- 1395 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
‘’VİRÜS’’
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Son haftalar da Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan korona virüsü, yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine ve binlerce insanın da karantina altına alınmasına sebep oldu. Umarım ve dilerim en kısa zaman da virüs salgınına çözüm olacak aşı geliştirilir ve Çin Halk Cumhuriyeti rahat bir nefes alır.
Akademik düzeyde, virüsün türü, işlevi ve genel tanımıyla ilgili henüz bilimsel bir açıklama yapmamışken, sosyal medyada korona virüs ile ilgili ortaya atılan çeşitli iddialar ve üretilen teoriler, virüsün yayılma hızını bile geçerek, insanlar arasında konuşulan öncelikli paylaşımlar haline geldi. Sosyal medyada paylaşılan o teorilerden birine göre!. Çin de yaşanan virüs salgının asıl nedeni, Çin’in 1949 yılından bu yana hakimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan’a reva gördüğü baskıcı uygulamalar ve Uygur Türklerine yaptığı zulmün vicdani rövanşı veya bir tür ilahi bir hesaplaşmanın duygusal kuramı şeklinde oldu.
Diğer bir iddiaya göre de, Korona virüsün üremesi ve bu kadar hızlı yayılmasının başlıca nedeninin, Çinlilerin mutfak kültürü, yani yeme içme alışkanlığının kaçınılmaz bir sonucu olduğuydu. Kısacası yürüyen hareket eden her canlının, yenile bilirliğine bakmazsızın, porsiyon muamelesi yapmalarıydı.
Sosyal medyayı çok iyi takip eden bir arkadaşımın denk geldiği ve bana da anlattığı bir başka iddiaya göre! Çin’in Vuhan şehrinde yaşanan virüs salgının sorumlusu Amerika birleşik devletlerinin olduğu iddiası idi! Bu şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücü iddiaya göre! Amerika korona virüsünü laboratuvar ortamında hazırlamış ve ajanları aracılığıyla insanlara bulaştırıp hızla yayılmasını sağlamıştı. Başka bir deyişle son haftalar da Vuhan kentinde görülen ölümcül virüs vakaları Amerika ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşlarının korkutucu ve acımasız bir sonucuymuş!’’
Asıl korkutucu ve acımasız olanı ise,henüz adı bile konmamış kuluçka döneminde olduğu söylenen ‘’çok yeni’’ bir virüsün, ileri bir zaman da kullanılmak üzere yine Amerika tarafından bir kenarda bekletildiğinin iddiası idi.! Güya gelişim sürecini tamamlaması beklenilen kuluçka dönemindeki virüsü, Amerika’nın günü geldiğinde başta Çin, olmak üzere, gelişimini ve güçlenmesini istemediği ülkeler de kullanacağını söyledi.Dolayısıyla sonuçları itibariyle bu durum, Çin’in ekonomik ve siyasal anlamda çöküşü ve resmen sonu olacakmış!
Arkadaşımdan öğrendiğim sosyal medyada gezen bu korkunç iddianın doğruluğuna itiraz ederek, yok artık dedim. Ne yani şimdi, Amerika ekonomik anlamda Çin’i alt etmek için laboratuvar ortamında yeni bir virüs mü geliştirmiş? Tamam da, eğer korona virüsünü iddia edildiği gibi Amerika üretip insanlara bulaştırmışsa o zaman yeni bir virüse ne gerek var! Korona virüsünün etkisini daha da artırır ve ülke geneline yayılmasını sağlar olur biter. Böylece hem daha fazla insanı öldürür hem de Çin’i ekonomik olarak çökertir. Kaldı ki, Amerika ekonomik olarak Çin’i dünya piyasalarından silmek onu siyasal güç olarak ortadan kaldırmak istiyorsa bu öyle imkansız ve çok zor bir iş falan değil. Çünkü bunun finansal anlamda küresel piyasalarda bir sürü ticari teknikleri var.
Sonuçları itibariyle bana saçma gelen yeni geliştirilmiş bir virüsün ileride kullanılmak üzere Amerika tarafından bir kenarda bekletildiğinin hikayesini arkadaşımın ciddi ciddi savunduğunu görünce bende arkadaşımdan savunduğu iddianın mantığını açıklamasını istedim. Komplo teorileri konusunda uç noktalar da fantezileri olan arkadaşımda başladı anlatmaya...
