- 899 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
BİZİM ‘’ ŞEHİT’’ DEDİKLERİMİZE ‘’ NE ŞEHİTTİR NE GAZİ ....’’ DİYENLERE İTHAF OLUNUR.
Okullarda Atatürk İlkelerini genel olarak iki başlık altında kavratırız öğrenciye biz Tarih Öğretmenleri.
A) GENEL İLKELER
a) Cuhuriyetçilik B) Milliyetçilik(Ulusçuluk veya Ulusalcılık diyen de vardır) C) Laiklik D) Devletçilik E) Halkçılık F) İnkılapçılık ( Devrimcilik diyen de vardır )
B) BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
a) Milli Hakimiyet (Egemenlik) b) Milli İstiklal ( Bağımsızlık ) c) Milli Birlik Beraberlik- Ülke Bütünlüğü d) Yurtta Sulh Cihanda Sulh ( Yurtta Barış, Dünyada Barış ) e) Akılcılık ve bilimsellik f) Çağdaşlık ve Batılılaşma g) İnsan ve İnsanlık sevgisi
Bugün bilindiği gibi ülkemiz bir savaşın içindedir. Sınırlarımız içinde de sınırlarımız dışında da askerlerimiz öldürülmektedir.
İşte bu durum karşısında bazı vatandaşlarımız Atatürk’ün Bütünleyici ilkelerinden ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh ‘’ İlkesini hatırlatarak ‘’ Misak-ı Milli sınırlarımız dışında ne işimiz var?’’ Diye sormakta, daha da ileriye giderek Misak-ı Milli sınırlarımız dışında bir çatışmada ölen askerlerimizin şehit sayılamayacağını, daha daha da ileri giderek bu askerlerin ‘’ Ne şehittir ne gazi, pisipisine gitti Niyazi’’ hükmünde olduklarını söylemektedirler. ( Ben böyle yazsam da daha kötü bir kelime kullanılıyor ‘’ pisi pisine’’ yerine...)
Öncelikle şu Misak-ı Milliye bir bakalım mı? Nedir Misak-ı Milli? Misak-ı Milli sınırları nereleridir?
Misak-ı Milli 28 Ocak 1920 de son Osmanlı Parlamentosunda kabul edilmiş olan bir belgedir. Belgeyi Ankara’da Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal hazırlamış, son Osmanlı Meclis-i Mebusanında (Parlamento) da bu belgede belirlenen sınırlardan asla taviz verilmeyeceği belirtilmiş ve Osmanlı Mebusan Meclisinde de kabul edilmiştir Misak-ı Milli sınırları. Yani hem Milli Mücadeleyi başlatan ve yürüten Mustafa Kemal’in hem de son defa toplanan Osmanlı parlamentosunun ortak kararıdır.
Peki bu sınırlar nereleri kapsamaktadır?
Bu sınırlar 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı anda henüz işgal edilmemiş Osmanlı topraklarını kapsamaktadır.
Şimdi dikkat !
Misak-ı Milli sınırları olarak çizilmiş ve asla taviz vermeyeceğimiz bu alanda Kars, Ardahan, Artvin ve Batum bizim hakimiyetimizde değil. Batı Trakya bizim hakimiyetimizde değil. Hatay ve İskenderun bizim hakimiyetimizde değil. Ama İdlip bizim hakimiyetimizde. Musul, Kerkük, Süleymaniye bizim hakimiyetimizde. ( MAALESEF HARİTAYI PAYLAŞAMADIM.)
Eğer Misak-ı Milliye göre konuşacaksak, eğer Misak-ı Milli Allah’ın emirleri gibi kesin ve değiştirilemez sınırların belgesi ise bizim bugün Kars, Ardahan, Artvin’de ne işimiz var? Edirne’de ne işimiz var? 1938 yılına kadar bizim elimizde olmayan Hatay ve İskenderun’da ne işimiz var? Bu topraklarda terör veya başka bir saldırı sonucu öldürülen asker- polis- sivil vatandaş da hâşâ pisi pisine Niyazi(!) bu kafada olan insanlara göre.
Ve yine Misak-ı Milliye göre konuşacak olursak bizim İdlip’te işimiz var. Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye’de işimiz var.
