- 418 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
YOZGATIN KUTUP YILDIZI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
YOZGAT’IN
KUTUP YILDIZI
Sıcak bir Ağustos ayının ikinci Cumartesiydi. Hilmi Hocam anneme;
-Kızım Ahmet Bey Sarıkaya’ya kaplıcalara gelmiş, yoğurt mayalayın yarın ziyaretine gideceğim. Annem, Hocama gelinlik yaptığı için -yüksek sesle yanında konuşmadığından- başını salladı, eliyle işaret etti "tamam "der gibi. Annem bana döndü, hocama söylemem için: "Bugün ekmek pişirdik tandır ekmeği de koyarım, tel peyniri de taze , yoğurdu büyük sitille mayalarım" annemin söylediklerini yüksek sesle hocama tekrarladım. Hocam, "Allah razı olsun , Fatıma Anamıza komşu olasın kızım"dedi. Bana da döndü;
-Oğlum Sarıkaya’ya yarın sen benimle gel , bana yardım edersin. Dedi.
Ertesi gün Sarıkaya’nın pazarıydı, aynı zamanda. Güzel Abimin kullandığı Ford minibüsün ön koltuğuna Hocam bindi. Yoğurt sitilini ve annemlerin hazırladığı tandır ekmeği ve peynirin bulunduğu sepeti ön koltuğun ayak kısmına yerleştirirken yumurtaları da görünce;
-Aferin gelinlere benim düşünemediğimi yapmışlar, dedi.
Cevahir Nenem minibüsün yanına geldi ve hocama:
- Ahmet Beye ve eşine selamımı söyle, ben de ziyaret edip hayır duasını almak istiyorum. (Hilmi Efendi Amcamla Ahmet Bey Yozgattan okul arkadaşıymışlar, Cevahir Nenem de hem o vesileyle hem de Ahmet Efendi Karga Köyünde öğretmenlik yaparken bilirmiş)
Hilmi Efendi Hocam ;
-Selamını söylerim, kadınlardan ziyaretçi ister mi? Kendisine sorarım .
Cevahir Nenem o zamanlar 90 ’ına merdiven dayamıştı, beli biraz bükülmüştü, ama yanakları al aldı. Geçmişi çok rahat hatırlar, 5 vakit namazın yanına, 5 daha katar elinden tesbihi, dilinden duayı düşürmezdi. Nenem Güzel Abime sıkı sıkıya tembihledi:
-Gözel Ceylanların "tükandan" kara üzüm almayı unutma.
Minibüs Domarca köyünün meydanında Sarıkaya müşterilerini aldı. Tıka basa dolan minibüste ben de ayakta yer bulmuştum. Muhlis Emmim de ön koltuğa, Hocamın yanına bindi. Başını çevirdiğinde ayaktaki beni görünce, dik dik baktı. "Sen nereye gidiyorsun, bu harman zamanı " der gibi. Hocamla Muhlis Emmim Yozgatlı Şeyhzade Ahmet Efendi ile ilgili konuştular yol boyunca.
Ömer Kunt’un çay bahçesinin önünde minibüsten indik .
Muhlis Emmim , Hocamın cebine para koyarken:
- Ahmet Bey madem Sarıkaya’da köye yemeğe davet et , diye tembihledi.
Yoğurt sitili ile sepeti Ceylanın dükkânına bıraktık. Hocam:
-Vakit daha erken öğlene yakın gidelim. O zamana kadar ben bir saç, sakal tıraşı olurum dedi. O, Yusuf Aydın’ın berber dükkânına girdi, ben de pazarı dolaşırken, bir adam boynundaki teypten yanık sesle "Sele giden gelinin destanını" yüksek sesle halka dinletiyor ve ardından da bir kağıda basılmış uzun şiiri 25 kuruştan satıyordu.
Bir de Tepedoğanlı Dellal Şaban’ın sesini duydum pazar kalabalığının içinde.
"Köylüsü Kara Dayının Samsun’dan yeni getirdiği lastik ayakkabıları övüyordu yüksek sesle . "
Pırtı pazarını da dolaştım.
En çok da takım elbise, gömlek, kravat ve ay-yıldızlı önü terekli okul kasketlerine baktım. Bir ay sonra okullar açılacaktı.
Ceylanların dükkana geldiğimde, Mehmet Ceylan amca Hocama çay ısmarlamış birlikte içiyorlardı. Ceylan amca "Ben çay içmem " deyince cebime bir avuç leblebi koydu.