‘’Amerika’nın ürettiği iddia edilen o virüsün, insanlar üzerindeki zararlı etkisinin fiziksel etkiden çok, zihinsel olacağını söyledi. Nasıl yani?!’’ Diye sordum. O da anlatmaya devam etti.
‘’Amerika, o virüs sayesinde Çin’in gelişimini dumura uğratıp ekonomisini felç edecekmiş! Öyle ki imparatorluk geçmişi olan Çin’i adı sanı duyulmamış ülkelerin bile gerisinde bırakacakmış. Bunu da Laboratuvar ortamında oluşturduğu o virüsten etkilenen insanlar sayesinde yapacağını söyledi. Konu giderek ilginç bir hal almaya başlamış ve merakım iyice artmıştı.
‘’ Temas ve nefes yoluyla bulaşacak o virüsten zihinsel olarak etkilenecek Çinliler de görülecek en temel davranış ve düşünce bozukluğu, anlamsızca Çin’in gelişimine karşı çıkmak, ülkenin ilerlemesine mani olup ayak diretmek şeklinde olacakmış! Devletin veya özel sektörün yaptığı ya da yapacağı her yatırıma şuursuzca itiraz edip, mümkünse engel olmak için yoğun çaba sarf etmek olacağını söyledi.
Arkadaşımın anlattıklarını pür dikkat dinlemeye devam ediyordum. Sanırım o virüs ten istenen şey, anlamsızca her şeye itiraz eden (istemezük) şeklinde otomatik davranış kalıpları geliştirebilen insan tipini oluşturmasıydı. Özetle virüsün bünyedeki kimyasal etkileşimi olumlu her girişimi sabote edebilecek fitneci düşünce yapısına sahip insan türünün oluşumunu sağlamak şeklinde olacaktı.
Kısacası anladığım kadarıyla o virüsten etkilenen insanlardan beklenen davranış ve düşünce yapısı, tam da Siyonizm’in istediği gibi, Amerika’nın ve diğer emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet eden ve onların gönüllü işbirlikçisi konumuna geçip adeta tüm değerini yitirmiş bir yaratığa dönüşmesi isteniyordu.
Amerikalılar tarafından yeni geliştirdiği iddia edilen o virüsün, birey ve toplum üzerindeki etkileri bana bir yerlerden tanıdık geliyordu ama nereden?!’’Hadi hayırlısı…
Yaklaşık on yıldır tanıdığım üniversite mezunu ve müthiş bir matematik zekasına sahip olduğunu bildiğim arkadaşımın sosyal medyada denk geldiği bu saçma sapan iddiadan etkilenip gerçekliği tartışmaya açık o iddiayı mutlak doğru gibi ısrarla savunmaya devam etmesinden rahatsız olmuştum. Ancak tepkimi dışa vurmayıp normal davranmaya gayret ettim. Takıntılı ruh halinden çıkmasını istediğim arkadaşımın sosyal medyada denk geldiği bu iddianın saçmalığını daha iyi anlaması için, bu garip iddiaya veya teoriye, farklı ve abartılı bir boyut kazandırmaya karar verdim. Bunun içinde işe önce, zihnimde bir kompozisyon oluşturup, kendimce geliştirdiğim bazı soru örnekleriyle başladım.
Ne yani, bu virüsün insanlar üzerindeki diğer etkileri, kendi tarihlerini inkar etmek, tarihi şahsiyetlerine yalan ve iftirayla saldırmak ve öz kültürlerinden utanmak şeklinde mi olacak? Üstelik bununla da yetinmeyip başka ülkelerin kendi ülkelerine yatırım yapmasına engel olmak için yurt dışındaki yatırımcılara haince çağrıda bulunup ülkelerine yatırım yapmamalarını önerip yaparlarsa zarar edeceklerini mi söyleyecekler?!’’ Hatta turist dahi göndermemeleri konusunda kendi ülkelerini kötülemek için canhıraş mücadele edip kahpece ülkelerinin güvenli bir yer olmadığını mı söyleyecekler? Yani bir bakıma kişi başına milli gelirde kendi ülkelerini dünyanın en fakir on altı ülkesi arasına sokarak devletlerini diz çöktürüp yetmiş sente muhtaç hale mi düşürecekler?’’Yok artık. Olur, mu öyle saçma şey dedim.