Yani beyler ve bayanlar ! Biz bugün Misak-ı Milli sınırlarımız dışında bir savaş yapmıyoruz. Mustafa Kemal nasıl ki 1920 de hazırladığı belgede Hatay ve İskenderun’u Misak-ı Milli sınırları içine sokmadığı halde 1923 de ‘’ Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz.’’ Dedi ve Hatay ile İskenderun onun ölümünden sonra olsa da 1939 da Anavatana katıldıysa, yani o Misak-ı Milli’ye delinemez, değiştirilemez bir belge gözüyle bakmadıysa bugün yapılan da odur.
İkinci husus: Yurtta Sulh Cihanda sulh?
Şimdi soruyorum: Mustafa Kemal 1912 de İtalyanlarla Savaşırken mi ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ Dedi?
Çanakkale’de İtilaf Devletleri ile savaşırken mi ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ Dedi
Kafkas Cephesinde Ruslarla savaşırken demiş olabilir mi?
Suriye Cephesinde İngilizlerle savaşırken mi dedi yoksa?
İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da Yunanlılarla savaşırken olabilir mi?
Hatay’ın Dörtyol İlçesinde, İzmir’de, Ayvalık’da Milli Mücadelenin ilk kurşunu atıldığında ‘’Ayıp etmişsiniz. Yurtta sulh cihanda sulh. Niçin kurşun attınız ki Fransıza,Yunan’a? Biz meseleyi barışçıl yollardan hallederdik.’’ Demiş olabilir mi?
Ha bir de iç isyanlar var tabii ki. Bu isyancılardan mesela Delibaş Mehmet’e ya da Kurtuluş savaşından sonra Şeyh Sait’e ‘’ Yahu yapmayın etmeyin. Yurtta Sulh, cihanda Sulh diye bir şey var. Çok ayıp bu yaptığınız mı dedi?’’
O dönemlerde demedi elbette değil mi? Gerek dış gerek iç düşmanla bir taraftan savaşırken bir taraftan ‘’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ Demiş olması mantıksız olurdu zaten. Nitekim Kurtuluş Savaşı öncesinde ne söylediği herkesin malumudur. ‘’ Ya İstiklal ya Ölüm.’’
Peki ne zaman dedi ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh?’’
20 Nisan 1931 de...Yaklaşan genel seçimler öncesinde millet için hazırladığı bir beyannamede...
Bağımsızlık kazanıldıktan, ülke iç ve dış düşmandan temizlenip huzur ve güvenlik sağlandıktan sonra yani. Ama tabii ki bu sözün söylenmesi öyle durduk yere de olmadı. Dünya hızlı bir şekilde yeni bir dünya savaşına doğru yol alıyordu. Türkiye’den beklentisi olabilecek devletlere karşı peşin peşin tavrımızı ortaya koyuyorduk.
Şimdi burada sorulabilir ( Ki soruluyor. Hatta ‘’Ulan’’ ile başlayıp, bir sürü küfür ve hakaret sıralandıktan sonra soruluyor.) ‘’ İyi de Türkiye’ye karşı bir savaş mı açılmış? İzmir mi işgal edilmiş yoksa Maraş mı,İstanbul mu? Ne için savaşıyoruz? Ne işimiz var Irak’ta, Suriye’de, Libya’da? ( Hatta Akdeniz’de ) Bir savaş kazanıp da Suriye’nin petrollerine mi konacağız, Şam’ı, Halep’i, Musul’u, Kerkük’ü, Trablusgarp’ı kendi topraklarımıza mı katacağız? Ve benzeri daha bir sürü soru...
Öncelikle belirteyim ki ‘’ Ba’de harabü’l Basra ‘’ Diye bir söz vardır. Yani Basra harap olduktan sonra...
İstanbul, İzmir, Maraş işgal edildikten sonra ( Allah göstermesin ) işin bitmiştir zaten. Eğer iş o noktaya gelmişse ayvayı ağacıyla birlikte yemişsin demektir. Önemli olan o noktaya gelmemektir. İşte o noktaya gelmemek için de soruyu devletine değil orada olan diğer devletlere sormalısın. Mesela öncelikle Rusya’ya ve ABD ye... Her ikisi birden Türkiye’ye düşman olan tüm unsurlara on binlerce tır dolusu silah ve mühimmat yardımı yaparken herhalde ‘’ Çocuklar alın şu silahları, aranızda askercilik oynarsınız’’ Diye vermiyor.Almanya, Fransa, İngiltere, İsrail ve daha niceleri burnumuzun dibinde bize zeytin dalı uzatmıyor herhalde. Onların işinin olduğu yerde bizim işimizin olmaması düşünülebilir mi?