Öğle namazı yaklaşıyordu, sitili ve sepeti ben aldım, eski hamamların yakınındaki otele gittik. Hocam aşağıda durdu, ben zile bastım, biraz sonra yazlık gri pardösüsü ile Ahmet Bey aşağı indi. Hocamla önce musahafa yaptılar, sonra kucaklaştılar. Elimdeki sitil ve sepeti görünce:
-Hilmi Efendi niye zahmet ettin, diye, serzenişte bulundu. Elimdekileri alan Ahmet Beye, Hocam sitilin boşaltılmamasını söylemişti, yoğurt bozulur diye. 3-5 dakika sonra bana uzatılan sepetin içinde çay, şeker ve nenem için de Kabe işi namaz örtüsü vardı.
Ahmet Bey, Hilmi Hocamla,
Çarşı Camisine giderken Baran Caddesi esnafının bir kısmı yanlarına gelerek "Hoş geldiniz" diyor, bir kısmı da saygıyla ayakta selamlıyordu.
Ben minibüsün yanına gittim. Güzel Abim 1 lira harçlık verdi. Ben de onu harcamadım, okullar açılınca lazım olur diye.
Köye dönerken hocam, çarşamba öğle vakti Ahmet Beyin köyümüze geleceğinin müjdesini verdi.
Hazırlıklara hemen başlandı. Misafir odasının halıları, kilimleri, halı yastıkları, kalın yün yer minderleri dışarı çıkarıldı, çırpıldı; yer betonları, dolaplar, kapılar, pencereler arap sabunlu suyla silindi. Çarşamba öğle yemeğine tezeğin kor ateşinde saç altında börek ve siniler kızartıldı. Üzüm ve kaysı hoşafı bir gün önceden hazırdı. Babamın akşamdan kestiği kuzu öğleden önce tandıra sallanmıştı. Taze koyun yoğurdu, sebze yemeği, yoğurt çorbası, pilav ve taze tandır ekmeği, Cırcır Çeşmesinin soğuk suyu sofrada yerini almak için hazırlanmıştı.
Çarşamba öğle namazından önce Güzel Abim misafirimizi almaya Sarıkaya’ya gitti. Sorgun müftüsü dayımız Atıf Kılıç, Sarıkaya müftüsü Sabit Efendi de davet edilmişti. Kepirce’den Mehmet Ali efendi, Toprakpınar’dan Şevki Hoca ve Nesip Dayı sabahtan köydeydiler. Möhteber Bibimle, Möhebbet Hala da Ahmet Beyi görme ümidiyle gelmişlerdi. Ilısudan Şığ Bekirle, Ali Enişte de harmanı bırakıp Ahmet Efendi için buradaydılar. Köyümüzden Naim Emmi, imamımız Rıfat Hoca, Şevket Dayım, Rıza Dayım, Kör İsmail Emmi, Muhlis Emmim, Babam Ekrem Ağa ve diğer komşular, Kalabalık bir topluluk...
Açık yeşil Ford minibüsün sesi köyün içinde duyulduğunda başta hocam olmak üzere odadakiler tek katlı 3 taş merdivenli misafir odasının önünde sıraya dizilmişlerdi. Sırasıyla misafirlere "Hoş geldiniz" denildi. Eline sarılan çok oldu, ama Ahmet Bey kimseye el öptürmedi, fakat ben çocuk olunca rahatça el öpebildim. Sonraki yıllarda gururla anlattığımı hatırlıyorum: "Ahmet Efendi elini bir tek bana öptürdü" diye.
Odanın önündeki kalabalık içeri girmeden öğle namazına camiye gittiler. Misafir odamıza iki büyük yer sofrası hazırlandı. Misafirler camiden dönünce tandırlıkta hazırlanmış yemekleri Süriye Yengem, Güzel Abimle bana veriyor, biz de servis yapıyorduk.
Yemek bitti, misafirler sofada ellerini sabunluyor , ben de ibrikle sıcak su dökerken sohbeti de dinliyordum.
Ahmet Bey;
-İnsan öfkesine sahip olmalı, ağzından asla kötü söz, hele küfür hiç çıkmamalı. Çok kızarsanız karşınızdakine "Ağzına bal dolsun" deyin, diyordu. Öfkesine hakim olan insan çevresine asla zarar vermez. Çocuk ve kadınlara karşı nazik olmalı insan.0 Allahın yarattığı hiç bir canlı mahlukat incitilmemeli, onlar Allahın bize birer emanetidir , diyordu.
Yemekten sonra çay verirken sohbete de kulak veriyordum. Genelde Ahmet Efendi konuştu, diğerleri huşu içinde dinlediler. Arada bir Müftü Dayım ve Sabit Efendi de tamamlayıcı örnekler verdiler. Sorulara cevap verirken sözler tane tane, tatlı bir ses tonuyla dökülüyordu Ahmet Beyin ağzından. İki saate yakın süren sohbette havf (ümit ) ve reca ( korku) , ibadetlerin huşu içinde yapılması üzerinde duruldu, Kuran ayetleri Peygamber efendimizin örnek yaşayışı hadislerle açıklanıyor , Dört Halife ve sahabe efendilerimizin hayatlarından örnekler, İmam-ı Azam ve diğer meşhur alimlerin fetvaları ile evliya menkıbeleri sohbeti süslüyordu.