Ülkelerinin üreteceği yeni bir sanayi ürününü ( mesela bu bir araba veya uçak ya da bir tank olsun) Devletleri dünya pazarına sunmak ve pazarın nabzını ölçmek için bir tanıtım organizasyonu düzenlese ve tanıtımdan etkilenen uluslararası şirketler, o ürünleri çok beğendiğini ve ön anlaşma yapmak istediğini söylese bile, o virüsten etkilenen bazı insanlar yinede o anlaşmaya engel olmaya çalışırlar mı? Mesela, sosyal medya üzerinden veya bulabildikleri her iletişim aracı ile sanayicilerin üretmeyi planladığı o ürünleri kötüleyip kendi ülkelerinin, o ürünleri üretilemeyeceğini mi söyleyecekler? Yani o yatırımları sabote edip, sipariş vermeyi düşünen şirket ceo larının kafasını karıştırıp vazgeçmelerini mi sağlayacaklar?!’’ Hadi canım o kadar da olur mu? Diyerek diğer örnekleri sıralamaya devam ettim.
Ya da diyelim ki, ülkelerinin bir şehrinde deprem olsa ve hükümetleri anında deprem bölgesine ulaşsa ve muazzam bir organizasyonla depremzedelere devletin yardımı elini uzatsa yinede nankörlük edip oturdukları yerden ve sosyal medya üzerinden yapılan özverili mücadeleleri inkar ederler mi?’’ Üstelik geçmiş dönemlerde yaşanan deprem felaketinde enkaz altında devletin yardımının günlerce ve çaresizlik içerisinde beklendiğini bildikleri halde depremzedelere yardım fiyaskosunun ve rezilliğinin dibine kadar yaşandığı o yılları görmezden gelip, başarıyla sürdürülen afet koordinasyon uygulamalarını ve muazzam yardım organizasyonlarını içlerindeki engellenemez hainlik dürtüsüyle, iftira atarak karalayıp nankörlüğün ve yalancılığın gereğini yaparlar mı?
Onunla da yetinmeyip kendi devletine dönük iftira atarak deprem için toplanan bağışları çalıyorlar diye uluslar arası kamuoyunda ahlaksızca yaygara koparıp kendi ülkelerinin itibarını sarsıp devletini hırsız yerine koyup milletini küçük düşürürler mi? Pes artık gerçekten pes… olacak şey mi akıl var mantık var dedim ve Amerika’nın ileride kullanmak üzere bir kenarda beklettiği iddia edilen o virüsün, insanlar üzerindeki muhtemel etkilerinin bu şekil de mi olacağını sordum?!’’
Arkadaşımın kafasının karıştığını ve boş ifadelerle yüzüme bakmaya başladığını görünce soru içerikli örnekler vermekten vazgeçtim.
Amerika’nın siyasi ve ekonomik çıkarları için ileride kullanmak üzere laboratuvar ortamında geliştirdiği iddia edilen yeni bir virüsün varlığına inanmıyordum. Çünkü nankörlük ve hainlik gibi olumsuz düşünce yapısının büyük oranda genetik etkileşimle doğrudan ilgili olduğuna inan birisiyim. Yok, eğer komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi öyle bir virüsün varlığı gerçek ve dışarıdan müdahaleyle bulaşa biliyorsa o zaman da yaşamsal tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, o yeni geliştirilmiş bir virüs falan değildir. Büyük olasılıkla bin dokuz yüzlü yılların başlarında bazı ülkelerde kullanmıştı. Üstelik o virüsün etkisi çok uzun yıllar sürüdüğü gibi maalesef herhangi bir aşısı ve tedavisi de yok.
Bu nedenle yapılacak en önemli şey, o virüsten korunma yollarını aramak ve bazı teknikleri uygulamaktır. Bunun içinde uyulması gereken en temel kural, öncelikle o virüsün belirtilerinin görüldüğü hastalıklı zihniyetlerden uzak durmaktır. Eğer uzak olmak gibi bir şans yoksa o zaman da yapılacak şey, cepte bulundurulacak yüz maskesini ağız ve burnu iyice kapatacak şekilde kullanmaktır.