Bugün‘’ Aman aman Maraş’a saldıran yok, İstanbul’a giren yok, İzmir’i işgal eden yok. Yurtta barış var şükür, şimdi durduk yerde dünyanın barışını bozmanın alemi ne? Oturayım oturduğum yerde. Eğer ki Misak-ı Milli sınırlarım dahilindeki topraklara bir saldırı olursa o zaman gereğini düşünürüz.’’ Diye beklersen ( Ki belirttiğim gibi Misak-ı Milli sınırlarımızı da bilmiyorsun maalesef.) gözlerini açtığın bir sabah bahsettiğin o illerin ve daha pek çoğunun ( Hatta 81 ilin tamamının ) işgal edildiğini görmen hiç de uzak bir ihtimal değildir.
‘’ İyi ama biz bu savaşta ne elde edebiliriz ki?ABD, Rusya ve AB bize yedirir mi o petrolleri? Ya da İdlip’i, Kerkük’ü, Musul’u, Akdeniz’in doğal gazını, Libya’nın petrolünü?’’
Yedirmezler. Yedirmemek için ellerinden geleni yaparlar. Ama kendileri de yiyemezler. Zaten asırlardan beri kendi aralarında bize karşı bir sürü gizli antlaşma yaptılar ama hiç bir zaman tam bir mutabakata varamadılar. Kurtuluş Savaşını biraz da bu sebeple kazandık zaten.
Ayrıca bizim amacımız İlle de petrol, doğalgaz ya da toprak değil ki.( Kaldı kı bunlara da en çok hakkı olan biziz. ABD veya Rusya değil.) Biz ülkemizin huzur ve güveni için oradayız. Bazılarının zannettiği gibi Arap’ın g.tünü kurtarmak için değil. Suriyeli bizim ülkemizde rahat rahat nargile tüttürsün diye hiç değil.
Bugün eğer sınırlarımız ötesinde öldürülen askerlerimiz için ‘’ Ne şehittir ne gazi pisi pisine gitti Niyazi’’ deniyorsa ( Ki diyenler azımsanmayacak kadar fazla.) o zaman biz bu İstiklal Harbini yani Milli Mücadeleyi niçin yaptık ki? Madem ki ülkelerin sınırları antlaşmalarla çiziliyor, o antlaşmaların çizdiği sınırlar dışında savaşmak ve o savaşta ölmek hiç bir mana ifade etmiyor o halde Sevr Antlaşmasının b.ku mu çıkmıştı? 10 Ağustos 1920 de bizim için çizilmiş sınırları kabul edip mutlu mutlu(!) otursaydık o sınırlar içinde. Ne diye I. Dünya Savaşında yüzbinlerde canı toprağa verdiğimiz halde yeni bir savaşa girişip yine on binlerce kayıp verdik ki?
Mustafa Kemal’in derdi neydi ki meclis kürsüsünden ‘’ .....Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağı’ na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.’’ Diye haykırıyordu.
Derdi neydi ki elinde silahı, cephanesi, ordusu, doğru düzgün yiyecek ekmeği bile olmayan bir milleti bütün bu imkansızlıklar içinde peşinden sürüklüyor, kendisinin bile ‘’ Ya istiklal ya ölüm ‘’ Dediği yani ihtimallerin %50 ye %50 hatta istiklal ihtimalinin çok daha az olduğu bir maceraya sürüklüyordu? ‘’Sevr ile belirlenmiş sınırların dışına çıkılmasaydı insanımız ölmeyecekti. Mustafa Kemal on binlerce insanımızı boşu boşuna ölüme sürükledi.’’ Demek mi istiyorsunuz? Ne demeye çalışıyorsunuz?
Ve son olarak.
Öyle sosyal medyada ya da edebiyat sitelerinde değil, doğrudan doğruya oğlunun cenaze namazını bizzat kendisi kıldıran bir babaya deyin ‘’Senin oğlun şehit mehit olmadı kardeşim. Öldü gitti. Pisi pisine Niyazi oldu.’’ Evet madem ki o kadar eminsiniz onların şehit olmadığından, gidin bizim şehit babası dediğimiz o adama söyleyin bu sözleri, yüreğiniz yetiyorsa.
YORUMLAR
"Ecdadını bilmeyen, kendini bilemez!"
Kendini bilmezlerle uğraşmak da çok zordur Sami Hocam.
Sen zora soyunduğun için teşekkür ediyorum.