En çok namaz ve tesbihat konuşuldu. Hakkı tavsiye, şerden uzak durma, güzel ve ahlaklı yaşama, nefsi terbiye...
Ne, Latif Dayımın radyosundaki ajans haberlerinin siyasi çekişmeleri, ne gazete manşetleri, ne de dünyaya ait mal mülk vardı sohbette. Allah sevgisi, Allah korkusu... sohbetin özü kısaca takvaydı.
Abdest tazelemek isteyenlerin bir kısmı sofada leğen ibrikle abdest aldılar, çoğu da cami avlusundaki şadırvanı tercih etti. İkindi namazına Güzel Abimle ben de gittik. Namazı kıldırma teklifini geri çevirmeyen Ahmet Bey,
mihraba geçti , cemaat ikindi namazını Ahmet Beyin peşinde kılma heyecanını ve mutluluğunu yaşadı sanırım. Namaz çıkışı cami bahçesinde köyümüzün imamı Rıfat Hoca’ya "Mihraptaki imamın namaz kıldırdığı yerin cemaatten yüksek olmasının sebebini" sordu. Rıfat Hoca da "Eskiden beri böyle olduğunu , sebebini bilmediğini "söyledi.
Ahmet Bey;
-Müftü Efendilerimiz de burada , imam cemaatten önde olmalı, ama yüksekte olmamalı , düz olursa iyi olur, dedi.
Odaya kadar yürüyen Ahmet Bey, Hilmi Hocama;
-İçeri girmeyelim, Cevahir validemizi de görelim duasını alalım, dedi. Cemaatten ayrılarak aşağı evin avlusuna kadar yürüdüler, kadınlardan sadece nenemle ayaküstü konuştular. Nenem tesbihat ve aldığı derslerle ilgili sorular sordu, dua istedi. Diğer kadınlara da selam söyleyen Ahmet Bey namazı ve tesbihatı ihmal etmemelerini tavsiye etti, neneme sağlıklı uzun ömürler diledi.
Ahmet Bey, misafir odasının önünde bekleyen cemaat ve hocamla tek tek vedalaşarak Sarıkaya’ya döndü. Misafirler gittikten sonra da odanın ve köyün içindeki manevi hava hala devam ediyordu .
7 Ocak 2002 Pazartesi hava açık, güneşli ama evlerin çatıları karlı Çamlık’ın başı hem karlı hem dumanlı, soğuk , ayaz bir kış günü. Yozgat ’ta; Yozgat’ın mahallelerinden , ilçelerinden, köylerinden; çevre illerden (Ankara, Kırıkkale, Kırşehir, Kayseri, Çorum, Sivas, İstanbul ... ) yurdun dört bir köşesinden ve yurt dışından gelen mahşeri bir kalabalık vardı. Yozgat Çapanoğlu Camisi’nin, içi, bahçesi , ön ve yan yolları; öğle namazına ancak sokak aralarında, kaldırımlarda yer bulabilen müthiş bir kalabalık...
Dün gece saatlerinde Sevgililer Sevgilisine kavuşan Yozgat’ın manevi önderi Şeyhzade Ahmet Efendiyi son yolculuğuna uğurlamak içindi bu kalabalık...
Sebze Haline yakın bir sokakta yer bulabilmiştim cenaze namazına... Oğlu Şakir Efendi’nin kıldırdığı namazın ardından omuzlara alınan yeşil örtülü tabutun üzerinde oluşan buhar sonsuzluğa doğru yükseliyordu. Çamlığın altındaki "Şeyhzade Ahmet Efendi Camisi"ndeki Türbeye kadar tekbirlerle, salavatlarla, huşu içinde elden ele taşınan tabut kalabalıkta zor ilerliyordu. Cemaatin bir ucu eski Hastane Caddesinden Türbeye ulaşmışken, diğer ucu Saat Kulesindeydi. Cenazeye katılanlar "Yozgat’ın Kutup Yıldızı"na son görevini yerine getiren cemaatin arasında olmanın mutluluğunu ve ayrılığın hüznünü birlikte yaşıyordu.
Halk arasında Kutb-u Cihan olarak bilinen bir Allah dostuna, çocukluğumda hizmet etmiş olmanın ve sonraki yıllarda zaman zaman ziyaretinde bulunduğumda, Sarıkayalı Hilmi Efendinin yeğeni olarak kabul görmenin manevi hazzını her zaman yaşamışımdır.
Ölüm yılında Şeyh Ahmet Efendiye ve bu hatırada ebediyete intikal eden tüm geçmişlerimize Mevla rahmet eyleye...
Cemil KILIÇARSLAN
YOZGAT, 04 Ocak 2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.