Alınacak bu küçük önlem, sağlıklı düşünebilen, kültürel değerlerine bağlı, gerçek vatanseverleri çok büyük ve tehlikeli o virüsten ve virüsün bulaştığı hastalıklı zihniyetlerden koruyacaktır.
Serhat BİNGÖL. 15.02.2020
YORUMLAR
Edebiyat yapalım lütfen. Bu site sanırım bunun için. Güzel öyküler yazalım. Şiirler yazalım. Birbirimizi edebi yönde eleştirelim.Ben bu sitede bu nedenle varım. Kimisi edebiyat adına vaaz verir. Kimisi politika yapar. Herkesin dini, inancı kendine, herkesin politik düşüncesi kendine. Bu siteyi seviyorum. Ama bundan böyle, kalıp kalmamakta tereddütlüyüm. Yazınıza yorum yapmayacağım.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat Bey,
Hataları savunanlar ya onun hata olduğunu göremeyenlerdir ya da o hatada payı olanlardır. Umarım, bu yazının başka bir açıklaması vardır.
Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Sevgili Serhat ben defter sürekliliğimi biraz kızağa çekme kararı almıştım ama baktım yine meydanı boş bulmuş üfürüyorsun, dayanamadım bir gireyim dedim.
Yazıyı güne getirenler muhtemelen yazının ilk bir kaç paragrafına aldanıp bilimsel bir yazı zannıyla devamını okumadan güne getirdi sanırım. Yani iyimser tahminim bu. Oysa ben daha yazıya başlamadan Serhat acaba hangi paragrafta hırsız aklamaya çalışacak, nerede hırsızlıkla mücadele edenlere giydirecek merakıyla üst tarafı çabuk çabuk okudum. Çünkü biliyorum ki giriş tıraş... Sadede geldiğin satırları görünce, aha Serhat bu işte dedim. Beni hiç yanıltmıyorsun. Teşekkür ederim. (Bunu söylerken hipnoz ya da virüs etkisinde olma ihtimalim var)
Virüsle ilgili komplo teorilerine inanıyor ve destekliyorum. Amerika ne yapıp edip Çin'e dur diyecekti; dedi... Silahla baş edemezdi. ticari açıdan da artık baş edemeyeceğini anladı. Uzay yarışında da son atılımlarıyla Amerika'nın önüne geçmek üzere olan Çin'i bir şekilde durdurmalıydı ve durdurdu.
Amerika ve İsrail'in elinde her ülkenin yapısına uygun bir virüs stoğu olduğu zaten biliiyor. Mesela bizim bünyemize en uygun virüsü de biliyorlardı. Verdiler... Ellerinde panzehiri de olmasına rağmen, virüs onların amacına hizmet ettiği sürece asla panzehiri vermeyecekler.
Yalnız benim de bir teorim var ve bunda çok ciddiyim.
Ben diyorum ki aslında biz millet olarak toplu bir hipnozun etkisi altındayız. 20 yıla yakındır bu toplu hipnozun mağduruyuz.
Bak şimdi aklına yanlış bir şey geldi biliyorum.
Durum öyle değil !
Biz yani muhalif olanlar bu durumdan mağduruz. Ve ben bu konuda bize yardımcı olabileceğine inanıyorum.
Serhat mesela ben ayakkabı kutularına doldurulmuş dolarlar, eurolar gördüm. Lütfen bunun bir hipnoz sonucu gördüğüm bir halüsinasyon olduğuna, aslında bozuk para için bankadan alınmış kibrit kutusu boyutunda bir kumbara olduğuna beni ikna et.
Mesela bir bakanımızın kolundaki saatin 700 bin euro olduğuna da şahit oldum. Hatta peçete tarzı bir faturasını bile salladı mecliste de biz inanmadık. Senden rica ediyorum bu saatin bir Nijeryalı zenciden 25 Tl ye alındığını ama benim bu hipnoz belası yüzünden 700 bin euroluk saat olarak gördüğüm konusunda da beni ikna et. Çünkü ben hala ilk duyduğumda ki "oha lan 700 bin euroya saat mi olurmuş" modundayım. Beni kurtar lütfen.