Kalbî selâm ve saygılar sunuyorum.
sami biberoğulları
Sami Abi yine "taşı gediğine koyan" bir yazıydı.Sapla samanın,at iziyle it izinin karıştığı şu günlerde mihengi vatan,bayrak ve ezan olanların yapılmadığını tarih yine yazacaktır.Tabiki siyasi arenada yapılan hatalar vardır.Lakin 900 km sınırın olan bir bölgede envai çeşit oyunlar,kumpaslar,teraneler yapılırken...bizim orada ne işimiz var ?demek en hafif tabirle vatan hainliğidir..daha çok yazılacak olaylar var ama yerimiz dar....selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgiler.
Kıymetli hocam. Ne uğraşıyorsunuz yok Mustafa Kemal, yok yurtta sulh dünyada sulh yok kurtuluş savaşı falan bunlar ne anlar o dedikleriniz den. Onlara sütü ve kanı bozuklar deyin hemen atlarlarortaya.
Anlıyorum Atatürk ten örnekler vererek insafa gelmelerini umuyorsunuz ama boşuna.... kaldı ki, Mustafa Kemal Atatürk onların umurunda falan değil. Düşünsenize! Türkiye libyayla karasuları üzerinde avantaj saglıyacak bir anlaşma yapıyor. Yunandan Rum dan önce bizim kadrolu hainlerimiz feryat figan ediyorlar.
Aaah hocam ah! Bunlara yapılacak şey belli de vican elvermiyor neyse...biraz daha sabır.
MÜSLÜM BAYRAM
VATANPERVERLİĞİN TERAZİSİ YOK Kİ
TARTSAK!
AK -KARA BELLİ OLSA NE GÜZEL OLURDU DEMİ AMA;))
BAK SENİN DÜŞÜNCENE SAHİP OLANLAR
BU FETÖ KONUSUNDA DA ÇOK İNAT ETMİŞTİ
DEDİĞİM DEDİK ÇALDIĞIM DÜDÜK DİYE NE İNAT NE İNAT
HATIRLARSIN DEMİ NE METHİYELER NE ÖVGÜLER
AMAN YAPMAYIN ETMEYİN DİYENLERİ HİÇ DİNLEMEDİNİZ O GÜNLERİ BİR HATIRLA
BİR AYNAYA BAK OLUR MU?
ŞU SÜTÜ VE KANI BOZUKLAR KİM? AÇIKLA DA BİZDE DİKKAT EDELİM
MADEM YAZDIN
İSİMLERİNİ DE YAZ BENCE
ÖBÜR TÜRLÜSÜ PROVOKATÖRLÜK OLUR
Serhat BİNGÖL
Bu süstü ve kanı bozukları isimleriyle bilmeye gerek yok. Her kim on bin yıllık kültürel geçmişi, iki bin iki yüz yılık devlet geleneği bin yılı aşkın imparatorluk tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve yüce Türk milletine ağaç kovuğundan çıkmış muamelesi yapıyorsa o süstü ve kanı bozuk haindir. Her kim de bu hastalıklı zihniyetlere karşı duruyorsa o da vatanperverdir. Özetle kim bu ülkenin gelişmesini istemiyor ve kalkınmasına engel oluyorsa o sütü ve kanı bozuk hain, kimde o hainlere inat bu ülkenin gelişmesi ve kalkınması için zihnen ve fiziken çaba sarf edip durmaksızın çalışıyorsa o da vatanperverdir. Bu kadar basit, kaldı ki, bu örnekleri sabaha kadar sıralayabilirim. Hoş sende neyin ne olduğunu provokatörün de, hainin de kim ya da kimler olduğunu aslanlar gibi biliyorsun, biliyorsun da sanırım zihin kodlarından dolayı gereği kabullenmekte zorluk çekiyorsun.
Senin düşüncene sahip olanlar derken?!’’ Benim düşüncemin insanlarının ne fetöyle ne de fetö ile birlikte hareket edenlerle bir işi olmaz ve olmadı. Ancak bir gerçeği belirtmek gerekirse yetmişli yıllardan başlayarak aynı pkk ve dhkp-c gibi fetö terör örgütünü de bu ülkenin başına bela eden de on beş temmuz sonrası da fetöcülerin mağduriyetini savunup adalet yürüyüşü yapanda pkk ye sırtını dayadığını söyleyen hdp ile işbirliği yapan da, senin düşüncene sahip insanlardı. Açıkçası benimle ilgili böyle bir iddialı cümle kurman üstelik bunu büyük harflerle yazman pek isabetli olmamış.
sami biberoğulları
Her şeye rağmen anlayan anlıyor. Anlamayanların da kafasını yarıp içine soksak yine anlamayacaklar zira herşeyden önce anlamak gibi bir niyetleri yok.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam saygılar öncelikle dedikten sonra... inanın çok komiksiniz
bu ülkede kimse şehidine öyle sizin yazdığınız gibi kavramları layık görmez
gören VARSA HEPSİ vatan hainidir diyorum ben.
