlar Kahvesi’ne gitti. Kafasını içeri uzattı, ’Abi bir çay,’ dedi ve dışarıdaki masaya oturdu. Gözü tekrar gazateye ilişti. Çok sinirlendi. Yırttı ve masanın üzerine parçalarını koydu. Kahveci elinde bir bardak çayla geldi, ’Buyur Erkan’ım çayın, afiyet olsun. Bu arada puaçaları da unutmuşsun burada al da ye,’ dedi ’gazeteyi neden yırttın?’ diye sordu. ’Sorma Abi Yine Aleyna Tilki. Bıktım bunu görmekten. Sevmiyorum onu,’ dedi. ’Neden sevmiyorsun? O sana ne yaptı ki?’ diye sordu. ’Sorma Abi arkadaşlık teklifimi kabul etmedi. Aşkıma layık olamadı. Onun için onu görmeye tahammülüm yok,’ diye cevap verdi. ’Haklısın Erkan’ım, yerden göğe kadar haklısın. Ben de olsam senin yaptığını yapardım,’ dedi. Erkan cebinden beş lirayı çıkardı ve Kahveciye uzattı ’Abi çayın parasını alır mısın?’ dedi. ’Çaylar benden Erkan’ım,’ diye cevapladı ve elindeki parayı Erkan’ın cebine koydu. Erkan karnını doyurdu ve eve doğru yavaş yavaş yürümeye başladı.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.