Mesela, askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde nota verelim teklifine, ne notası bu, müzik notası mı diye karşılık verip, İran asıllı Hırsız Reza'ya Amerika el koyunca tarihimizde ilk defa Amerika'ya nota verdiğimiz, bununla da yetinmeyip tarihimizdeki 2. notayı da yine Reza hırsızı için verdiğimiz gerçeğinin aslında gerçekle alakası olmadığına, hipnoz yüzünden kıçımızdan uydurduğumuza da bizi ikna et. Hatta hatta saygın bir bakanımızın Reza'ya "senin önüne yatarım anammm" diye höykürmediğini de söyle bana.
Son günlerde Kızılay'ın Başkentgaz'dan aldığı bağışı ENSAR'a aktardığına, ENSAR'ın da Amerika'ya aktardığına, hatta bu paranın bir kısmının rahmeli Müslüman *oksör Muhammet Ali'nin çiftliğinin alımında kullanıldığına dair gaipten sesler duyuyorum.
1999 depreminden sonra geçici olarak konulan deprem vergisinin, iktidar tarafından 2004 de bir gece yarısı operasyonuyla kalıcı hale getirdiğini, ama o zamandan bu zamana toplanan milyarlarca dolar verginin akıbetinin belirsiz olduğunu, bu paraları soran bir sanatçıya ancak bir hafta sonra o parayla yol yapıldı şeklinde g.tten uydurma cevap verildiğini de gözlemliyorum. Bana bu gözlemimin de virüs ya da hipnoz etkisiyle olduğunu söyle Serhatcım.
Hırsız seviciliğinin, ahlaksızlığın, yalanın, imansızlığın, din istismarcılığının yetim hakkı yemenin meşrulaştırıldığına, hatta insanlarımızın da bırak karşı çıkmayı, bunların avukatlığına soyunup aynı pisliğe gırtlaklarına kadar battıklarına dair korkunç halüsinasyonlar görüyorum. Ne olur bunların gerçek olmadığı, yine virüs ya da hipnoz etkisiyle böyle gördüğüme beni inandır. Çok ama çokkk ihtiyacım var.
Son olarak, Facebook'ta izlediğim bir videoda siyasilerin değil() depremzedelerin ağzından dinlediğim çok acı hikayelerin aslında tam tersi olduğunu ama benim yine bu hipnoz ya da virüs yüzünden öyle algıladığımı söyle lütfen. Link veriyorum: https://www.facebook.com/purpose.less.378/videos/171743510798855/
Serhat BİNGÖL
Yorumun da bahsettiklerin konusunda tabi ki haklısın ancak o anlattıklarına rağmen halen iktidar da o dönemin partisi ve lideri varsa bunun nedenleri hakkın da biraz kafa yormak gerekmez mi? Ya da bi’öz eleştiri yapmak?!’’ Yok eğer dersen ki iktidar değişimi için özel bir çaba sarf etmeye gerek yok böyle iyi o zamanda sanırım 2053’ü beklemek zorundayız. Ha dersen ki, o kadar sürmez daha erken iktidarın değiştiğini görürüz bende derim ki, ensenin arkasını görebilirsen iktidarın değiştiğini de görürsün.
Yorumuna ve ilgine çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
mirim
Biz o seçimlerin nasıl kazanıldığını gayet iyi biliyoruz.
Bunu sizde başbakanlık ve bakanlık yapanlar bizzat itiraf etti.
Tabii bu tek başına bir etken değil. Malum şahsı eşekle cima ederken görse bunda hikmet arayan Allah gibi tapmış bir kesim yok değil.
Aslında bu gerçeği en güzel Zülfü Livaneli anlatmış. Sonuna kadar okumanı tavsiye ederim.
***
Erdoğan Sebep midir Sonuç mu?