Yaşar Okuyan Bakanımız der ki SENİN izlemediğin bir kanalda belliki hiç dinlememişsiniz ben anlatayım size: EMEVİ CAMİNDE NAMAZ KILACAĞIZ diyenler ESADLA KANKİLİKTEN NEDEN KATİL ESEDE EVRİLDİLER DER.
VE ilaveten: Orada şehit olan vatan evlatları neden fakir fukara çocukları, mevcut hükümette yer alan birçok bakan başbakan çocukları çürük raporu neden almışlardır
neden askerlikten kaçarlar DER!
BİRDE ŞUNU DER: Süleyman ŞAH türbesini dört nala alıp işidden kaçanların bu arap sevdası nedir ki resmi olarak tüm milletlerin tanıdığı hükümet olan esadla işbirliği yapmak yerine, neden aşırı dinci ihvancılarla işbirliği yapıyorlar DER.
BUNLARA VARSA YANITINIZ ÖĞRENMEK İSTERİM
MAKUL BULURSAM SÖZ YAŞAR OKUYANA YAZARIM
NİCE SAYGILARIMLA
muslumbayram tarafından 2/19/2020 1:31:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ve yine öncelikle şu '' Çok komiksiniz'' ile başlayan yazından başlıyayım.
Hiç kimse şehitlerimize öyle bir sıfatla hitap etmez ha?
Adam '' Ne şehittir ne gazi'' Başlığıyla şiir yazıyor bir başka sitede.( Belki bu sitede de yazmıştır. ) Şiirinin ilk dizesi '' Şehit yok kardeşim. Öldü senin oğlun.'' Devamında sayıyor döküyor. Sonra şiirin altına not düşüyor: İzmir mi işgal edildi? Maraş mı isgal edildi? Ülkenin neresi işgal edildi ki savaşıyoruz.
Yanı durduk yerde kendimizden uydurmuyoruz birilerinin şehitler için '' ne şehittir ne gazi dediklerini. Keşke o şiir ilgilisiteden silinmeseydi ve keşke bunları söyleyeceğini hesap edip, kopyalayarak sana gönderseydim.
Kanki Esed niçin katil Esed'e evrildi?
Kardeş Kabil hangi sebeple Katil Kabil'e evrildiyse aynı sebepten. Bunu daha nasıl anlatabilirim ki? Ya da anlaman için başka ne yapabilirim ki?
Süleyman Şah Türbesi konusunda çarşaf çarşaf yazılarım var bu sitede. Okumuş olsaydın keşke...
Bizi yönetenlerin, özellikle de en baştakinin çocukları askere gitmezken o topraklarda fakir fukara insanların çocuklarının öldüğü konusunda haklısın. ( Bana göre tek haklı olduğun nokta da bu.) Ancak bu husus sadece bize mahsus bir husus değil. Öte yandan asırlardan beri maalesef bu böyle. O sebeple değil midir türkülerimize bile girmiştir '' Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir''
Başka bir şey kalmadı sanırım.
Selam ve saygılar.
Ellerinize sağlık. Hakikaten istifade ettim yazdıklarınızdan. Dün o zırvayı bende okumuş sükutu tercih etmiştim. Cevabımın bir ehemmiyeti olmayacaktı. Şahsı takipten çıkmakla yetindim. Sizin cevabınızın o zevat için yine bir anlamı olmayacak Fakat ona tuttuğunuz bu aynadan onun neye benzediğini görmek nasip olacak her incinen kişiye. Elinize sağlık.
Ayvayı ağacıyla yemek Hakikaten mükemmel teşbih.
Selam ve Dua .:)
sami biberoğulları
O zırvayı bu sitede mi okudunuz? Zira ben bir başka sitede okudum ama site yönetimi derhal kaldırdı yazıyı. Bana bu konuda bir cevap yazarsanız çok müteşekkir olurum.
Selam ve sevgilerimle.
yeğinadnan
Ayakta alkışlıyorum bu yazıyı, vatan düşmanı, benimde düşmanımdır, saygılar selamlar hocam