Dünya tarihinde pek çok örneğine rastlandığı gibi, Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçilen kişinin de bir iktidar sarhoşluğu içine girerek, ‘’milletin babası’’ rolüne soyunduğu çok açık. Son olarak sigara içen yurttaşları ‘’Cumhurbaşkanı söyüyor, hala içiyor terbiyesiz herif!’’ diye azarlaması, daha önce felakete uğramış madencilere ‘’İsrail dölü’’ diyerek tekme tokat dalması gibi semptomlar tuhaf bir ruh halinin göstergesi.
Bu duruma 1000 odalı sarayı ve 200 milyon dolarlık uçağı eklediğinizde, dünyanın dikkatinin bu kişi üzerinde toplanmasına ve Batı medyasının eleştiri dozu yüksek yazılar yayınlamasına şaşmamak gerekiyor.
Tarih bize, güç sarhoşluğu çılgınlık boyutlarına yükselmiş ve ‘’tanrılaştığını’’ hisseden siyasetçilerin, ülkelerini felakete götürdüğünü anlatan örneklerle dolu.
Bence ne yazık ki Türkiye de bu eğik düzleme girdi.
Ama esas soru şu: Tayyip Erdoğan bu durumu yaratan kişi midir yoksa bir sonuç mu?
Soruyu başka türlü sorarsak; Erdoğan iktidardan gittiği zaman Türkiye’nin yönetim sorunu bitecek midir?
Buna ‘’Evet’’ cevabı verebilmeyi çok isterdim çünkü bu, çok kolay bir çözüm olurdu.
Ama ne yazık ki cevabım ‘’Hayır!’’
Her ne kadar, kişilerin tarihte oynadığı rolü inkar etmesem de biliyorum ki Tayyip Erdoğan sebep değil bir sürecin sonucudur. Ve sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir.
Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü koruna peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür.
Bu halk yığının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lumpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu.
AKP’ye oy vermiş olanların tümünü böyle yaftalamak doğru değil elbette. İçlerinde düzgün ve samimiyetle oy veren seçmenler de olabilir. Ama o kitlenin genel karakteristiği budur.
Bu kesim kendini önce arabesk müzikle gösterdi. Güzelim türküleri, geleneksel şarkıları, Anadolu’nun büyük şiir geleneğini terk eden insanlar, bir anda mide bulandırıcı seslere, insanın kulağını tornavida gibi delen elektro bağlamalara, içinde hiçbir hakiki lirizm ve hüzün barındırmayan ‘’Ben de isterem!’’ saldırganlığına kaptırdı kendini. Şehirler kaçak mahallelerle, üzerinde demir filizleri bırakılmış sıvasız çirkin yapılarla, lağım kokan mahallelerle doldu. Suç oranı ve özellikle kadına karşı şiddet akıl almayacak ölçülerde arttı.
Bunun adına ‘’muhafazakarlık’’ denilebilir mi? Elbette denilemez.
Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle Itri, Mimar Sinan estetiğine de sahip değildir; Anadolu’da yüzyıllarca aydınlık bir nehir gibi akmış olan Karacaoğlan, Pir Sultan, Dadaloğlu temizliğine de.
Dolayısıyla bu kesim muhafazakar değil, Türkiye’ye çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir ‘’modernleşme’’ sunan yeni bir oluşumdur.
Lafı uzatmadan söyleyeyim. Bu kesimin hayatta en çok nefret ettiği model uygarlaşma, kültür, temizlik ve zarafet simgesi Mustafa Kemal Atatürk, kanıyla canıyla savunduğu lideri ise şimdiki cumhurbaşkanıdır. Kimse kendini aldatmasın. Sayıları çok kalabalık olan bu kesim, ne olursa olsun, hangi skandal patlarsa patlasın sonuna kadar liderini destekleyecek ve Cumhuriyet’e karşı çıkacaktır.
Erdoğan siyasi ömrünü tamamlasa da ona benzeyen başka bir lider bulmakta gecikmeyecektir.
Çünkü Türkiye’nin çürüyen kesimi , bu bozulmayı önce müzikle, sonra hayatımızın her alanına egemen olan lumpenleşme ve arabeskleşmeyle ifade etmeye devam ediyor. Gafil aydınlardan (!) destek alan lumpen kültür, örgütlü cehaletle beslenerek kılcal damarlarımıza kadar yayılıyor.
Bu manzaraya, lumpenlerin ele geçirdiği muazzam para ve iktidar gücünü de eklerseniz geleceğin hiçbirimiz için kolay olmadığı çok açık.
Erdoğan bu kitlenin lideridir ve onun yokluğunda yeni bir lider bulacaklarına hiçbir kuşku yok.
Mustafa Kemal aydınlığını savunan kitleler birleşene ve kendi aralarındaki çelişkileri gidererek, evrensel değerleri savunan bir Türkiye kültürü yaratana kadar acılar devam edecek.
Zülfü Livaneli / 03.11.2014
Serhat BİNGÖL
Sayın Livaneli’nin 2014 yılında söylediklerinin neredeyse aynısın farklı bir ifadeyle naçizane ben de deftere üyelik tarihim olan 2011 yılından beri defalarca söyleyip duruyorum. Söylediklerimin senin kafana girmesi için şarkıcı mı olmam lazım.
Bu sayfalar da gerçek Atatürkçülerin birleşerek çakma Atatürkçülerin atamızın manevi şahsiyeti üzerinden İslama ve Müslümanlara saldırmasına izin vermemeli. Bu saldırılar Atatürk düşmanlarının eline koz veriyor diye birçok kez üstelik senin gibi trışka Atatürkçülerin saldırısına uğrama pasına, defalarca söylemedim mi? Ya da AKP’nin ve Sayın Erdoğan'ın her seçim de uzak ara seçimleri kazanmasının nedeninin çakma ulusalcıların seçmenin iradesini küçümsedikleri kuş kadar beyinleriyle kendilerini Kaf dağında görmeleri ve halkı dışladıkları için AKP ve Erdoğan milletin desteğini alıyor diye söylemiyor muydum? Benim yıllardır söylediklerimi şimdi bana zülfü Livaneli’nin yazısıyla mı söylemeye çalışıyorsun.??'' Pes ki ne pes…Neyse o zaman şöyle yapalım, madem başkası söyleyince aklına yatıyor! O zaman sen bu yazının her satırını ezberle olur mu? Ha ,bu arada tanınmış bir şarkıcı olamasam da türkü konusunda sesim fena değildir.
Ne güzel okuyordum her satırda size biraz daha hayranlık duyarak."birey ve toplum üzerindeki etkileri bana bir yerlerden tanıdık geliyordu ama nereden?!’’Hadi hayırlısı…"İlk çelmeyi bu satırda yediysem de tebessümle yetindim.
"’Yok artık. Olur, mu öyle saçma şey dedim. " İfadesinden sonra okumayı bıraktım.İşin içine siyasi göndermeler girdiğinde Şifa sunuyor olsanız, kişi Onurlu biri ise sizden biri bile olsa ölümü şifaya tercih etmeli. En azından ben öyle düşünüyorum.
Akış tahlil betimleme teşbih ve göndermeler oldukça ustaca güne gelmeyi hak etmiş mi EVET.
Fert fert ;Hepimiz kardeşiz yok öyle ayrı gayrı Allahın KUL Peygamberinin Ümmet dediği ademi Sen ben öteki diye anmak söz konusu hukuk değilse zulümdür genelinden Nedense Topluma hitap ederken kopuyor. Kalemi at kendimizi süvari sayıyoruz. Kılıcı savururken kaç kişinin yaralanacağı da umurumuzda değil maalesef.
Yazıya yazık oldu vesselam.Muhtevası
Tevhid olmayan hiç bir yazıda hiç kimsenin alacağı bir şey yoktur.Vebalden gayri.
Şen ve esen kalın.
Serhat BİNGÖL
Gelelim diğer bir hususa ‘’kişi onurlu biri ise sizden biri bile olsa’’ derken bizden birinden kastınız nedir? Değerli hocam sanırım sizi ilk kez sayfamda misafir ettim. Beni bu sayfalardan ne kadar tanıyorsunuz bilmiyorum ama size şu kadarını söyleyeyim ben iktidar yanlısı biri değilim ancak iktidarı değiştirmenin yolunun muhalefeti eleştirmekten geçtiğine inanırım. Çünkü seçmenin oylarını çantada keklik sanan parti merkezinden dışarı çıkmayan kendini devlet memuru sanan muhalefet anlayışıyla bir yere varılmaz dolayısıyla bakış açısını değiştirmek gerekir. Bunun da tek yolunun proje üretebilen geleceğe dair kalkınma odaklı planları olan güçlü bir muhalefetten geçtiğine ve onların çabasıyla olacağına inanırım. Dolayısıyla hükümet olmuş iktidar partisinin yaptığı işleri ve gerçekleştirdiği icraatları küçümseyip yalan ve iftirayla karalamanın hiçbir etkisi yoktur. O şekilde iktidarı alaşağı etme anlayışı 1930- 1990 lı yıllar arasında kaldı. Şimdi yeni tren çok çalışmak ve samimiyetle vatandaşın gönlüne girmek aksi halde adamların yeni seçim rekorları kırmaları kaçınılmaz olur.
Bakın gördünüz mü durduk yere bana siyaset yaptırdınız:))
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
yeğinadnan
deprem paralarının çalınmadığını mı söylüyorsunuz :-))
evet corona virüsü mevsimlik işçi yaz gelince biter sorun etmeyin bitmese bile Küba aşı geliştirmiş işte hırsızlığın tedavisi yok ama virüse tedavi geliştirmişler ne tuhaf değil mi birinde direkt cana kast var diğerinde dolaylı kast
her şekilde savaş
""""Çin'de #coronavirüs krizi yeni bir boyuta ulaştı.
Hastalığın kağıt gibi taşıyıcılardan da bulaşabileceğinin belirlenmesinin ardından Çin Merkez Bankası, piyasadaki banknotları karantina altına aldığını duyurdu.
#Çin ekonomisi uçuruma doğru gidiyor"""""
KIZILAYA DAİR ÖRNEK DE GETİREYİM DEDİM AMA SAYFAYA SIĞMAYACAKTI SADECE BİR KAÇINI YAZDIM- DOĞRULUĞU KESİN BİLGİLER BUNLAR
Deniz Feneri Derneği davasında “güveni kötüye kullanma” suçlamasıyla 2013 yılında iki yıl altı ay hapis cezası ile 25 bin TL para cezası alan Kızılay Genel Müdürü İbrahim Altan ile yönetim kurulu üyelerinin tamamına yakınının AKP’lilerle akrabalık bağı olduğu ortaya çıktı.
Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının akrabalık ilişkilerinin yanısıra Recep Tayyip Erdoğan’ın çocuklarının vakıflarının üyesi ya da yöneticisi olduğu da belirlendi.
Torunlar GYO’ya ait olan Ankara merkezli doğal gaz dağıtım şirketi Başkent Gaz’ın, Kızılay üzerinden hükümete yakın ve ismi çocuk istismarı skandalına karışmış olan Ensar Vakfı’na 27 Aralık 2017 tarihinde yaptığı 8 milyon dolarlık bağış
VERGİDEN KAÇINMAK DİYE BİR ŞEY DUYDUK SAYELERİNDE
HASILI CAHİLLİĞİN İLACI YOK HIRSIZLIĞIN DA TEDAVİSİ YOK
DİLERİM BU İMAN ETMİŞ GİBİ İNANANLARA CORONA TEZ VAKİTTE UĞRAR BAŞKA TÜRLÜ TEMİZLENMEZ BU HASTALIK
Filiz Şahin. tarafından 2/16/2020 12:37:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Kısacası herkes sosyal medyada geçen doğruluğu belli olmayan bir şeye sırf iktidara bel altı vuruyor diye inanmak zorunda değil. Kaldı ki, algılama kapasiteleri çok düşük insanların sosyal medyada iktidarın açıklarını deprem paralarıyla kapatıyor şeklinde, at yalanı görelim inanın kabilinden iddia ettikleri rakamların doğru olmadığını bilmenin cahillikle veya bilgelikle bir alakası da yoktur. Bunun için birazcık mantık yürütmek yeterlidir. Hatta ona bile gerek yok, bağış adı altında toplanan miktarın trilyon dolarlık para sirkülasyonu olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mali açıklarını kapatacak bir rakam olmayacağını parmak hesabı yaparak bile anlayabilirler.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Eşsiz yorumuna ve ilgine çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.